4 Haziran 2020 tarihinde yayınlanmıştır.
Paranın değer kaybetmesi, zannedildiğinden çok daha büyük derdlere sebeb olmakdadır. Zîrâ para ile ilgili meseleler yalnızca iktisâdî ve dünyevî değil aynı zamanda dînî ve uhrevî meselelerdir. Paranın değer kaybetmesinin yol açtığı derdlerin en belâlısı, kul hakkıdır. Çünkü bütün alışverişler, borçlar, ödemeler, sözleşmeler, taahhüdler, yatırımlar, hesaplar hep tedâvüldeki para birimi üzerinden yapılmakda, paranın değeri sâbit kalmadığı zaman, taraflardan biri mutlakâ mağdûr olmakdadır.
Meselâ malını vadeli satan bir tüccarın, alacağını tahsîl ettiğinde eline geçen parayla aynı malı alıp yerine koyması mümkün olmamakdadır. Çünkü aradan üç ay beş ay gibi bir mühlet geçmiş ve paranın alım gücü azalmışdır. Bunu çok iyi bilen tâcirler, paranın muhtemel değer kaybını fazla fazla hesâb ederek, fiyatları şişirmekde ve malları değerinin üstünde satmakda ve halkı mağdûr etmekdedir.
Diğer bir misâli borç için verebiliriz. Meselâ arkadaşına ya da bir yakınına borç veren bir kimse, alacağını tahsîl ettiğinde kağıt üzerinde aynı parayı alsa da, aslında zarara uğramış olmakdadır. Çünkü aradan geçen zaman zarfında para değer kaybetmişdir.
Misâlleri istediğimiz kadar çoğaltabiliriz. Hepsi de aynı kapıya çıkar. Yani taraflardan bir bilerek ya da bilmeyerek kul hakkına girmiş olur. Bilip bilmemesi, kasden yapıp yapmaması netîceyi değiştirmez, yani kişiyi vebâlden kurtarmaz.
Dikkat edilirse Kur`ân-ı Kerîm'de para olarak yalnız gümüş ve altın zikredilmişdir. Yakın zamana kadar da dünyânın her yerinde para olarak altın ve gümüş kullanılmışdır. Bunun hikmeti şudur ki, uzun yıllar boyunca değeri değişmeyen, yanmayan, yok olmayan, kolay kolay eskimeyen, yıpranmayan ve yeteri mikdarda tedârik edilebilen yegâne tedâvül araçları bunlardır. Gerçi bugün altın ve gümüş de değeri değişmeyen birer tedâvül aracı olmakdan çıkmış, tıpkı diğer mallar gibi alınıp satılır hâle gelmişdir ama bu apayrı bir bahisdir.
Dikkat ederseniz, en müreffeh ülkeler, paralarının değerini sâbitlemiş olan ülkelerdir. En kötü durumdaki ülkeler de paralarının değerini koruyamayan ülkelerdir. Birinci sınıf ülkelerde adâlet, refah, huzûr, ikinci sınıf ülkelerde zulüm, fakirlik, kargaşa hâkimdir. Neden? Çünkü para adâletin tesisinde en önemli vâsıtalardan biridir. Adâlet de devletlerin ve ülkelerin temelidir. Yani devletlerin ve ülkelerin bekâsı, huzûru, refâhı hep adâletledir. Üstelik yalnız bu dünyânın değil, âhiret hayâtının râhatı da adâletledir. Kim ki zulme sapar, kul hakkı yer, insanları mağdûr ederse, Allah'ın lanetine uğrar, iki cihânda da perîşân olur.
Bu efrâd-ı zamânda mutlakâ 'adle liyâkat yok
Şurûtuyla riâyet etmeğe îmâna tâkat yok
Şerî'at emrine cândan olan tâlib olup ankâ
Huzûr-i Hazret'e makbûl olacak istikâmet yok