7 Aralık 2023 tarihinde yayınlanmıştır.
İsmail Hakkı Bursevî Hazretleri Tamâmü'l-Feyz nâmındaki eserlerinde buyuruyorlar ki :
Sıddîk, Peygamber'in sâhib olduğu şerî'at, tarîkat, ma'rifet ve hakîkatde onun vârisi idi. Fakat onun yaradılışında gâlib olan ma'rifet idi. O yüzden, dâimâ hüzünlü, düşünceli, sâkin, müsterih idi ve çok az konuşurdu. Çünkü Allah'ı tanıyanın dili körelir. Aynı şekilde Fârûk'da Peygamber'e bu dört mertebede vâris idi. Fakat onun tabî'atında gâlib olan şerî'at idi. Bu sebeble o, kamçısını elinden hiç bırakmadı. Hattâ zamânının çoğu, hadleri ikâme etmekle geçerdi. Zinnûreyn'in tabî'atında gâlib olan ise tarîkat idi. O yüzden Kur’an'ı elinden hiç bırakmamış ve onun hükümleri ile ictihâd etmişdir. Öyle ki Kur`ân'ın şu âyetini okurken şehîd edilmişdir : "فَسَيَكْف۪يكَهُمُ اللّٰهُۚ fe se yekfikehümullah". Bu âyetde şuna işâret vardır. Tabiî vasıflar ve nefsânî kuvvetler Osman'ın emrine verilmişdir. Allah, onun nefsânî kuvvetleri ve tabiî vasıfları yenmesine yardım etmiş ve onların dizginini kalbin tasarruf eline vermişdir. Çünkü nefs ve hevâ ve şeytân ve dünyâ ile mücâdele etmek demek olan tarîkat, kişiyi şehâdet makâmına götürür ki o da Allah ile beraber olmak ve huzûr hâlini elde etmekdir. Murtezâ'nın tabî'atında gâlib olan ise hakikatdir. Bu sebeble, o, "esedullahi'l-gâlib" idi. Sözümüz yalnız mutlak velâyetle ilgili değildir. Bilakis büyük kutbiyyetle mukayyed olan mutlak velâyetle ilgilidir. Âşikârdır ki bu, mutlak velâyetin gereklerinden değildir. O sebeble bazı velîlerde tasarruf bulunmaz. Diğer tarafdan Ali'nin kutbiyyeti, diğer halîfelerin velâyetine bir halel getirmez.