8 Ekim 2022 tarihinde yayınlanmıştır.
DUÂ
Sübhâne rabbiye'l-'aliyyi'l-a'le'l-vehhâb
Sübhâne rabbiye'l-'aliyyi'l-a'le'l-vehhâb
Sübhâne rabbiye'l-'aliyyi'l-a'le'l-vehhâb
Ey semâları bilâ-amedin ref' eyleyen, ey ardı altımıza döşeyen ve rahm-ı mâderde bizleri kudret fırçasıyla, hayız kanıyla yoğurup, şekl-i insâna koyan, analarımızın sadırlarına şefkat, babalarımızın gönüllerine rahmet veren Ulu Allah! Ey kapısına geleni boş çevirmeyen, Allah diyeni mahrûm etmeyen, erhame'r-râhimîn, hayru'n-nâsırîn, mücîbe's-sâilîn!
Biz günahkârlar bâb-ı rahmetine geldik, boyun bükdük, ellerimizi açdık, yüzümüzün karasına nazar etme, gönlümüzün yarasına nazar eyle. Dillerimiz Allah deyip, gönüllerimiz senin merhametini, şefkatini, rahmetini umuyor, senin rahmetinden ümîdimizi kesmedik. Evet, günahkârız, mücrimiz, âsîyiz ammâ münkir değil mü'miniz. "Lâilâheillallah" dedik. "Muhammedü'r-Resûlullah" dedik. Senin vahdâniyyetini ikrâr, senin varlığını birliğini tasdîk, senin habîbin Muhammedini tasdîk edip O'na gönül verdik. İlâhî, bu gece Seyyidü'l-beşer'i ihsân etdiğin ve izhâr eylediğin gecedir. Yâ Rab, âlemlere rahmet olarak gönderdiğin habîbin, azîz, raûf, rahîm olan Peygamberin hürmetine, Kitâb-ı Kerîm'in, Kur`ân-ı Azîm'in ve Kur`ân-ı Azîm'de bulunan esrâr-ı ilâhiyyen ve ism-i a'zamın hürmetine, mübârek vakitler ve mübârek vakitlerde seni zikreyleyen âşıklar, senin aşkınla yanıklar, seherde uyanıklar, günahsız masûmlar, senin huzûrunda bükülen beller, senin rahmetine açılan eller, senin önünde edilen secdeler hürmetine. İlâhî, Hazret-i Âdem'den bu âne gelinceye dek, i'lâ-yı kelimetullah için meydân-ı muhârebede kanlarından kendilerine kefen biçen şühedâ-yı islâm hürmetine, bizleri bâb-ı rahmetinden boş çevirme yâ Rabbi. Bu gece cümlemizin üzerine nûr-i Muhammed'i tulû etdir. Gönüllerimizden hubb-i sivâyı ihrâc, gönüllerimizi aşkınla, şevkinle bî-karâr eyle. Gönüllerimizi habîbine muhabbetle, ehl-i beytine meveddetle, evliyâsına ittibâ ile, sünnetine imtisal ile münevver eyle yâ Rabbi.
Cennetinde cevelân eden hûri, gılmân hürmetine, Merve'de mürüvvet bulan, Safâ'da safâ süren âşıkân hürmetine, Ârafat'da zât-ı ulûhiyyetine ârif olan, senin beytini aşk ile tavâf eyleyen âşıkların hürmetine, "el-evliyâî tahte kubâbî" hadîsince sence malûm bizce mechûl olan velîlerin hürmetine, üçler, yediler, kırklar, yetmişler, dört yüzler, yedi yüzler hürmetine, kutbü'l-aktâb hürmetine, birinci kat, ikinci kat, üçüncü kat, dördüncü kat, beşinci kat, altıncı kat, yedinci kat semâdaki bulunan meleklerin ibâdet ve tâatı hürmetine ve temcîdi ve tesbîhi hürmetine ve tevhîdi hürmetine, habîbinin kıldığı namaz, etdiği gazâ hürmetine, habîbinle zât-ı ulûhiyyetin arasında olan muhabbet hürmetine, Mirâc'da habîbine doksan bin kelimât ile hitâb eyledin, bu hitâb-ı izzetin hürmetine, Sûre-i Yâsîn, Tâhâ, Sûre-i Meryem, Âl-i Imrân, Yûsuf-i Ken'ân hürmetine, enbiyâ-ı ızâm hürmetine, ehl-i islâmı şâd eyle, bizleri buradan boş çevirme yâ Rabbi. Gönüllerimizi nûr-i Kur`ân ile münevver eyle yâ Rabbi.
Zelîldik azîz etdin. Bir katre su idik şekl-i insâna koydun. Açdık doyurdun. Çıplakdık giydirdin. Bize "yâ eyyühellezîne âmenû" hitâbıyla hitâb eyledin. Bu hitâb-ı kerâmât ile Kitâb-ı Mübîninde bizlere hitâb etdiğin gibi yarın "yevme tüble's-serâir"de, cümlemizi civâr-ı Mustafâ'na iskân eyleyip, yine "yâ eyyühellezîne âmenû" hitâbıyla bizleri şâd eyle yâ Rabbi.
Yâ Rab okunan hatemât-ı şerîfeyi ve menkıbe-i vilâdet-i Muhammediyyeyi ve esnâsında getirmiş olduğumuz ta'zîmât u tekrîmâtımızı, okunan evrâd u ezkârı, yapılan ibâdât u tâatı ve vecdimizi ahsen-i sûretde kabûl eyleyip, "fe tekabbelehâ rabbuhâ bi kabûlin hasen" sırrına mazhar eyle. Hâsıl olan ecr ü sevâbı, ol Seyyidü'l-kevneyn, Resûlü's-sekâleyn, İmâmü'l-haremeyn, Ceddü's-sıbteyn, abdüke'l-mustafâ ve resûlüke'l-müctebâ, emînühü'l-müktedâ, şemsi'd-duhâ, bedri'd-dücâ, nûrü'l-verâ, fe kâne kâbe kavseyni ev ednâ, resûlen, beşîran, nebiyyen, ebtahiyyen, kurayşiyyen, arabî ve rûhiyyen, rûhâniyyen, nakiyyen, takiyyen, nebiyyen ve sirâcen münîrâ olan Habîb-i Edîbinin ravza-i ıtrnâk-ı Muhammediyyelerine hediyye etmek cüretinde bulunduk, Rabbim sen îsâl eyleyip, rûh-i Seyyidü'l-enâm'ı cümlemizden hoşnud u râzı, âlem-i dünyâda ziyâretini müyesser kıldığın gibi, âlem-i âhiretde şefâat-ı uzmâsına, âlem-i ma'nâda cemâl-i bâ-kemâlini müşâhede edip iltifâtına cümlemizi nâil eyle yâ Rabbi. Rûhaniyyet-i Muhamediyyeyi buraya irsâl eyleyip, cümlemizden hoşnud u râzı eyle yâ Rabbi. Nigâh-ı iltifât-ı Ahmediyye ile cümlemizi nârından âzâd, dü cihâda murâdât-ı hayriyyemize nâil eyle yâ Rabbi. Çeşme-i füyuzât-ı Muhammediyyeden cümlemizi sîrâb, nazar-ı iltifât-ı Ahmediyye ile cümlemizi nârından âzâd eyleyip, dâhil-i cennet, mazhar-ı zât eyle yâ Rabbi. Ve sâir enbiyâ-ı izâm ve rusül-i fihâm aleyhimü's-salavâtü'r-Rahmân, ve minke ve min Nûhin ve İbrâhîme ve Mûsâ ve Îse'bni Meryem ve cemî enbiyâi ve'l-mürselîn ve'l-evliyâi ve's-sâlihîn, Hamse-i Âl-i Abâ, aşere-i pür-vefâ, Ashâb-ı Suffe, Ashâb-ı Bedir, Ashâb-ı Uhud, Ashâb-ı Hendek ve Şühedâ-i Kerbelâ.
Ve okunan otuz altı bin Besmele-i Şerîfe'yi, otuz altı bin İhlâs-ı Şerîf'i, on bin salât ü selâmı, dokuz bin Muhammedü'r-Resûlullah'ı, altmış altı bin Kelime-i Tevhîd'i kabûle karîn eyleyip cümlemizi aynı hasenâtdan me'cur eyle yâ Rabbi. Diğer yetmiş bin beş yüz Kelime-i Tevhîd'i, kır bir Yâsîn-i Şerîf'i kabûle karîn eyleyip saymış olduğumuz zevâtı bunlardan haberdâr eyle yâ Rabbi.
Hâssaten, ol yâr-ı gâr-ı refîk, el-mülakkabu bi'l-atîk, el-imâmu ale'l-tahkîk, evvelü'l-hulefâ, seyyidenâ Ebâbekr-i Sıddîk Efendimiz Hazretlerinin rûh-i pür-futuhlarını haberdâr eyle yâ Rabbi.
Ol abdü'l-vehhâb, el-mezkûru fi'l-kitâb, el-mücâvirü minberi ve'l-mihrâb, fâtih-i İran, fâtih-i Suriye, fâtih-i Kudüs, fâtih-i Mısır, üç aylık yoldan ordularını "Yâ Sâriye el-cebel" diyerek idâre eden ve "Benden sonra nebî gelseydi Ömer ibn Hattâb gelirdi" hadîs-i şerîfiyle kadr-i vâlâsı ilân buyurulan, emîrü'l-mü'minîn, imâmü'l-müttakîn, halîfe-i sânî eş-şehîd Ömer ibn Hattâb radıyallahu teâlâ anh Efendimiz Hazretlerinin ervâh-ı kudsiyyelerine vâsıl eyle yâ Rabbi.
Ol abdü'l-mennân, sâhibü'l-hayâu ve'l-îmân, eş-şehîd hîne tilâveti'l-Kur`ân fî hâli sıyâm fî şehr-i Ramazân, zinnûrenyn Osmân ibn Affân radıyallahu teâlâ anh Efendimiz Hazretlerinin ervâh-ı kudsiyyelerine vâsıl eyle yâ Rabbi, cümlemizden hoşnud u râzı eyle Yâ Rabbi.
Ol garîk-i bahr-i belâ, fâtih-i Hayber, sâkî-i Kevser, ve kâle'n-nebiyyü sallallahu aleyhi vesellem "ene seyyidü'l-âlem, Yâ Ali ente seyyidü'l-Arab", ve fî hadîsin âhar, "Ene medînetü'l-ilm ve Aliyyün bâbuhâ" ve fî hadîsin âhar, "Yâ Ali ente bi menzileti Hârûn" hadîs-i şerîfleriyle kadr-i vâlâsı ilân olunan ve hakkında Sûre-i İnsân nâzil olan, vâris-i ulûm-i Nebî, zevc-i Fâtımetü'z-Zehrî, Aliyyin radiyyin sahiyyin vefîyy Cenâb-ı Esedullahi'l-gâlib Ali ibn Ebî Tâlib Efendimiz Hazretlerinin ervâh-ı kudsiyyelerini haberdâr eyelyip cümlemizden hoşnud u râzı ve bizlere destgîr eyle yâ Rabbi.
Ol şemseyn ü kamerey, münîreyn, neyyireyn, haseneyn, ahseneyn İmâm-ı Hasenü'l-müctebâ ve Hüseyn-i mazlûm-i şâh-ı şehîd-i Kerbelâ Efendimiz Hazretlerinin ervâh-ı kudsiyyelerine vâsıl eyle yâ Rabbi.
Ve cemî ashâb u ensâr, hâssaten mihmandâr-ı Resûlillah, el-mücâhidü fî sebîlillah, Hâlid ibn Zeyd Ebâ Eyyûbe'l-Ensârî nefe'anallahu bi şefâ'atih Efendimiz Hazretlerinin, ve hayru't-tâbiîn Üveys el-Karanî, Hasen-i Basrî, Habîb-i Acemî, Dâvûd-i Tâî, Marûf-i Kerhî, Süreyr-i Sakatî, Cüneyd-i Bağdâdî, Bazullahi'l-eşheb Cenâb-ı Abdülkâdir, Seyyidinâ Ahmed er-Rıfâî, Ahmed el-Bedevî, İbrâhim Düssûkî, Hasen-i Şâzelî, Sadeddin Cibâvî, Ebu'l-Medyen Mağribî, Muhyiddin İbn Arabî, Mevlânâ Celâleddin Rûmî, Hacı Hünkâr Velî, Muhammed Bahâeddin Nakşbendî, Şeyh Şaban Velî, İbrâhim Gülşenî, Sünbül Sinân Velî, Hacı Bayram Velî, Mahmûd Azîz Hüdâyî, Seyyid Yahyâ Şirvânî, Ahmed Yesevî ve cemî turuk-i şettâ-i seniyyeden güzerân eden pîrân, meşâyih-i azîzân, fukarâ-yı dervîşân, âşıkân, nâşidân, sancakdarân, bâciyân, ashâb-ı birr ü ihsânın, bâhusûs huzûr-i aliyyelerinde halkabend olduğumuz, kutbü'l-ârifîn, gavsü'l-vâsılîn, hâteme'l-müctehidîn, sâkî-i aşk-ı ilâhî, vâris-i Hayder-i Kerrâr Cenâb-ı Pîr Destgîr Sultân Muhammed Nûreddîn Cerrâhî kaddesallahu sırrahu'l-tecelliyâtı fettâhî Efendimiz Hazretlerinin rûh-i pür-futuhlarını haberdâr eyle yâ Rabbi.
Hâssaten derûn-i türbede medfûn bulunan bilcümle eizze-i kirâm hazerâtının ve bu hânkâh-ı aliyyeye uzakdan ve yakından teşrîf eden sizlerin ve bizlerin ümmehât u ceddât akrabâ u taallukâtımızdan mine'l-megârib ile'l-meşârik tahte't-türâb kâffeten âmme, ihvân u yârânımızdan, muhibbânımızdan, hısımlarımızdan, âhirete intikâl eyleyen bilcümle ehl-i tevhîdin rûhlarını haberdâr eyle yâ Rabbi. Hâssaten bu hânkâh-ı aliyyede bir kerre Allah diyen, bir kerre huzûr-i İzzet'e duran, bir kerre önünden geçip Hazret-i Pîr'e Fâtiha okuyan cümle ehl-i îmânın rûhlarını bu hatemât-ı Kur`ân'dan ve menkıbe-i vilâdet-i Ahmediyyeden ve salât ü selâmların ecrinden onları me'cûr eyle yâ Rabbi.
Hâssaten hatm-i şerîflerden hâsıl olan ecr ü sevâbı Ârif Efendi, Ali Efendi, Nedim Efendi, Fâtıma İkbal Hanım, Mürüvvet Hanım, Zehrâ Hanım, Mehmed Bahâeddin Efendi ve cümle ehl-i îmânın ervâh-ı tayyibelerine vâsıl eyle yâ Rabbi. Yetmiş bin beş yüz Kelime-i Tevhîd'den hâsıl olan sevâbı ve kırk bir Yâsîn-i Şerîf'den hâsıl olan sevâbı Cüneyd kulunun rûhuna hediyye etdik vâsıl eyle yâ Rabbi. Yine okunan Mevlûd-i Şerîf'den ve Kur`ân-ı Mübîn'den hâsıl olan ecr ü sevâbı bu kağıt üzerine yazılı bulunan, sence malûm olan cümle ehl-i îmân ve ehl-i tevhîdin rûhlarına vâsıl eyle yâ Rabbi.
Yâ Rabbi! Ey bizim mabûdumuz, maksûdumuz! Ey mabûdumuz, maksûdumuz olan Allah! âlem-i ervahda senin "e lestü bi rabbiküm" hitâbına, "belâ" dedik. Bu âlem-i şuhûda geldik ve sözümüzde durduk, ahdimize vefâkâr bulunduk, ömrümüzü seni zikretmekle, senin ismini anmakla geçirdik. Ömürlerimizin tamam olmasına pek az zamanlar kaldı. Güneş gurûba erdi. Günahımız çok, senin rahmetin bizim günahımızdan daha çok. Çünkü sen hadîs-i kudsînde ilâhî şöyle buyurdun, "Sebekat rahmetî alâ gadabî, benim rahmetim gadabımı geçdi". "Ey nefslerini isrâf edenler, ey bana karşı günah işleyenler, âsî olanlar, benim rahmetimden ümîd kesmeyin" diye buyurdun. Biz de kesmedik yâ Rabbi ümîdimizi. Günakârız ama senden ümîdvârız. Sen kulun zannı gibisin. Affı seversin, affına geldik. Keremi seversin, keremine geldik. Lutfu seversin, lutfuna geldik. Bizler dahi şu merhûmların hâliyle hâllendikde, el el ile, ayak ayak ile, "el-vedâ, el-firâk" dediği günde, etibbâ, doktorlar bizden el çekdiğinde, ilaçlar şifâ vermediğinde, annelerimiz saçlarını yolduğunda, âilelerimiz dizlerini dövdüğünde, evlâdlarımız feryâd u figân etdiğinde, seninle başbaşa kaldığımızda, var dediklerimiz yok olup, yok zannettiklerimiz önümüze çıkdığında, gözlerimizden gaflet perdesi kalkıp âlem-i bâkîyi gördüğümüzde, biz bu dünyâda seni zikrediyoruz, o ânda da yâ Rabbi lisânımızı kilitleme, dilimizi tutma, seni zikrederek, "Lâilâheillallah" diyerek, "Allah" diyerek rûhumuzu teslîm edelim. Zîrâ bütün gâyemiz seni bulmak, seni unutanlara hatırlatmak. Seni unutmadık, zikrimiz seni unuttuğumuzdan değil. Kişi sevdiğini çok zireder yâ Rabbi, seni seviyoruz, sen de bizi seviyorsun. Bu sevgi senden oldu. Eğer sen bizi sevmeseydin biz seni sevemezdik. Fânî bâkîyi sevebilir mi, bâkî sevmeyince. Bâkî sevdi fânîyi, fânî sonra sevdi bâkîyi. Aramızdaki olan bu muhabbeti kaldırma yâ Rabbi.
Ölüm ânında, ölüm dehşetinde bize korkular gösterme. "Yâ eyyetühe'n-nefsü'l-mutmainne. İrciî ilâ rabbiki râdiyeten merdiyye, Ey mutaminne nefs! Ey itminân sâhibi! Ey îmân sâhibi! Ey aşk ve ihlâs sâhibi olan nefs! Bana dön!" dediğin vakitde senin zikrederek, dillerimiz Allah Allah diyerek, gözlerimiz cennât-ı âliyât ve cemâl-i Muhammed Mustafâ'ya nâzır u hayrân olarak, Resûlullah'ın işâretine bakarak, "Ey ümmetim! Gel ben âgûşuma" dediği kullar meyânına bizleri idhâl eyle yâ Rabbi. Ölümün şiddetinden, kabrin vahşetinden, mahşerin dehşetinden, cehennemin nârından, yakalarımız zebânîlerin ellerine geçmekden, ayıplarımız meydana çıkıp evliyâ ve enbiyâ huzûrunda, ehl-i mahşer huzûrunda rezîl olmakdan bizleri hıfz u emîn eyle. Günahımızı bu âlemde setr etdin, orda da setr eyle yâ Rabbi. Ayıplarımızı burada setr etdin, orada ifşâ edip bizi rezîl etme yâ Rabbi. Defter-i a'mâlimizi sağ cânibimizden atâ eyle. Sırâtı yıldırım gibi geçmeyi nasîb ü müyesser, nârından âzâd eyle. Sırâtdan geçerken nârın, "Ey mü'min, nûrun beni söndürüyor, çabuk geç" dediği kullarından eyle yâ Rabbi. Habîb-i Edîbinle beraber, arkasında Çehâr-yâr-ı bâ-safâ ve Ehl-i Beyt-i Mustafâ ve cümle evliyâ, bizler de onların peşinden, tekbîr ederek, salât ü selâm getirerek cennete vâsıl olan, cennete dâhil olan, ihsân u keremine eren, fazl-ı ilâhîne yetişen zümreye dâhil eyleyip cennete dâhil ve matlab-ı a'lâ, maksad-ı rânâ olan cemâl-i bâ-kemâline bizleri taltîf eyle yâ Rabbi.
Dîn ü devlet uğrunda çalışanları iki cihânda azîz eyle. Hükûmet-i cumhûriyyemizi umûr-i hayriyyelerinde muvaffakun-bi'l-hayr eyle. Ordularımızı dâimâ havada karada denizde mansûr u muzaffer, düşmanlarımızı makhûr u tedmîr ü perîşân, her hâlde ordularımızı "ve yensurakallahu nasran azîzâ" sırrına mazhar eyle. Ehl-i islâmı şâd eyle. Âsî olan Ümmet-i Muhammed'i ıslâh eyle. Buradan dağılmadan duâlarımızı kabûl eyelyüp, mağfûrîn zümresine bizleri ilhâk eyleyip şâd eyle. Analarımıza babalarımıza rahmet, hastalarımıza şifâ, derdlilerimize devâ, nâ-murâd olanları ber-murâd, nâşâd olan Ümmet-i Muhammed'i karîben şâdân u handân eyle. Duâlarımızı her hâlde, ism-i a'zamın hürmetine, Tâhâ ve Yâsîn hürmetine ve Âl-i Yâsîn hürmetine, Kâf-Hâ-Yâ-Ayn-Sad, Hâ-Mîm, Ayn-Sin-Kâf izzetine, "ve ilâhüküm ilâhün vâhid lâ ilâhe illâ hüve'r-rahmânü'r-rahîm" izzetine, "Elif-Lâm-Mîm, Allahu lâ ilâhe illâ hüve'l-hayyü'l-kayyûm" ve "Aneti'l vücûhi li'l-hayyi'l-kayyûm" hürmetine, "Bismillahirrahmânirrahîm" hürmetine, "Bismillahirrahmânirrahîm" izzetine, "Bismillahirrahmânirrahîm" devletine, "Bismillahirrahmânirrahîm" kudretine, "Bismillahirrahmânirrahîm" kuvvetine, "Bismillahirrahmânirrahîm" lutfuna, "Bismillahirrahmânirrahîm"in ceberûtuna, "Bismillahirrahmânirrahîm"in celâline, "Bismillahirrahmânirrahîm"in cemâline, "Bismillahirrahmânirrahîm" esrârına duâmızı kabûl eyle.
Âmîn, bi hürmeti Tâhâ ve Yâsîn ve bi hürmeti Âl-i Yâsîn ve selâmün ale'l-mürselîn ve âlihim ve'l-hamdülillahi rabbi'l-âlemîn. Kabûl-i niyâz, El-Fâtiha.