Çınlamayla Gelen Haberler

5 Mayıs 2019 tarihinde yayınlanmıştır.

Hikmet
Muzaffer Efendi Hazretleri kalbe gelen ilhâmlar hakkında buyurdular ki :
Eğer sözler cihetden gelirse, cinlerin ilhâmıdır. Eğer yapacağın bir iyilikde ya da fenâlıkda, böyle yap ya da yapma diye âyetler aklına gelirse, bil ki bu, meleklerin ilhâmıdır. "فَأَلْهَمَهَا فُجُورَهَا وَتَقْوَاهَا Fe elhemêhâ fücûrahâ ve takvâha" âyet-i kerîmesi bunun hakkındadır. Eğer ilhâm, "Yâ Selâm" esmâsıyla gelirse, bizzât Allahu Teâlâ insana hitâb eder. Telefonda buna işâret vardır.
Efendi Hazretleri Sahîh-i Buhârî'nin vahiy bâbındaki meşhûr hadîs-i şerîfde geçen "صَلْصَلَةِ الْجَرَسِ salsalatü'l-ceras" yani "çıngırak sesi" tabirine işâret ederek buyurdular ki :
Buhârî'nin baş tarafında var ama onu yanlış tercüme etmişler. Gerçi tercümesi de başka türlü olmaz. Efendimiz, "Bana vahiy evvelâ çan sesiyle geldi" diyor. Çan sesi değil çıngırak. İşte bu telefonu gösteriyor. Telefon çırrrrr diye çalıyor sonra açıyorsun, konuşuyorsun. Çan deyince kilisenin çanını zannediyorlar. Öyle değil. Nereden biliyorsun dersen, Hicaz'da başıma geldi de oradan biliyorum.
Sohbeti dinleyenlerden birisi "Zil sesiyle mi geliyor?" diye sorunca, Efendi Hazretleri "Evet, öyle geliyor" buyurdular ve ilhâmâtın öncesinde duyulan zil sesini şöyle îzâh ettiler :
Kulak çınlaması var ya, işte onunla geliyor. O kulak çınlamasında büyük iş var. Tıpkı telefon gibi. Nasıl ki bazen telefon çalar, açarız ama konuşamayız ya, kulak çınlayıp da konuşamamız ona benziyor. İşi ilerletirsen çınlamanın arkasından haber alıyorsun yani sana haber veriyorlar.
Efendi Hazretleri Hicaz'da başına gelen hâdiseyi de şöyle anlatmışlardı :
Enver Bey'le berâberiz, Cidde'deyiz. Akşamla Yatsı arasıydı, hep berâber oturuyorduk. Sonra bana bir hâl geldi, ben gittim çadırın içine sırt üstü uzanıp yattım. Sohbet ediyorduk, içime bir sıkıntı geldi, acâib bir hâl geldi, hemen oradan ayrıldım ve çadıra gidip yattım. Yatar yatmaz hemen kulağım çınnn etti ve bir zâtı gördüm. Kıyâfeti hicâzî kıyâfet idi. Bana, "O iş olmayacak" dedi. Ben bir şeye niyet etmişdim. "Hiç zorlama o iş olmayacak" dedi. Kalkdım, oturdum. Tekrar uzandım, yine kulağım çınnn etdi. Yine aynı zât göründü ve "İstanbul'da malların yanıyor" dedi. Kalkdım oturdum. Allah rahmet eylesin, Enver Bey merâk etmiş, kalkmış gelmiş, "Neyin var?" diye sordu. Ötekini söylemedim de "İstanbul'da mallarım yanıyormuş, şimdi onu haber verdiler" dedim. Enver Bey "Canım bırak Allahını seversen, hiç olur mu öyle şey" diyerek beni tesellî etmeye çalışınca, "Yâhu üzülmüyorum, sordun diye sana haber veriyorum, ne olduysa oldu, ne yapalım" dedim. Enver Bey, "Yok canım, sen rüyâ görmüşündür" dedi. On gün sonra vapur geldi, tıraş olmaya gittik. O vakitler Suudi Arabistan'da berber filan yok. Geminin berberine tıraş olalım diye gittik. O oturdu tıraş oluyor, ben de salonda oturdum. Bakdım serkamarot geldi, bir mektub getirdi. Mektubu açdım, "Efendi, üzülme mallar yandı" diye yazmışlar. Hemen mektubu Enver Bey'e verdim, oku dedim, "Aaaa" dedi şaşırdı. "Eee ben sana söyledim" dedim."
 Nakş olur levh-i derûnumda ezel gencînesi
"İstevâ" sırrı ile 'arş-ı ulâdır gönlümüz
Âlem-i lâhût-i Hakk'da dersi ilhâmdan alup
Kâşif-i remz-i celîl-i mâ-hafâdır gönlümüz

www.muzafferozak.com

Listeye geri dön