Duâ - Sohbet - 13 Nisan 1981

5 Mayıs 2023 tarihinde yayınlanmıştır.

Dua

Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri Amerika'da Amerikalılara hitâben yapdıkları bir konuşmada buyurdular ki :

Duâ çok mühim. Her ibâdetden sonra Allah'a duâ ederiz. Çünkü duâ, kulun Allah'a muhtâc olduğunu göstermekde. Allah'a mecbûriyyet yok, kabûl etmesinde. Hiç bir şey vâcib değil Allahu Teâlâ Hazretlerine. Ama kapısını çalanı yani kendisine duâ edeni katiyyen kapısından boş çevirmez. Allah Mûsâ Nebî'ye dedi, "Eşeğinin, hayvanının yemini dahi benden iste". Bir hayvan idrâk edip de Allah'a dese ki, "Ben kış gününde sokakda kaldım yâ Rabbi" dese, o sene kış yapmaz Allah. Bir karınca dahi kalsa. Çünkü bir karıncasından da geçmez Allah. 
Hattâ Hazret-i Mûsâ zamânında Cenâb-ı Allah Mûsâ Peygamber'e dedi, "Yâ Mûsâ, söyle kavmine, bu sene kışı şiddetli yapacağım, odunlarını, kömürlerini fazla alsınlar. O vakit zamânımızdaki gibi kalorifer malorifer yok, herkes odun yakıyor, kömür yakıyor filan. Allah öyle söyledi. Hazret-i Mûsâ da geldi bunu kavmine teblîğ etdi bu şekilde. Herkes o sene kış şiddetli geçecek diye kömürünü, odununu fazla aldı. O sene hiç kış olmadı, bir yaz gibi geçdi. Odun yakmak, kömür yakmak bile nasîb olmadı halka. Herkes Mûsâ'nın yüzüne bakıyordu, ikide birde, "sen böyle dedin ama böyle oldu" der gibi. Söylemiyorlar ama çünkü korkuyorlar Hazret-i Mûsâ'dan, hep yüzüne bakıyorlardı,, geçiyorlardı filan. Hazret-i Mûsâ anladı meseleyi, doğru Tûr'a gitdi, Tûr-i Sînâ'ya. Dedi, "Yâ Rabbi, böyle emretdin ben de kavmime böyle teblîğ etdim. KIş çetin geçecek dedim, odun kömür almalarını söyledim. Onlar da odun kömür aldılar. Ama sen kış yapmadın. Şimdi kavmim bana yan yan bakıyorlar, senin sözün ne, yapılan iş ne der gibi, acâib acâib bakıyorlar yüzüme" dedi. Hakk Teâlâ buyurdu ki, "Öyle kış yapacakdım fakat bir adamın ihtiyar bir eşeği vardı, o adam o ihtiyar eşeği tekâüd etdi. Çok çalışmışdı o eşek, kıra bırakdı onu. Yani istirahat etsin diye onu âzâd etdi. O eşek bana dedi ki, duâ etdi bana, 'Yâ Rabbi ben ihtiyârım, dişlerim yok benim. Efendim beni kıra bırakdı, artık âzâd etdi beni. Yatacak ahırım yok, beni muhâfaza edecek ahırım yok. Kuru ot yiyemem, körpe ot olursa belki alıp yiyeceğim onu çünkü dişlerim yok ağzımda. Bu sene kış yapma ki ben üşümeyeyim, âhırım yok. Kar yağdırma ki yerdeki otları yani körpe otları ben yiyebileyim, sarı ot yiyemem ben diye yalvardı, ağladı. Onun duâsını kabûl etdim de kış yapmadım" buyurdu. 
Şunu söyleyeyim ki insan o eşek kadar Allah'a söz geçirmeli, duâsını kabûl etdirmeli yani. Onun için Allah hayvanından da vazgeçmez. Ne eşeğinden ne karıncasından. O'na ilticâ eden kapısından boş dönmez, hayvan da olsa. 
Yer, gök, semâvât ve ard ve arş ve kürsî, duâ ile durur. Hattâ Resûl sallallahu aleyhi vesellem buyururlar, "Ed-duâ silâhu'l-mü'min", Peygamber öyle buyuruyor, "Duâ mü'minin silâhıdır" diyor. Hazret-i Îsâ aleyhisselâm duâ ediyordu, ihyâ-yı emvât ediyordu, ölüleri diriltiyordu duâyla, körlerin gözünü açıyordu, cüzamlılara şifâ veriyordu. Hazret-i Mûsâ'nın duâsıyla Firavun'un orduları bir çoban değneğiyle helâk oldu. Yaaa, bir çoban değneğiyle! Koca ordular, Firavun'un kuvvetli orduları, o devrin en muhteşem ordusu, bir çoban değneğiyle mağlûb oldu hepsi, mahvoldular gitdiler. Bir sopayla! Gene, "Ben yer tanrısıyım" diyen Nemrud da bir sinekle helâk oldu. 
Allah diyor ki Kur`ân'da, esteîzübüllah, "نُر۪ٓي اِبْرٰه۪يمَ مَلَكُوتَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ nürî ibrâhîme melekûtü's-semâvâtu ve'l-ard, biz İbrâhim'e semâda ve ardda ne varsa gösterdik". Hazret-i İbrâhim aleyhisselâm bakdı böyle, şarka bakdı, binlerce insan günah işliyor. "Aman Yâ Rabbi, bunlar sana karşı ısyân ediyorlar" dedi. Allah onları helâk etdi. Sonra döndü, garba doğru döndü, bakdı ki gene binlerce insan Allah'a ısyânda, kimi zinâ ediyor, kimi livâta ediyor filan, "Aman Yâ Rabbi, bunlar sana karşı ısyân ediyorlar" dedi. Allah onları da helâk etdi. İbrâhim şimâle döndü, orada da öyle gördü, onlara da bedduâ etdi. Allah onları da helâk etdi. Cenûba döndü, gene öyle gördü. "Aman Yâ Rabbi" dedi, "bunlar nedir böyle". Allah Celle buyurdu ki, "Kullarımla arama girme, onlar ne kadar günahkar da olsalar bir gün dönüp bana duâ ederlerse, onları ben affderim" dedi. "Bir gün tövbekâr olurlar, duâ ederler, affederim" dedi. Hepsini görüyor kendisi çünkü.
Duâ bu. Semâvât ve ard duâ ile durur. Felekler duâ ile döner, tesbîh ederek döner. Hepsi, güneş ve ay ve yıldızlar ve semâda olan bizim görmediğimiz mahlûkât ki dünyâda bulunan mahlûkâtdan çokdur, onların hepsi Allah'a secde ederler, duâ ederler. Hakk'a duâ etmeyen mahrûm oldu. Duâ edenler matlaba ve maksada nâil oldu. 
Öyle farzedelim, bir hânede bir canlı insan var, o hânenin kapısını açdırmak istiyorsun. Bir kerre vurdun açmadılar. Bir daha vurdun açmadılar, bir daha vurdun. Vura vura bir gün o kapı sana açılacakdır. Allah'ın rahmetinden ümîd kesmemeli, istemeye devâm etmeli. Kuldan istersen bir kere verir. Gene bir daha istersen gene verir. Çok iyi bir insansa bir daha istersen gene verir. Gene istersen, o senden kaçar, sırtını çevirir kaçar senden, yol değiştirir. Ve sana kızar, "Ne yüzsüz adam bu, hep istiyor" der. Allah'dan istemeyene Allah  kızar, "Kulum benden niye istemiyor" der. Allah, "Kulum benden niye istemiyor!" der ve ona kızar, kul istemezse eğer. "Benden müstağnî mi oldu!" der. "Bana muhtâc değil mi!" der. "Ben kavî değil miyim!" der. "O zayıf değil mi!" der. "Ben ganî değil miyim!" der. "O fakîr değil mi! "der. Öyleyse Allah'dan istesin. İstemeyene kızıyor. İstemeyene kızıyor. 
Bunlar, anlatdıklarım, umûmî kâidelerdir. Tarîkat-ı aliyyede bir zaman gelir duâ edilmez. Neden? Allah'a muhtâc olmadığından değil. Bulunduğu mevkiden râzı olmadığı çıkar çünkü duâ ederse. Sôfî bulunduğu mevkîde Allah'dan râzı olmalıdır. Ama o makâma çıkmadan da bu rütbeyi ihrâz etmeye kalkanlar, dayak yerler. O makâma çıkarsa o vakit isteyemez bir şey. Neden? Bulunduğu mevkiden râzı olmuyor, Allah'dan râzı değil demekdir. O makâm, "fî mak'adı sıdkın inde melîkin muktedir" dir. Allah katında bir makâmdır o. Çünkü insanoğlu öyle Allah'a yaklaşır ki, insanoğlunun gördüğü gözü Allah'ın gözü, işittiği kulağı Allah'ın kulağı, söylediği dili Allah'ın dili olur. Öyle olur yani Hakk onun dilinden söyler, gözünden görür, kulağından işitir. Öyle Allah'a kurbiyyet peydâ eder. 
"Nasıl olur bu?" diye sorarsa bana, demiri ateşe sokarsak ne olur demir ateşde? Ne olur? Ateş oluyor değil mi? İşte insan Hakk'da yok olur, Hakk'la beraber olur. Çeker çıkarırsak, abdiyyete dönerse, o vakit demir olur, soğur. İşte bu ateşi veren, be şevki veren aşkdır. Allah'a aşk ve muhabbetdir. 
Ama o makâmı ihrâz etmeli. İşte o da kullara verilmiş nimetullahdır. 
Ben sizin Allah'a olan muhabbetinizin derecesini bilmiyorum. Onun için evvelâ umûmî olarak konuşdum. Şerîatın ve tarîkatın âdâbını söyledim. Sonra hakîkat ve marifete doğru yükseldim. 
www.muzafferozak.com

Listeye geri dön