Devrânın Sırları

12 Haziran 2024 tarihinde yayınlanmıştır.

Zikrullah

Büyük mürşidimiz Abdurrahmân Sâmî Saruhânî Hazretleri Tuhfetü'l-Uşşakiyye tercümesinin zeylinde buyuruyorlar ki :

'Umûm turuk-i 'aliyyenin cehriyyesinde, bilhassa Halvetiyye-i 'Uşşakiyye'de zikirle edilen devrânın rumûz ve esrârına binaen, ecille-i pîrânın ictihâdıyla erkân ittihâz olunmuşdur. Devrânın şer'î delîli olan, esteî'zübillah, "وَتَرَى الْمَلٰٓئِكَةَ حَٓافّ۪ينَ مِنْ حَوْلِ الْعَرْشِ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْۚ وَقُضِيَ بَيْنَهُمْ بِالْحَقِّ وَق۪يلَ الْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ ve tera'l-melâikete hâffîne min havli'l-'arşi yüsebbihûne bi hamdi rabbihim ve kudiye beynehüm bi'l-hakkı ve kıyle'l-hamdü lillahi rabbi'l-'âlemîn" âyet-i kerîmesinde müfessirler "Hâffîn"i, "dâirîn-i zâkirîn" diye tefsîr etmişlerdir.

'Arş-ı a'lânın etrâfını melâike-i kirâmın tesbîhlerle, zikirlerle devrân etdikleri gibi, namazın da meleklerin ibâdetini câmi' olduğu gibi, devrân da melâike-i arşın ibâdetini cami'dir. Kezâ Ka'be-i Mu'azzama'da huccâc-ı kirâmın Ka'be-i Mu'azzama'yı "Lebbeyk" diyerek tavâf etmeleri ve Ka'be etrâfında yedi defa devrân etmeleri gibi, tarîkat-i 'aliyyede, İsm-i Celâl, Hû, Hayy, Kayyûm, Vâhid, Ehad, Samed, Allah ismi şerîflerinin her birinde en ekall yedişer defâ devrân edilir.

Evvelâ ku'ûden halaka sûretiyle zikr olunur. Zîrâ Hadîs-i Şerîf'de, "İzâ merertüm bi riyâdı'l- cenneti ferte'û min simârihâ kâlû vemâ riyâdu'l-cenneti kâle hılaku'z-zikr" buyrulmuşdur. Yani "Cennet ravzalarına uğrarsanız meyvelerinden ekl ve iltizâz ediniz". Ashâb-ı kirâm, "Cennet bahçeleri nedir yâ Resulullah?" diyerek, suâllerine cevâben, "Zikir halkalarıdır", diye aleyhi's-salâtu ve's-selâm Efendimiz, halaka sûreti ile yapılan zikri, cennet bahçelerine teşbîh buyurmuşdur. Bu sebebden murabba' sûretinde oturulmayıp halaka ve dâire sûretiyle oturulur. Zîrâ asl-ı tevhîd, asl-ı şekl ile îfâ olunmak ensebdir.

Evvela halaka sûretiyle zikirdeki rumuz şunlardır. Vahdet-i zâtiyye, mihver-i ehadiyyetdir. Vahdet-i zâtiyyenin zâhiri olan ehadiyyet-i zâtiyyeye ta'alluk eden feyz-i akdesin feyz-i mukaddese tecellîsinin sûretini mürşid yalnız evvelâ "fa'lem ennehû lâ ilâhe illallah" diyerek zikre ibtidâsiyle gösterir. O feyz-i akdesin feyz-i mukaddesle zuhûrunu da dâirede bulunan sâlikân bir ağızdan "Lâilâheillallah" demekle gösterirler. Mürşid de beraberce söyler, vahdet-i zâtiyye ile ehadiyyet feyzinin ilmin malûm ile mutâbakatını îmâ ve tefhîm ve işâret olmuş olur.

Kelime-i Tevhîd, makâm-ı fenâfillaha îsâl edinceye kadar zikr olunup, harf ve lafız, mahrec-i ta'ayyünün aynında mahviyyetde, harf ve mahrecsiz yalnız hulkî olarak darb-ı zikre başlanır ki bu da zuhûr butûna müstenid, butûn zuhûrla müte'ayyen olduğunu îmâ ve işâretdir.
Ba'de tevhîd fenâfillahda tamâm olunca, zikir kesilir, ilâhi okunmaya başlar. Bu da 'âlem-i bezm-i elestde hitâb-ı İzzet'le ervâhın iltizâz ve istiğrâkına tenbih ve telmih olmak üzere müstağrak bir sûretle istimâ' olunur. İlâhî tekmîl olunca, rûhun tevhîdle 'urûcunu, i'tilâsını ve rûhun hitâb-ı elest ile incizâbını ve fenâfillahı ve rûhların seyri fi'l-esmâsını merâtib-i esmâda, rûhun bi hasebi'l-merâtib seyri fi'l-esmâ ve sıfatda "Lâilâheillallah" ile seyr-i ilallahdan sonra seyr-i fillahı göstermek cismin de hâl-i rûha tâbi' olarak 'urûc ve i'tilâsını göstermek için devrâna kıyâm olunur.

Kıyâmda okunan ilâhi ile rûhun 'urûcu, Hakk'a ta'alluk-ı tâmm ve Hakk ile Hakk olarak, ta'alluk ve ta'ayyünden tamâmiyle tecerrüd ve istiğrâk hâline olan incizâbın sûretidir.
Ba'de usûl-i Halvetiyye devrânında el ele tutmadan hem devrân hem zikre başlanıp, bir kere sağa, bir kere sola, darb-ı zikirle devâm olunur ki bu da makâm-ı vâhidiyyet-i sıfatiyyenin sûretidir. Sağa sola darb-ı zikir ise vâhidiyyetin ehadiyyetle, vahdet-i zâtiyyeye ta'allukuna işâretdir. Bu vechile devrân îfâ olunup ba'de el ele tutunduğu hâlde devrân edilir ki vâhidiyyetin ehadiyyetle vahdet-i zâtiyyeye irtibâtına işâretdir. 

İsm-i Celâl devrânında evvelâ harf ve lafz ile sonra darb-ı zikir ile zikredilmek, vâhidiyyetin ehadiyyetin zâhiri olduğuna harf ve lafz ile zikredilerek telmîh ve vahdet-i zâtiyye ile ehadiyyet-i zâtiyyenin, vâhidiyyet-i sıfatiyyeye nisbetle batnı'l-batnı'l-butûn olmasına, îmâ tarîkiyle darb-ı zikirle devrân olunur. Ba'de, merâtib-i vâhidiyyet-i sıfatiyyenin temâm-ı tecellîsini göstermek için kollar omuzlara vaz', yani sağ el arkadan omuza sol el arkaya vaz' olmak, zuhûr-ı sıfatla olmasına işâretdir. 
Bade, Hû ism-i şerîfine başlanıp vahdet-i zâtiyye hüviyyet-i bâtıne ve sûret-i hüviyet ise, vâhidiyyet-i sıfatiyye olmasına işâret olmak üzere bir kere batna, bir kere zâhra temâyül ile zikir olunur. El ele olmak hüviyyetin ta'alluku, kol kola olmak hüviyyetin zuhûr-ı tâmmına işâret olduğu gibi, hüviyyet-i zâtiyye i'tibârı ile hakâik-i sıfatın yek diğerine tekâbül ve tevârüdü, hüviyyetin merâtib-i sıfatla zuhûruna îmâ ve işâretdir. 
Bade, merâtib-i zuhûr olan on sekiz adedini müştemil Hayy ism-i şerîfi ki merâtib-i esmâ olan bin adediyle ba'de-'d-darb on sekiz bin âlem sereyân-ı sırr-ı hayât ile hayy olup, nûr-ı sübûtî ile dâim ve kâim olmakla sırr-ı sereyânın sûretini zâhirde mezâhir-i devrân ile gösterdiği gibi "Hayy Allah", "Kayyûm Allah" ism-i şerîfleriyle devrâna başlanır. Ki mahviyyetden sonra ta'yyünün 'aynına hayât-ı zılliyyetine mukâbil hakîkat-i hayât, hakîkat-i Kayyûm'un zuhûruna işâret olarak on sekiz kere devrân edilir. On sekizden sonra yalnız Hayy ism-i şerîfi ile sür'atle devrân edilerek tekmîl olur ki, kayyûmiyyetin ayn-ı hayât ve hayâtın ayn-ı kayyûmiyyet feyzinden ibâret olup, sür'at-i tecellî-i merâtibden bir gibi göründüğünden, hayât kayyûmiyyetden, kayyûmiyyet hayâtdan ayrılmadığından bir mazharda ictimâ' etmekle yalnız Hayy ism-i şerîfiyle itmâm olunur. Bu sırdandır ki Kur`ân-ı Kerîm'de ekseriyâ El-Hayyu'l-Kayyûm isimleri müteâkiben zikrolunmuşdur. 

Bade, cem'u'l-cem' şuhûdunda Vâhid, Ehad, Samed, Allah esmâ-i şerîfleriyle devrân olunup, kavseyn tecellîsinde kavs-i imkân, bi-hasebi'l-merâtib, kavs-i vücûba mir`ât olduğunu göstermek için de Vâhid, Ehad'in zuhûru, Ehad, Samed'in zuhûru, Samed mertebe-i câmî'ın zuhûru olduğunu îmâ tarîkiyle müctemi'an zâkîrînin her birinin zahrına diğerinin sadrı mukâbil olarak devrân edildiğinden en ekall on iki aded devrân ile tekmîl olunur. Ve kavseyn sırrına, bir kerre sağa bir kerre sola vaz'-ı kademle remz olmuş olur. 

Her ismin devrânında dâire ortasında yani mihvere mürşidin bi hasebi-t-tedrîc tavassutu ve niyâbeten diğer mürşidlerin o makâma tayînleri ise, hüviyyet-i zâtiyyeye nisbetle cemî' hakâik-i esmâ ve sıfatın ta'allukları itibarıyla mihver-i esmâ ve sıfat i'tibâr olunan mertebe-i zâtdan cümle hüviyyât-ı esmâya o nokta-i zâtdan zuhûr-ı feyz ile merâtib-i esmânın ta'ayyününe ve tahkîke işâret olunup, ism-i a'zam-ı küllînin her mertebede zuhûru Zâhir ism-i şerîfinin saltanatıyla olduğu gibi, her isimde ism-i a'zamdan hisse-i izhârda müsâvî olduğunu göstermek ve nisbet itibarıyla cümle esmâ beyninde müşterek olduğunu göstermek için de mürşid nokta-i mihverde kendi mihverinde münferid devrâna başlar ve halaka-i devrânda olanlar tarafına teveccühe başlar. İsm-i a'zamın nisbetinde müsâvâtını devrân sûretiyle îmâ için gösterir.

Ey sâlik-i hakîkî! Hakâik-i ledünniyyeye ve sûret-i devrândan, rûh-ı devrâna 'urûc için devrânda sâlikler kemâliyle huzûr ve tecerrüd ve istiğrâk hâliyle devrân etmeleri lâzımdır ki, vücûd-ı unsurî-i türâbî, nûr-ı esmâ, ef'âl ve sıfatdan hissedâr olarak makâm-ı tahkîka kademnihâde ve sûret-i taklîdden âzâde olalar.

Listeye geri dön