1 Aralık 2023 tarihinde yayınlanmıştır.
Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri Amerika'daki bir sohbetlerinde tasavvuf yolunda ilerlemenin nasıl mümkün olacağı hakkında sorulunca buyurdular ki :
İstidâdsız hiç bir şey olmaz. Ateşi aldık getirdik tahtanın üzerine koyduk, ateş tahtayı yakar. Ama taşın üstüne koy, ateş söner. İstidâd şartdır. Ne olursa olsun. Bir adamın sesi güzel olursa, sesi kısılırsa, ona ses ilacı yapılır, sesi açılır adamın. İstidâd şart. Sesi çirkin olursa, istediğin kadar ilaç yap sen ona, faydası olmaz. İstidâd şart. Ne olursa olsun istidâd şart.
Onun için insanlar çocuklarına bakarlar, küçük çocuklara, çocuk ne ile oynuyor. Çocuğun oynadığı şeye bakıp ona göre bir işe verirlerse, çocuk hayatda muvaffak olur.
Bu husûsda şöyle bir soru vârid olabilir, "Nazar-ı evliyâ hâki kimyâ eder" diye birisi bana soru sorabilir. Bunda da istidâd şartdır gene.
Ebu'l-Hasen el-Harakânî'ye o devrin pâdişâhı "Bayezid-i Bistâmî nasıl bir adamdı?" diye sormuş. "O'nu gören müslüman olurdu" diye cevâb vermiş. Pâdişâh "Bu nasıl söz!" demiş, "Hazret-i Muhammed'i görenler müslüman olmadı da, Ebû Cehiller filan, Bâyezid'i gören nasıl müslümân olur?". "Ayol" demiş, "onlar görmediler ki Hazret-i Muhammed'i, onlar Muhammed'e bakdılar. Görselerdi müslüman olurlardı" demiş. "Bunu da gören müslüman olur" demiş, "bakan değil". Nedir? Bakmakla değil iş, görmekle. İstidâdı neyse, o istidâd şerâitdendir. İstidâdsız olursa olmaz. Bunun misâlllerini vereceğim şimdi.
Geliyordu bir şeyh, yanında mürîdiyle beraber, yirmi senelik mürîdi. Yirmi sene kendisine hizmet etmiş mürîdi, beraber geliyorlar. Gelirken mürîdine dedi, bilmediği bir yerde, "Bak şu sakallı adam var ya orada davul çalıyor, elinde koca bir davul, güm be de güm be de, oynuyorlar orada. O sakallı adamı bana çağır, git de ki, "Seni Şeyh Efendi istiyor". Buraya gelsin.
Mürîd gitdi, "selâmün aleyküm", "ve aleyküm selâm", "seni bizim şeyh istiyor biraz", "Peki" dedi, hemen davulu boynundan çıkardı yere koydu, tokmağı da koydu, geldi Şeyh'in yanına. "Yürü benimle beraber!". "Peki Efendim". Biraz yürüdüler. Sarhoş davulcu, içki içmiş. İslâmî ahkâma göre bir adam içki içerse, ona seksen değnek vururlar, kıçına. Canını yakarak değil, halkın içinde onu mahcûb etsinler diye. Davulcuya dedi, "Topla oradan bana seksen tâne sap". Yani saman sapı, buğday sapı. Topladı. "Bağla onu bana". Bağladı. "Yat aşağı bakayım". Yatdı. O seksen sapı bir defa vurdu onun ayağına. O kadar. "Haydi kalk" dedi.
Sonra yürüdüler beraber, denizin kenarına vardılar. Hazret-i Şeyh atdı postekisini suyun üstüne ve o sarhoş davulcu, daha ağzı içki kokuyor, onu aldı postekiye bindirdi ve başladılar gitmeğe postekinin üzerinde beraber. O yirmi senelik dervîş karada kaldı ve bağırdı, dedi, "Efendi, bu mürüvvet değil. Ben sana yirmi sene hizmet etdim, beni burada bırakdın, o adamın daha ağzı içki kokuyor, sen az evvel ayağına had vurdun, onu aldın gidiyorsun" dedi. Der demez Hazret-i Şeyh dedi ki, "Evlâdım, belki bu sarhoşdu ama bunda istidâd-ı ezeliyye var, sende istidâd yok. Yirmi sene de yanımda kalsan, kırk sene de kalsan, iki yüz sene de kalsan, istidâdın yok senin" dedi.
Onun için istidâd şart, istidâd. İstidâd şart. Hizmet edecek, istidâdı olursa hemen ilerler. Tahsîl-i ulûm da böyledir. Yani mekteblerde tahsîl de böyledir. Madde de böyle, maneviyyât da böyledir. İstidâdı olursa bir dervîşin, mürşidin de öğretme istidâdı varsa eğer, mesele kalmaz, hemen olur o iş.
www.muzafferozak.com