- Cuma ezânı, bu mühim mülâkâta davetin remzidir. Nitekim bu ezân Cuma Sûresinde "يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا نُودِي لِلصَّلَاةِ مِن يَوْمِ الْجُمُعَةِ فَاسْعَوْا إِلَى ذِكْرِ اللَّهِ وَذَرُوا الْبَيْعَ ذَلِكُمْ خَيْرٌ لَّكُمْ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ" âyetinde husûsî olarak zikredilmişdir.
- Cuma namazı için mescide erken gidilmesi, rü'yetullah nimetine ancak âşık u sâdıkların erişebileceklerine işâretdir. Çünkü bir yere erken gitmek, orada görülecek olan şeye iştiyâkın fazlalığını gösterir.
- Cuma namazının ilk sünneti, cemâlullaha nâil olabilmek için abdiyyetin şart olduğunu hem de Hakk'a kulluğun angarya gibi değil, seve seve yapılması gerektiğine işâretdir.
- Hatîb hutbeye çıkmadan önce okunan salât ü selâm, tecelliyât-ı ilâhînin hep Resûl-i Ekrem vâsıtasıyla olduğuna ve şefâ'at-i Resûl olmadan, ne cennete ne rızâya ne rıdvâna ne de cemâlullaha nâil olunamayacağına işâretdir.
- Hatîbin hutbeye çıkarak cemaate hitâb etmesi, Cenâb-ı Hakk'ın cennetdeki kullarına hitâbına ve cemâlini seyrettirmesine işâretdir. Hutbe sırasında aslâ konuşulmaması, tesbîhât ve zikirle bile meşgûl olunmaması hattâ namaz dahî kılınmaması ve sadece hatîbin dinlemesi, cemâlullahı müşâhede edenlerin mest ü hayrân olmalarına işâretdir. Zâten görmek zikirden ötedir. Zîrâ görenin zikre ihtiyâcı kalmaz çünkü zâkir ile mezkûr arasındaki perde kalkmışdır. Hutbenin cumanın bir rüknü olarak kabûl edilmesinin hikmeti de budur.
- Hatîb, bu dünyâda tecelliyât-ı ilâhînin insan-ı kâmil vâsıtasıyla olduğuna da işâretdir. Zîrâ Cenâb-ı Hakk hiç bir mahlûka bahşetmediği şerefi insâna vermiş ve insân-ı kâmili hem esmâsına, hem sıfatına hem de zâtına mazhar etmiş ve kendisine mir'ât edinmişdir. İnsân-ı kâmil denilince de, en başda Resûl-i Ekrem sallalahu aleyhi vesellem Efendimiz gelir.
- Hutbeden sonra kılınan iki rekat namaz, Cenâb-ı Hakk ile mülâkâtın sona ermesiyle, Allah ile kul arasına tekrar perde girdiği için, zikrullaha müdâvemete ve cemâlullah nimetinin şükrünü edâ etmeye işâretdir. Namazın iki rekat olması vahdetden isneyniyyete dönüldüğünün işâretidir. Zâten namaz, ikiliği gösterir zîrâ vahdet makâmında ibâdet olmaz.
- Eskiden Cuma namazlarının, her beldede "Cuma Mescidi" denilen tek bir mescidde topluca kılınmasında da hikmet vardır. Bir çok ulemâ, şehirlerin şimdiki gibi çok büyük olmadığı devirlerde, bir şehirde iki ayrı mescidde cuma namazı kılınmasına cevaz vermemişlerdir.
- Cuma namazının sadece erkeklere farz oluması, cemâlullaha nâil olmak için Cenâb-ı Hakk'ın "رِجَالٌ لَّا تُلْهِيهِمْ تِجَارَةٌ وَلَا بَيْعٌ عَن ذِكْرِ اللَّهِ " âyetinde beyân ettiği üzere er kişi olmak gerektiğini gösterir. Cenâb-ı Hakk er kişiyi, hiç bir şeyin kendisini zikrullahdan alıkoymadığı kişi olarak ta'rif etmişdir. Bu hususda kadın erkek ayrımı yokdur. Kadınlardan da nice erler vardır.
Cuma namazında daha nice remzler vardır, hepsini yazarsak söz uzar. İyisi mi tefekküre de biraz pay bırakalım. Tefekküre yardımı olur düşüncesiyle, "ﺟﻤﻌﻪ Cuma" kelimesinin, toplanmak, birleşmek ma'nâsına gelen "ﺟﻤﻊ cem" kökünden geldiğini, "ﺟﺎﻣﻊ Câmi", "ﺟﻤﺎﻋﺖ Cemâat", "ﺍﺟﺘﻤﺎﻉ İctimâ", "ﺟﻤﻌﻴّﺖ Cemiyyet" gibi kelimelerin de hep aynı kökden çıkdığını ve Cuma namazının tek başına kılınması câiz olmayan yegâne farz namaz olduğunu söyleyerek yazımıza noktayı koyalım.
Kullarına va'deyledi yarınki gün görünem dedi
Ol dostların sevindiği yarınım bugündür bana