Derinde Bir Gedâ-yı Hâkisarım Yâ Resûlallah

22 Ocak 2019 tarihinde yayınlanmıştır.

Resulullah

İSTİMDÂD

Derinde bir gedâ-yı hâkisarım yâ Resûlallah
Garîbim bî-kesim hayrân u zârım ya Resûlallah

Tenezzül eyleyüp hasretle nüzhet-gâh-ı ma'nâdan
Gelüp bu 'âlem-i sûretde hôrum ya Resûlallah

Şehâ hubbu'l-vatan emriyle sensin eyleyen fermân
Vatandan ayrı düşdüm bî-karârım yâ Resûlallah

Unutdum aslımı nefs-i hevâya olmuşum tâbi'
Esîr-i gurbetim terk-i diyârım yâ Resûlallah

Gönül beyt-i ilâhi olduğun fehm etmişim ammâ
Hayâl-i ma'siyetle dil-figârım yâ Resûlallah

Dirîgâ perde-i zenb-i vücûdumla olup mahcûb
Enâniyetde kaldım şermsârım ya Resûlallah

Şefî'ul-müznibîn hem rahmeten-li'l-âlemînsin sen
Sana Müştâk-veş ümmîd-vârım yâ Resûlallah

Müştâk Baba
Kuddise Sırruh

ÎZÂH

Her mü'min, her müslüman, Resûl-i Ekrem Efendimizin kapısında bir kul olduğunu ve O'nun himmetine muhtâc olduğunu ve O'nun merhamet nazarı, lutfu ve ihsânı olmazsa hem dünyâda hem de âhiretde perîşân olacağını bilmeli ve dâimâ O'nun şefâ'atini taleb etmeli, yalvarmalı, yakarmalı, ne yapıp etmeli, O'nun muhabbetini celbetmelidir. 


Âlem-i ervahdan âlem-i dünyâya gelen kişi yüce bir mevkiden aşağıya düşmüşdür. Zâten dünyânın kelime ma'nası da en aşağı yer demekdir. Nitekim Sûre-i Tîn'deki  "ثُمَّ رَدَدْنَاهُ اَسْفَلَ سَافِل۪ينَۙ" âyet-i kerîmesinde buna işâret edilmişdir. 

Bu dünyâya gelen her insan derin bir kuyuya düşmüş gibidir. Bu kuyu nefs kuyusudur. Nefs kuyusuna düşen insan hor ve hakîr düşmüşdür. Bu hakîrlik kuyusundan kurtulmanın tek çâresi, Resûl-i Ekrem Efendimizin uzattığı Kur'ân ipine tutunmakdır. Bu ipe tutunarak yukarı çıkanlar karanlıkdan kurtulur. Resûlullah'a tâbi' olup, Allah'ın emirlerine uyan, yasaklarından kaçınanlar, Resûl-i Ekrem'in sünnetine uyanlar, kurtuluşa ererler. Resûlullah'a tâb'i olmayanlar, nefs kuyusunda, günâh karanlığında mahvolur. Nefsine tâbi' olanlar,  Resûlullah'ın uzattığı ipe tutunmayanlardır ki, bunların âkıbeti husrândır.

Resûlullah'a tâbi' olarak Hakk yolunda yürümeye cehd eden kişi, cihâd-ı ekber yapar yani nefsiyle mücâhede ederek nefsin kötü sıfatlarından kurtulur, böylece kalbindeki karanlığı giderir, beytullah-ı hakîkî olan kalbini tasfiye eder, temizler ve onu muhabbetullah ile ve muhabbet-i Resûlullah ile doldurur.

Bu yolda daha da ilerlemek isteyen kişinin, enâniyetden yani benlikden de tamâmen kurtulması yani Allah ile arasında perde olan varlığını yok etmesi gerekir. 

Bütün bu mertebelere erişmek, ancak ve ancak Delîlü's-Sâlikîn ve Hâdî-i Sübül olan Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin muhabbeti ve şefâ'ati ile mümkündür. O'ndan feyz almayan, Allah yolunda bir adım bile ileri gidemez. Öyleyse müslümana yakışan, sabah-akşam, gece-gündüz, dâimâ O'nu salât ü selâm ile anmak, O'nun şefâ'atini dilemek, O'nun muhabbetini celbedecek işler işlemek, O'nun râzı olmayacağı işlerden kaçınmak, hâsılı her an hep O'nun huzûrunda imiş gibi edebli olmakdır.
Listeye geri dön