Allah cömertdir ve cömertleri sever demişdik. Ne var ki, insanlara mahsûs cömertliğin bazı âfetleri vardır. Makbûl olan cömertlik bu âfetlerden sâlim olan cömertlikdir. Nitekim bir hadîs-i şerîfde Allah'ın sevdiği kullar vasfedilirken, onların hem cömert hem de güzel ahlâk sâhibi oldukları beyân edilmişdir. Hem cömert hem de güzel ahlâk sâhibi olmak demek, cömertliğin âfetleri olan kibir, ucub, riyâ gibi hastalıklardan sâlim olmak demekdir. Şimdi bu âfetleri kısaca îzâh edelim :
Kibir : Kibirli insan, bir infakda bulunurken fukarâya ezâ eder, başına kakar. Fukarâya tepeden bakmak bile ezâ sayılır. Bunların yaptığı hayır Allah indinde makbûl değildir. Nitekim Kur`ân-ı Kerîm'de "يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تُبْطِلُواْ صَدَقَاتِكُم بِالْمَنِّ وَالأذَى Ey mü'minler! Sadakalarınızı başa kakarak, gönül kırarak ibtâl etmeyin!" buyrulmuşdur. Bu âyet-i kerîmeden anlaşılıyor ki minnet altında bırakarak, ezâ cefâ ederek, başa kakarak, tepeden bakarak, gönül inciterek verilen sadakalar, yapılan yardımlar bâtıldır, yok hükmündedir.
Riyâ : Gösteriş için yapılan hayırlar da makbûl değildir. Kendisine cömert desinler diye cömertlik yapanlar Allah'dan bir ecir alamazlar. Nitekim yukarıdaki âyet-i kerîmenin devâmında riyâkârlara da işâret vardır. "يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تُبْطِلُوا صَدَقَاتِكُمْ بِالْمَنِّ وَالْاَذٰىۙ كَالَّذ۪ي يُنْفِقُ مَالَهُ رِئَٓاءَ النَّاسِ وَلَا يُؤْمِنُ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۜ فَمَثَلُهُ كَمَثَلِ صَفْوَانٍ عَلَيْهِ تُرَابٌ فَاَصَابَهُ وَابِلٌ فَتَرَكَهُ صَلْدًاۜ لَا يَقْدِرُونَ عَلٰى شَيْءٍ مِمَّا كَسَبُواۜ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِر۪ينَ" Âyet-i kerÎmenin devâmında, "Allah'a inanmadığı halde sırf gösteriş için cömertlik yapanlar gibi yapmayın" buyrulmuşdur. Riyâdan sakınmak için yardımları dâimâ gizli yapmak lâzımdır. "Sağ elin verdiğini sol el bilmemeli" sözü bunun için söylenmişdir. Âşikâre yardım, ancak başkalarını teşvîk etmek için olabilir.
Buğz-Kîn-Adâvet : Bir takım cömert insanlar vardır ki bunlar cömertliklerini belli bir zümreye, meselâ sevdiklerine, arkadaşlarına, akrabâlarına tahsîs ederler, diğer insanlara bir şey vermek istemezler. Bunun sebebi, böyle kişilerde, kendi meşrebinden, kendi mezhebinden, kendi dîninden, kendi âilesinden, kendi cemiyyetinden olmayanlara karşı bir buğz ya da adâvet olmasıdır. Halbuki Allah'ın sevdiği cömertler, insanlar arasında ayrımcılık yapmazlar, iyilikde cins gözetmezler, hattâ hayvanlara karşı bile cömert olurlar, kurda kuşa bile ikrâm ederler.
Hubb-i Mâl : Bazılar cömertlik yaparlar ama yaptıkları ikrâm servetlerine nisbetle bir hiç mesâbesindedir. Ya da cömertlik yaparlar ama verdikleri hep evlad acısı gibi içlerine oturur. Niye o kadar çok verdim diye derdlenirler. Bunların sebebi de mal sevgisidir. Allah'ın sevdiği cömertler hem bol bol verirler hem de seve seve verirler, verdikleri malda gözleri kalmaz.
Ucub : Bu âfetlerin en tehlikelisidir zîrâ kibir ve riyâ âşikârdır ama ucub gizlidir. Bu hastalık, cömertlik yapanın kendi cömertliğini beğenmesidir ki enâniyyetden ve gafletden kaynaklanır. Sâhib olduğu nimetlerden bir kısmını infak eden kişi, kimin malını kime vermiş olur? Mülk Allah'ındır, insan emânetçidir. Verdiği ile ucublanan kişi, malı mülkü kendine izâfe etmiş olur ki bundan daha büyük bir gaflet olmaz. Ehlullahdan bir zât bu mes'eleye dikkat çekerek, "Bir kimse, verdiği sadakanın sevâbına, fakîrin bu sadakaya olan ihtiyâcından daha fazla muhtâc olduğunu hissetmezse sadakası bâtıldır" buyurmuşdur. Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri de "Fukarâya sadaka verirken zilletle ver, ya almazsa ne yapacaksın?" buyururlardı.