Yâ eyyühellezîne âmenû kû enfüseküm ve ehlîküm nârâ
Sûre-i Tahrim, Âyet 6
Çocuklarınıza katiyyen bedduâ etmeyin, kötü söz söylemeyin. Böyle yaparsanız onları siz kötü etmiş olursunuz. Efendi Hazretleri bu hususda şu kıssayı da hep anlatırlardı : Büyük velîlerden Abdullah el-Mübârek Hazretlerine birisi gelip, çocuğunun âsîliğinden şikâyet etmiş. Abdullah el-Mübârek Hazretleri, oğlundan şikâyet eden adama "Sen oğluna hiç bedduâ ettin mi?" diye sormuş. Adam da "Evet, ettim" deyince "Kabahat sende, oğlunu sen âsî yapmışsın" buyurmuşlar. Efendi Hazretleri çocuğuna kızıp da kötü söz söyleyenlere tavsiye olarak buyururlardı ki : "Gözün kör olsun" diyeceğine "gözün kör olmasın" de!.."Allah cezânı versin" diyeceğine "Allah cezânı vermesin" de!..."Allah seni kahretsin" diyeceğin yerde, "Allah seni kahretmesin" de!... Efendi Hazretleri çocuklara bedduâ etmemeyi ve kötü söz söylememeyi sıkı sıkı tenbihlediği gibi çocukları dövmeyi de mahzurlu görür, onları hep nasîhat ile yola getirmeyi tavsiye ederdi. "Hep nasîhat ediyorum ama yine de çocuğum beni dinlemiyor" diye şikâyet edenler hakkında da şöyle buyururlardı : Sen Allah'ı dinlemiyorsun ki çocuğun seni dinlesin!..Kim Allah'ı dinliyorsa çocuğu da onu dinler yani kim Allah'a itâat ediyorsa, çocuğu da ona itâat eder. Kim Allah'a itâat ederse bütün mahlûkât ona itâat eder, kim Allah'a âsî olursa, bütün mahlûkât da ona âsî olur...
Çocuğun dili dönmeye başladığı zaman ona ilk olarak "Kelime-i Tevhîd"i ta'lîm edin. Siz onun duyacağı şekilde okursanız çocuk kısa zamanda öğrenir. Çocuk dört yaşında dört aylık on dört günlük olduğunda, ona Kur'ân öğretmeye başlayın. En azından namaz kılabilecek kadar öğrensin.
Efendi Hazretleri çocukların tahsîli hakkında buyururlardı ki :
Çocuklarınıza hem dünyevî ilimleri hem de âhiret ilimlerini tahsîl ettirin. Bizim dînimiz dünyâ ile âhireti cem' etmişdir. İnsanın kendisi de öyledir, rûh âhireti, cesed ise dünyâyı temsîl eder. Rûhsuz cesed yaşamadığı gibi, cesedsiz rûh da belli olmadığı gibi dünyâ ile âhiret de birbirinden ayrılmaz. Dünyâ ile âhireti ayırmadığımız için duâlarımızda "Rabbenâ âtinâ fi'd-dünyâ hasene ve fi'l-âhireti hasene" diyoruz yani Allah'dan hem dünyâda hem âhiretde iyilik istiyoruz.
Efendi Hazretleri ilim tahsîli yanında çocuklara mutlaka bir san'at da öğretilmesini tenbîh ederdi. Buyururlardı ki :
Çocuğunu hem okutacaksın hem de en az bir san'at sâhibi yapacaksın. Çocuğun ana-baba üzerindeki hakkıdır bu. Bir gün gelir tahsîl ile elde edilen diplomalar para etmez, çocuk vaktiyle öğrendiği san'at ile geçimini te'min eder, böylece kimseye el açmak zorunda kalmaz. İslâm'da en ayıp şey halka el açmakdır. Bundan daha ayıp bir şey yokdur...
İşin felâketi, haram yemekden gelir. Adem aleyhisselam "şecere-i memnû'a"dan yani kendisine yasaklanan ağaçdan yedi, sonra hatâsını anlayınca istifrâ etti. İstifrâ ettiği yerden bir ot çıkdı. O otu yılan yedi, yılanın zehiri ondan meydana geldi. O yediğinden kalan bakiyyeden oluşan nutfeden Kâbil dünyâya geldi ve kardeşi Hâbil'i katleyledi. İşte bunun için Cenâb-ı Hakk Kur`ân-ı Kerîm'de " يَوْمَ يَفِرُّ الْمَرْءُ مِنْ أَخِيهِ وَأُمِّهِ وَأَبِيهِ وَصَاحِبَتِهِ وَبَنِيهِ yevme yefirrül mer'ü min ahîhi ve ümmihî ve ebîhi ve sâhibetihî ve benîh" diyor. Yani kıyâmet gününde kardeş kardeşden, evlad anasından, babasından, ana-baba da evladından kaçacak. Neden? Eğer kişi evlâdını haramdan beslediyse yarın kıyâmet gününde ilk da'vâcısı kendi evlâdı olacakdır...
İslâm'dan önceki câhiliyyet döneminde Araplar kız çocuklarını öldürürlerdi. "بِأَيِّ ذَنبٍ قُتِلَتْ Bi eyyi zenbin kutilet" (Sûre-i Tekvîr, Âyet 9) âyet-i kerîmesi buna işâret eder. Hazret-i Ömer müslüman oldukdan sonra vakt-i câhiliyyetde öldürdüğü çocukları hatırına gelince hep ağlarmış. Siz sakın onu kınamaya kalkmayın, bu İslâm'dan öncedir. Üstelik Ömer çocuğunun sadece cismini öldürdü. Bugün belki insanlar çocuklarını cismen öldürmüyor ama rûhen yani ma'nen öldürüyor. Her kim ki evlâdına Allah'ı ve Peygamberi bildirmez, İslâm'ı öğretmez, vatan ve millet sevgisini ve insâniyyete hizmet zevkini tattırmaz ise evlâdının rûhunu öldürmüş demekdir. Kıyâmet gününde bu kişinin ilk da'vâcısı kendi evlâdı olacakdır...
İslâm şerî'atı kötü şeye ve harama bakmakyı yasak etmişdir. Bazıları mazeret olarak "ama efendim, kadınlar da açık geziyor, kapanmıyor ki" diyorlar. O kapanmıyorsa sen gözünü kapa! Allah gözümüze kapak vermişdir. Gözümüz kapaksız olsaydı belki böyle bir mazeret ilere sürülebilirdi. Efendi Hazretleri harama bakmak husûsunda bir inceliği de şöyle beyân buyurdular : İlk bakışda günah olmaz çünkü bu insanın elinde değildir. İkinci defa bakarsan o zaman günâha girmiş olursun. Efendi Hazretleri, gözün âfetlerinden "göz zînâsı" hakkında da şöyle buyurdular : Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, "el 'aynânu yeznân" yani "gözler zinâ eder" buyurmuşlardır. Üstelik göz zinâsı etek zinâsından daha beterdir. Zîrâ etek zinâsı yapan kişi bir iki seferde doyar ama göz bakmaya hiç doymaz. Gözüne sâhib ol!
İslâm'da en ayıp şey halka el açmak yani dilenmekdir. Hattâ bir fakîr el açacak olsa ancak kifâf-ı nefs kadar yani karnını doyuracak kadar alabilir, bundan fazlasını alırsa harâm olur. Fakat bugün kim fakîr kim değil belli olmadığı için isteyenleri boş çevirmiyoruz, veriyoruz. Çünkü Allah da "isteyeni boş çevirme" diyor. Az ya da çok bir şey ver, boş çevirme. Vermeyeceksen de tatlı söz ile def' et başından. Acı söz söyleme! Akreb olma! Yılan olma! Sokma kimseyi!
Efendi Hazretleri buyururlardı ki :
İsteyeni de boş çevirmemek lâzımdır ama asıl makbûl olan, istemekden hayâ eden fukarâyı arayıp bularak onlara yardım etmekdir.