7 Aralık 2023 tarihinde yayınlanmıştır.
Şerî'atde şu senindir bu benim
Tarîkatde hem senindir hem benim
Hakîkatde ne senindir ne benim
Geçenlerde bu levhayı görünce aklıma geldi. Şeyh-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretlerinin Sahaflar Çarşısındaki dükkânına gelen, müşkillerini arz eden bir zât vardı. Bu levhada yazılı olanları duymuş ama unutmuş, Efendi Hazretlerinden sormuşdu. Efendi Hazretleri, levhada yazılı olanları okuyup, bu üç mertebeyi îzâh buyurdukdan sonra, levhada olmayan dördüncü mertebeyi de ilâve etdiler, buyurdular ki :
Ma'rifetde ne sen varsın ne ben varım
Bu dört mertebeyi türlü türlü îzâh etmek mümkün. Fakîr, çok hoşuma gitdiği için, önce ilk üç mertebeyi îzâh sadedinde şu hikâyeyi anlatacağım :
Adamın biri büyüklerden bir zâta sormuş, "Şerîat nedir, tarîkat nedir, hakîkat nedir?" demiş. Hazret demiş ki, ben sana bunları sözle anlatmayacağım, başka türlü tarîf edeceğim. Şimdi sen git şu câminin şadırvanına, orada abdest alan üç kişi var. Her birinin ensesine bir tokat vur. Sonra onların ne yapdıklarına bak" demiş. Adam "Peki efendim" demiş, gitmiş câmiye. Bakmış, hakîkaten de orada abdest alan üç kişi var. Birincinin ensesine tokadı vurmuş. Adam dönmüş, o da ona bir tokat vurmuş. Sonra ikinciye vurmuş. İkinci adam şöyle bir dönmüş bakmış, sonra abdestini almaya devam etmiş, bir şey yapmamış. Üçüncüye vurmuş tokadı, üçüncü başını bile kaldırmamış, abdest almaya devam etmiş. Adam dönmüş gelmiş Hazret'e, "Efendim, ben bir şey anlamadım" demiş. "Bak evladım" demiş, "o birincisi ehl-i şerîatdır. Sen ona bir tokat vurdun, aynıyla mukâbele etdi. Şerîatın hükmü budur" demiş. "İkincisi ehl-i tarîkatdır. Sen ona vurdun, o sana vurmadı. Tokadı kim atdı diye bakdı, kim vâsıta oldu onu merâk etdi" demiş. "Üçüncüye gelince, o ehl-i hakîkatdir, dikkat edersen dönüp bakmadı bile. Çünkü onun vâsıtayla filan alakâsı yok, her şeyi Hakk'dan bilir o" demiş.
Güzel değil mi?
Şerîat ahkâm yoludur, ruhsat yoludur, kânûn yoludur, cevaz yoludur. Tarîkat güzel ahlâkdır, sabır yoludur, mücâhede yolurdur, azîmet yoludur. Hakîkat, sebebleri bırakmak müsebbibe nazar etmekdir. Marifete gelince, dille tarîfi pek müşküldür onun. Marifet mertebesinde her şey müzmahil olur, Hakk'dan gayrı varlık kalmaz. Yani marifete ermek, Hakk'da fânî olmakdır, Hakk'ı Hakk'la bilmekdir, Hakk'la bâkî olmakdır.