5 Şubat 2021 tarihinde yayınlanmıştır.
Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri buyurdular ki :
Ey hakîkat yolcusu! Dervîşi dervîş yapan, üç harf ile beş noktadır. Arap harfleri ile aşk kelimesi, Gayın, Şın ve Kaf harfleriyle yazılır. Şın harfinde üç, Kaf harfinde iki nokta vardır. Dervîşi dervîş yapan, üç harf ile beş nokta, Sultân-ı Aşk'dır. Aşksız dervîş olmaz, olsa da o kimse dervîş sayılmaz. Evet, dervîşin sermâyesi aşkdır, ilmi aşkdır, görgüsü aşkdır, bineği aşkdır, arzu ve istekleri de aşkdır. "يُحِبُّهُمْ وَيُحِبُّونَهُ Yuhibbuhum ve yuhibbûneh" şerâbından içmeyenler, cânlarından ve başlarından geçmeyenler, baş açık yalın ayak aşk yolunu seçmeyenler, dervîş olamazlar. Dervîşin cânı aşkdır, cânânı aşkdır, bizzât kendisi aşkdır, vesselâm.
Allah Azze ve Celle, Habîb-i Edîbine âşık, Habîb-i Hudâ Efendimiz de Allahu Teâlâ'ya âşıkdır. Allah âşıklarının başı Mahbûb-i Kibriyâ Efendimizdir. Bütün âşıklar, O'nun aşkının mîrâsçılarıdırlar, O'nun aşkının mecnûnudurlar. Güneş O'nun aşkı, ay O'nun şevki, yıldızlar O'nun meşki ile devredeler.
Ey âşıkım diyen dervîş! O'nun aşkıyla devrân etmez misin? O'nun aşkıyla on sekiz bin âlemi seyrân etmez misin? Onun aşkıyla kuşça cânını kurbân etmez misiniz? Öyleyse gir meydâna ve O'nun aşkıyla devrân et, aşk ile ona seslen, aşk ile onu çağır. Zîrâ gerçek âşık olan dervîşin, eli kârda gönlü yârda olur. Tutduğu iş, yapdığı alışveriş onu Hakk'ın zikrinden alıkoymaz. Gözü, müştâk-ı dîdâr-ı ilâhî ile giryân, gönlü aşk-ı ilâhî ile püryândır.
Gerçek âşık olan dervîşin gözleri Hakk'dan gayrıyı görmez, gönlü Hakk'dan gayrıyı bilmez. Hakk, onun gören gözü, tutan eli ve söyleyen dilidir. Derviş ibn-i vakt olur, terk-i terk ehli bulunur. Dervîşin virdi Allah ism-i celîlidir. Dervîş, esmâda kalmaz, müsemmâyı bulur, mahbûbuna teslîm olur. Dervîşin, hiçbir kaygusu ve tasası yokdur. Onun yegâne endişesi Hakk'dır, derdi Hakk'dır, dermânı Hakk'dır, devâsı Hakk'dır, da'vâsı Hakk'dır. Dervîş, aşkda yok olmuş, fenâ bulmuşdur, gönlü bir ân için olsun aşkdan ârî kalsa, yaşayamaz.
Dervîşin hayâtı, sıhhati, râhatı aşkdır. Aşk, dervîşi berbâd eder ağlatır, vuslat ise âbâd eder, diriltir. Dervîş vuslatda firkat, firkatde de vuslat bulur. Aşk söyletir, aşk inletir, aşk öldürür, aşk diriltir. Aşk, kişiyi mest ü hayrân eder, gâh olur sultân eder. Aşkın ve âşıkın mezhebi yokdur. Âşık, nereye yönelse ma'şûkuna döner, nerede olursa olsun ma'şûku ile bulunur, nereye giderse ma'şûku ile gider, bir ân bile onsuz yapamaz ve yaşayamaz. Dâimâ ma'şûkunu zikreder, ma'şûku da onu zikreder. Âşık ile ma'şûk, zâkir ile mezkûr, dâima birlikte, her zaman beraberdir.
Kişi, sevdiğini çok zikreder. Allahu Teâlâ'ya âşık olan da her zaman ve her yerde O'nu zikreder. Aşkın gereği ve belirtisi budur, aşk bunu gerektirir. Aşk bülbülü, ma'şûkun gül dalında her dem aşkı terennüm eder.
Aşk, kulu Allahu Sübhânehû ve Teâlâ Hazretlerine yaklaştırır. Aşk, kula kulluğunu hatırlatır ve ibâdetini artırır. Aşk, riyâ ve süm'ayı kaldırır, sıdk-u ihlâsı artırır. Aşk, bütün müşkilleri halleder, kapalı kapılan açtırır.
Aşk için semâ ref' olunmuş ve yeryüzü döşenmişdir. Aşk için kâinât halk olunmuş ve bezenmişdir. Aşk, çölleri aştırır, aşk yolculuğunu kolaylaştırır. Aşk, dağları devirir, bütün engelleri düzlüğe çevirir. Aşk, kalbi nûrlandınr, gönlü sürûrlandırır. Aşk uyutmaz. acıktırmaz, susatmaz. Aşk ağlatır, aşk söyletir, aşk inletir, aşk dinletir. Bütün güzel san'atları îcâd ettiren aşkdır. Her şey aşk için îcâd olunmuş ve yaratılmışdır. Aşk için harbler olmuş, gözler kanlı gözyaşları ile dolmuşdur. Nice gül yüzlüler, aşk uğrunda sararıp solmuşdur.
Aşk, Ferhad'a dağları deldirmiş, Mecnûn'a kızgın ve ıssız çölleri aşarken kendini bildirmiş, Vâmık'a deryaları aşarken râhat bir nefes aldırmışdır. Aşk, âşık-ı garîbi âşık-ı karîb eylemişdir.
Aşk, ıssız bir dağbaşındaki kulubeyi saray, bir çqk muhteşem sarayları da zindan etmişdir. Aşk, sultânı köle, köleyi sultân hâline getirmiş, aşk askeri girdiği illeri ma'mûr ve nice ma'mûru vîrân etmişdir. Aşk, âşıkın ağzından şiir olarak dökülmüş, kaleminden âbideler hâlinde dikilmiş, tâlib olanların kalblerine nârin birer aşk fidanı hâlinde ekilmişdir. Aşk, Mansûr'u darağacına sürüklemiş, Mevlanâ'nın kalbindeki ateşi körüklemiş, İbrahim Edhem'i hayrân ve Yûsuf'u Mısır'a sultân eylemişdir. Bütün kâinât, mevcûdât ve mahlûkât aşk ile başlamışdır, aşk ile bitse gerekdir. Kâinâtda her şey fenâya mahkûmdur, aşk bâkîdir.
Hamele-i arş, arşı aşk ile tutarlar. Gökyüzündeki bütün melekler aşk-ı ilâhî rekâbeti ile birbirlerini kutlarlar. Habîb-i Edîb-i Kibriyâ, aşka süvâr olarak arşı geçmiş ve kürsî-yi ilâhîyi cevlân etmişdir. Âşık, ma'şûkunu aşk ile "kâbe kavseyn" e erişdirmişdir. Bütün cennetler, aşk için ziynetlenmiş, cennet dereceleri aşk ile yüceltilmişdir. Gökde aşk, yerde aşk, sağda aşk, solda aşk, her yer aşk ve her şey aşkdır. Aşk O'dur, âşık O'dur, ma'şûk O'dur, mahbûb O'dur, habîb O'dur, dost O'dur. Aşka süvâr olan, er geç ma'şûka erişir. Aşk için cân veren, önünde sonunda cânânını bulur. O'nu sev ki, O da seni sevsin. O sevmeyince, sen O'nu sevemezsin, O sana tâlib olmayınca, sen O'na tâlib olamazsın. Yârini sev ki yâr O'dur, özünü sev ki, özün de O'dur.