Kur`ân-ı Kerîm'de de beyân olunduğu üzere,Allah her şeyi zıddıyla yaratmışdır. Sûre-i Yâsîn'deki "سُبْحَانَ الَّذ۪ي خَلَقَ الْاَزْوَاجَ كُلَّهَا مِمَّا تُنْبِتُ الْاَرْضُ وَمِنْ اَنْفُسِهِمْ وَمِمَّا لَا يَعْلَمُونَ " âyet-i kerîmesi bu hakîkati en şumüllü hâliyle beyân eder. Zâten gece olmasa gündüz, soğuk olmasa sıcak, iyi olmasa kötü, doğru olmasa yanlış bilinemez ve takdîr edilemez. Zîrâ vahdet âlemi gayb, zıdlıklar yani isneyniyyet âlemi ise zuhûr âlemidir. İşte bu hikmete binâen, aklın da bir zıddı vardır ki o da delilikdir. Akıllının zıddı da delidir. Arapçada deliye mecnûn, deliliğe cünûn denir. Bunların kökü olan "cenne" kelimesi, örtünmek, gizlenmek, kapanmak gibi ma'nâlara gelir. Dilimize de geçen tecennün, cinnet gibi kelimeler de aynı kökdendir. Cennet de, cin de, aynı kökdendir. Cennet ağaçlarla örtülü olduğu için, cinler de görünmez olduğu için bu isimler verilmişdir. Deliliğin bir çok çeşitleri olduğu gibi her çeşidinin de bir çok dereceleri vardır. Şöyle ki :
Akıl Hastalığı : Deliliğin bu çeşidi ya genetik sebeblerden, ya da yaşanan korkunç bir hâdiseden kaynaklanır. Meselâ ölümle burun buruna gelenlerde bu gibi delilikler çok görülür. Akıl hastalarının bazıları sâkin bazıları saldırgandır, bazıları tedâvî edilebilir bazıları edilemez.
Hamâkat : Akıl noksanlığı ve muhâkeme bozukluğudur. Ahmaklar, doğruyu-eğriyi, faydalıyı-zararlıyı ayırd edemedikleri için deli kabûl edilmişlerdir. Tedâvîsi de yokdur. "Her şeye çâre bulunur, ahmaklığa çâre bulunmaz" denilmişdir.
Korkusuzluk : Kimsenin göz alamayacağı işlere kalkışanlar ve hayâtlarını tehlikeye atanlar da deli kabûl edilmişdir. Meselâ son zamanlarda çok revaçta olan tehlikeli sporları yapanlar bu sınıfa girer. Osmanlı Devletinde en ön safda savaşan askerlere "deliler" ya da "deli askeri" denilmişdir. Zîra o günün savaşlarında en ön safda bulunanların sağ kalma ihtimâli çok düşükdür.
Dünyâ Muhabbeti : Bazı insanlar dünyânın nimetlerine sâhib olmak husûsunda o derece hırslıdırlar ki bu hırs akıllarını giderir ve onları deliye döndürür. Bu gibi delilerin, mal-mülk, makâm-mevkî, şan-şöhret ve şehvet hırsıyla yapmayacakları delilik yokdur.
Aşk-ı Mecâzî : Aşkın delilik kabûl edilmesinin sebebi âşık olan kişinin akla mantığa hiç uymayan hareketleridir. Meselâ âşık olan bir kimse, sevgilisini görebilmek için karlı bir havada saatlerce bekleyebilir. Nice efsânelere ve romanlara konu olduğu gibi âşık, ma'şûku için her şeyini fedâ edebilir, hattâ canını bile verebilir. Kara sevdâya düşerek aklını kaybedenler pek çokdur.
Aşk-ı Hakîkî : Deliliğin bu çeşidi, hepsinden farklıdır. Zîrâ aşk-ı ilâhî ile aklını yitiren kişi, Hakk'ın cezbesine tutulmuşdur. Cezbe-i ilâhîye tutulan kişi, Hakk ile arasında perde olan aklından kurtulduğu için Hakk'a yaklaşmış olur. Akıl, bir ata benzer. At insanı denizin kenarına kadar götürebilir. Marifetullah denizine girebilmek için akıl atını bırakmak lazımdır. İşte aşk ehlinin deliliği de bundan ileri gelir. Nasıl ki, aşk-ı mecâzi ile birisine âşık olan kişinin hâl ve hareketleri, âşık olmayanlara delilik gibi geliyorsa, aşk-ı hakîkî ehlinin hâl ve hareketleri de aşk-ı ilâhîden nasîbi olmayanlara delilik gibi gelir. Aşk-ı mecâzî ile birisine tutulan bir kimse, sevgilisi için her şeyini fedâ edebildiği gibi, aşk-ı hakîkî ile Allah'a bağlanan bir âşık da Allah için her şeyini hattâ cânını bile fedâ edebilir. Aşkdan bîhaber ve âşıklardan bîgâne olanlar için, âşıkların bu fedâkârlığı delilikden başka bir şey değildir.