22 Ağustos 2016 tarihinde yayınlanmıştır.
![]() |
"kul hel yestevîllezîne ya’lemûne vellezîne lâ ya’lemûn" "De ki : Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" Sûre-i Zümer, Âyet 9 |
Elhamdülillahi teâlâ, azîz vatanımızdaki bütün mescidlerde ve câmi-i-şeriflerde her namazdan evvel üçer ihlâs-ı şerîf okunmakda ve dinlenmekdedir. Bazı kıt ve kısır düşünceliler, "câmilerde namazlardan önce ihlâs okunması bid'atdir" iddiâsıyla bunu men' etmek cür'etini göstermekdedirler ki, bu gibilere taaccüb etmemek elden gelmiyor.
Geçenlerde Bursa'ya gitmişdim. Cuma namâzında "İnnallahe ve melâiketehû yusallûne alennebiy..." âyet-i celîlesi okunmadan, hatîb efendinin minbere çıktığına şâhid oldum. Bu âyet-i kerîme, Resûl aleyhisselamın ind-i ilâhîdeki şân-ı âlîsini, makâm ve derecesini i'lân eden bir âyetdir. Aynı zamanda da Allah'a îmân eden mü'minlere, Nebiy-yi âhir zamâna salavât vermeğe mütedâir emr-i ilâhîyi teblîğ ediyor. "Yâ eyyühellezîne amenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ..." fermân-ı sübhânîsi de bunun delîlidir. Namazdan sonra, "Müezzinler neden bu âyeti ve bu güzel âdeti terkettiler. Resûl aleyhisselama salavât vermeği teşvîk eden bu âyet-i celîle, dünyânın her tarafında okunmakdadır..." diye sordum. O zamanki Bursa müftüsünün, bu âyet-i kerîmenin cuma günleri hatîb minbere çıkarken okunmasını bid'at telakkî ederek men' ettiğini söylediler. O müftü sellemehullahın, bu âyet-i celîleyi men' ederek okutmamasına şaştım, kaldım. Bu âyet-i kerîmenin okunmasıyla müslümânların Resûl-i zîşâna veregeldiği salât ü selâma mâni' olan ve mü'minleri bu büyük fazîletden mahrûm bırakan müftü efendi hazretlerinin günâhı, muhakkak ki çok büyükdü. Fakat tetkîkâtıma nazaran müftü efendinin, cuma namazlarında bu âyetin okunmasını men' etmesinin, nefsine uymakdan ziyâde dîne karşı olan saygı ve bağlılığından ve gayretinden ileri geldiğini ve dînimize sonradan karışan bir takım bid'atlerin kaldırılması için giriştiği teşebbüsler cümlesinden olduğunu ve hüsn-i niyyete makrûn bulunduğunu öğrenerek biraz ferahladım...
![]() |
Cuma günleri hatîb hutbeye başlamadan önce okunan âyet-i kerîme Sûre-i Ahzâb, Âyet 56 |
Ancak bid'at yalnız bu âyet-i kerîmenin okunmasından ibâret değildi ki, onu men'etmekle bütün bid'atlere son verilebilsin. Sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz zamanında ve Hazret-i Ebâ Bekr ve Hazret-i Ömer rıdvanullahi aleyhümâ devirlerinde, cuma günü cuma namazı için bir ezân okunur ve o ezân ile hatîb hutbesine başlardı. Hazret-i Osman radıyallahu anh zamanında mezkûr okunan ezândan başka ashâb ve halîfenin emriyle ikinci ezân ihdâs edildi. Bu hâle nazaran, müftü efendinin dış ezanı da BİD'AT diye men' etmediğine hem taaccüb ettim, hem de sevindim!... Zîrâ cumanın şartlarının tamam olmadığını i'lân ederek, onu da pekâlâ men' edebilirdi. Hazret-i Ömer radıyallahu anhın, ezandan "Hayya alâ hayru'l amel" lafzını men' ettiğini bildiğine şübhem yokdur. Ezâna bu kelimelerin yeniden ilâvesini sağlamaklığına câmi-i şerîflerin kubbelerini, minberlerini, kürsülerini ve minârelerini yıktırmadığına şükrettim!...Câmi-i şerîflerin içerisine halı serilmesine engel olmayışına, şadırvanların bugünkü şekliyle bırakılışına, Kur'ân-ı Kerîm'in kûfî yazıdan gayrı bir yazı ile yazılmasını önlemeyişine, sülüs, ta'lik ve rık'a ile yazılmasına da bid'at demeyişine de sevindim! Zîrâ Kur'ân'ı cem' etmek, Kur'ân'a cild yaptırmak, Kur'ân'a hareke ve nokta koymak, Kur'ân'ı kûfî yazıdan gayrı yazılarla yazdırmak da bid'atdir!.. Akıl edip bunları da men' etmediğine çok memnûn oldum!..
Bilhassa müftülerin, imamların, kayyumların ve müezzinlerin maaş almalarının da bid'at olduğunu bu müftü efendi bilir miydi acaba?..Hazır eli değmişken bu bid'ati de kaldırmadığına pek üzüldüm!.. Dînî vazîfe yapanların maaş ve ücret almalarının bid'at olduğu, imam-hatîb okulları birinci sınıf talebelerinin dahî malûmu iken, başkalarını bu kötü bid'atden men' etmeğe kâdir olmadığına göre, hiç değilse kendi nefsini bu bid'atden halâs edebilirdi diye düşündüm!..
![]() |
"ve fevka kulli zî ‘ilmin ‘alîm" Sûre-i Yûsuf, Âyet 76 |
Ehl-i islâmın bu hâle gelmesine ve bu durumlara düşmesine, böyle dar görüşlü, kıt ve kısır anlayışlı, okuduklarını hazmedemeyen bazı kimselerin, din adamı hüviyyetine bürünerek bu azîz dîni, insanlara bu şekilde gösterdiklerini ve bir çoğunu islâmdan soğuttuklarını düşünerek cidden ve hakîkaten me'yûs oldum. Bunlar gibi irfân ve iz'ân yoksulları, ellerinde kudret ve kuvvet olsa, bugüne kadar islâm medeniyyeti nâmına ne yapılmışsa hepsini bid'at diye yıkarlar, ashâbın ve ezvâcın kabirlerini harâbeye çevirirler, din düşmânı kâfirlerin yapamadıkları tahrîbâtı revâ görürler, taassubun kara kuvvetiyle en şenî tecâvüzlere girişirler ve ne türbe, ne medrese, ne kabristân, ne kabir bırakmazlar, zikri, salavâtı, muhabbeti mürüvveti tamâmiyle ortadan kaldırırlar. Allah azîmü'ş-şân, bu gibilerin şerlerinden ve tasallutlarından islâmı ve müslümânları muhâfaza buyursun ve onlara fırsat vermesin...Âmîn...
Şahsî ve indî mütâla'a ve kanâ'atleri ve bid'at terâneleriyle, asırlardır islâm câmiasında uygulanan bütün güzel âdetleri yok etmeğe çalışan bu gâfiller düşünmezler ki, kendilerinden önce gelmiş geçmiş bir çok âlimler, fakîhler, müfessirler, mürşidler bunların hiç birisine dokunmamış hattâ olduğu gibi muhâfaza ve idâme ettirilmesinde fayda görmüşlerdir. Muazzam ve muhteşem eserleri, islâm dünyâsının kütüphânelerini süsleyen, fikir ve ictihadlarından hâlâ istifâde edilen bunca ulemâ-i ızâm ve meşâyih-i kirâm acaba onlar kadar müslüman değiller miydi? O muhteşem ve mu'teber kitapların bir cümlesini bile sökmekten âciz olan müftü efendiler kadar ilimleri, îmânları yok muydu? Bütün bu zevât-ı âlî-kadr, cuma namazlarından önce okunan "İnnallahe ve melâiketehû..." âyet-i celîlesinin okunmasının bid'at olduğunu bilmiyorlar mıydı? "Mü'minlerin güzel gördükleri şey, Allah indinde de güzeldir" hadîs-i şerîfinden haberi olmayan bu gâfil ve câhillere hatırlatalım...Bid'at iki kısımdır :
Birincisi "BİD'AT- I HASENE"dir ki, mü'minlerin güzel gördükleri şeylerdir. Meselâ Bilâl-ı Habeşî radıyallahu anh sabah ezânlarında "Namaz uykudan hayırlıdır" ma'nâsına gelen "Es-salâtü hayrun mine'n-nevm" cümlesini ilâve etmiş ve bu Resûl-i Ekrem Efendimizin takdîrlerine mazhar olmuş ve sabah ezânlarında bu cümle ibkâ olunmuşdur. Demek oluyor ki, dîn-i islâma bazı hayırlı bid'atlerin ilâve olunması tecvîz buyurulmuş ve bu hâdise ümmete güzel bir misâl olmuşdur. Allah ve Resûlü müsâade buyurmamış olsalardı, Bilâl-i Habeşî'nin bu bid'atini reddederlerdi. Kabûl buyurduklarına göre, "Bid'at-i Hasene"ye müsâade var demekdir.
Bir başka örnek daha verelim...Bir kimse, şeyhülislâma mürâcaat etse ve meselâ meyhânecilik, tefecilik veya umumhânecilik yapmak istediğini bildirerek, fetvâ verilmesini istese, fetvâ makâmını işgâl eden zât kendisine müsâade edebilir mi? Bu kötü ve çirkin işler dînimizde yasaklanmış olduğundan elbette etmez değil mi?... Şu halde, cuma namazlarından önce "İnnallahe ve melâiketehû..." âyet-i celâlesinin okunması, şer'an yasak olsaydı, gelmiş geçmiş şeyhülislâmlar, önlemezler miydi? Onların hiç birisi düşünememiş, bilememiş de, Bursa'nın sâbık gayretkeş müftüsü mü düşünmüş ve bilmişdir. Nitekim, tekke ve türbelerde yakılan kandil ve mumlar için de vakıflar yapılmış ve şeyhülislâmlar bu işlere dâir bir çok fetvâlar vermişlerdir ki, bu fetvalar hâlâ sicillerde mahfûzdur...
![]() |
"Huzil afve ve’mur bil urfi ve a’rıd anil câhilîn" Sûre-i A'raf, Âyet 199 |
Daha bunlar gibi bir çok misaller vermek mümkündür. Şu halde, şahsî ve indî mütâlaa ve ictihadlarla, Allah ve Resûlünün ve bütün mü'minlerin güzel gördüklerine BİD'AT damgasını vurmamalı ve müslümân halkın hayırlı işlerine engel olunmamalıdır...
İkncisi "BİD'AT-İ SEYYİE"dir ki, bunların icrâsını Allah ve Resûlü ve bütün mü'minler çirkin görmüşlerdir. Bu itibarla, bunlardan kaçınmakla gerçekden felâha erişileceği muhakkak ve âşikârdır...
"Bid'at-ı Hasene"ye karşı olanların ve bunları men' edenlerin bu hareket ve tutumlarının da "BİD'AT-I SEYYİE" olduğunu da ehemmiyetle hatırlatırım.Beş vakit namazlara başlanılmadan evvel ve bütün namazlardan önce yüz defa "lâ ilâhe illallah" denilmesini, beş vakit namazın sünneti ile farzı arasında üç defa İhlâs-ı Şerîf okunmasını, cuma namazlarında hatîb minbere çıkarken "İnnallahe ve melâiketehû..." âyet-i celâlesinin tilavet olunmasını, minârelerde salât ü selâm okunmasını, Mevlid-i Şerîf okutulmasını bid'at gibi görerek, mü'minlerin güzel gördükleri bu hayırlı işleri men' etmeğe yeltenmek, kaş yapayım derken göz çıkarmağa benzer!...Özellikle Resûl-i zîşâna karşı aşkın ve muhabbetin tezâhürü olan Mevlid-i Şerîf meclislerinin, husûsiyyet ve ehemmiyyeti pek büyükdür ki, maalesef aleyhissalâtü vesselâm efendimize hürmet, minnet ve muhabbetimizi izhâr edebilmek için Mevlid-i Nebî toplantılarından başka hayır ve hasenâtımız da kalmamışdır. Hülâsa-i kelâm, bunlarla uğraşılmakdansa Allah ve Resûlünün men' ettiği ve mü'minlerin de çirkin gördüğü kötülüklerle mücâdele edilmelidir ki, hem Allah indinde hem de kullar katında makbûl ve mergûb bir hareket olsun...