16 Ağustos 2024 tarihinde yayınlanmıştır.
Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri buyurdular ki :
Bu âlem, bulunduğumuz âlem, gelip geçicidir. Bizden evvel geçenler, gelenler nereye gitdiler? Hiç kimse buraya gelirken gelmek istemez, buradan giderken de gitmek istemez. Bizi buraya kim getirdi ve bizi buradan kim götürüyor?
Zîrâ bir binâ yapıldı mı, o binâ en nihâyetinde yıkılır. Doğanlar, ölür. Ve buraya toplananlar, dağılırlar. Doğmasaydık, ölmeyecekdik. Buraya toplanmasaydık, dağılmayacakdık. Bu binâ yapılmasaydı, yıkılmaycakdı.
Bir cenâze gidiyormuş, giderken ehl-i merakdan biri sormuş, "Kimdir bu zât" diye sormuş. Merak etmiş. "Filanca efendi" demişler. "Neden öldü, hangi hastalıkdan öldü" diye sormuş. Oradan bir ârif-i billah demiş ki, "Doğduğundan öldü" demiş. Hastalıkdan ölmedi, doğduğundan öldü.
Şimdi, bu âleme bizi O getirdi. Ve O'ndan geldik. Ve gene O'na döneceğiz. Fakat dönme iki türlüdür. Meselâ ilim tahsîli için bir memleketden bir memlekete gitdiyse yani vatanından çıkıp bir memlekete geldiyse, ilmi tahsîl edip eline diplomasını aldıysa, yâhud para kazanmak için gidip, para kazanıp muvaffak olduysa, o adam sevgiyle ve muhabbetle döner. Vatanından çıkdı geldi, gurbete düşdü, mektebi bitiremedi, diplomayı alamadı, hayatda muvaffak olamadı, kazanç yapamadı, o da vatanına döndü ama, müteessir ve çok üzüntülü, hüzün içerisinde. İşte bu neyin misâlidir bilir misin? Vatan-ı aslîden gurbete geldik, yani bu dünyâ âlemi gurbetdir, vatan-ı aslî âhiretdir. Bu âleme gelip, Allah'ın dediği gibi, Allah'ın istediği gibi, Allah'ı bilip, Allah'ı bulup, Allah'lı olanlar ve Allah'ı sevenler, onlar diplomayı aldılar. Kazançlı olarak memleketlerine döndüler, sevinerek. İşte ölüm onlara gülerek gelecek. Çünkü onlar da vatanlarına sevgiyle, saygıyla ve muhabbetle ve muvaffakiyyetlerinin neşesiyle varacaklar. Evet, nereden gelip nereye gitdiklerini bilmeyenler, ömür sermâyesini burada yiyenler, Allah'a îmân etmeyenler, âhirete îmân etmeyenler, bunlar, sınıfı geçemediler, diplomayı alamadılar ve hiç bir kazançları olmadı, zarardan başka, bunlar da ağlayarak vatanlarına dönecekler.
Bazı kıt düşünceliler ve hak ve hakîkati bilmeyenler, âşinâ gönül sâhibi olmayanlar, onlar derler ki, "İnsan öldü mü kurtuldu". Ne kurtulması! Ondan sonra iş başlıyor. "Efendim âhiret var mı yok mu? Öldük, çürüdük, toprak olduk, bir daha dirilir miyiz dirilmez miyiz? Bunu kim görmüş kim haber vermiş?" diye bana soru sorarlarsa, görmüyor musun, "وَاٰيَةٌ لَهُمُ الْاَرْضُ الْمَيْتَةُۚ اَحْيَيْنَاهَا وَاَخْرَجْنَا مِنْهَا حَبًّا فَمِنْهُ يَأْكُلُونَ ve âyetü'l-lehümü'l-ardu'l-meyte, ahyenâhâ ve ahrecnâ minhâ habben fe minhü ye'külûn". Ölü ardı Allah diriltiyor, oradan ilkbaharda ağaçlar, nebâtât yetişiyor, rengârenk, tatları ayrı ayrı, güller, çiçekler ihyâ oluyor. İşte bu insanların dünyâya gelip büyümesine işâret. Sonra ne oluyor? Sonbaharda ve kışda yok oluyorlar. İşte insanlar da bunun gibi. Doğdukları vakitde, nebâtâtın büyümesi gibi. Ve çocukluk gençlik çağı, ilkbahar gibi. Dinçlik çağı yaz gibi. İhtiyarlık çağı, son bahar ve kış gibi. Ama bu on iki ayın içinde oluyor, bizimki, altmış senede oluyor, yetmiş senede oluyor. İşte ölü ardın dirilmesi ihyâ-i emvâta yani ölülerin tekrar dirileceğine bir nişâne, bir remzdir. Ölmeleri de ölüme işâret. Ve tekrar dirilmesi, Cenâb-ı Hakk'ın insanları tekrar öldürüp tekrar dirilteceğine büyük âyât u beyyinâtdır.
Bir münkir ölü kemiklerini aldı, getirdi onları böyle ufaladı, toz yapdı eliyle, sonra Peygamber'in yüzüne üfledi, Hazret-i Muhammed'in, "Bunlar mı dirilecek?" dedi. Hemen Allah şu âyeti Peygamber'e indirdi : "اَوَلَمْ يَرَ الْاِنْسَانُ اَنَّا خَلَقْنَاهُ مِنْ نُطْفَةٍ فَاِذَا هُوَ خَص۪يمٌ مُب۪ينٌ * وَضَرَبَ لَنَا مَثَلًا وَنَسِيَ خَلْقَهُۜ قَالَ مَنْ يُحْيِ الْعِظَامَ وَهِيَ رَم۪يمٌ * قُلْ يُحْي۪يهَا الَّذ۪ٓي اَنْشَاَهَٓا اَوَّلَ مَرَّةٍۜ وَهُوَ بِكُلِّ خَلْقٍ عَل۪يمٌۙ". Tercüme yapacağım, basit. Yapacağımız tercüme, deryâdan bir katre, güneşden bir huzme, kâinâtdan bir zerre. Diyor ki şimdi âyetin manâsında, "İnsanoğlu neden halk olunduğunu bilmiyor mu ki, unutdu mu bunu, bize apâşikâr hasım oldu, karşımıza çıkıyor. Hilkatini unutdu da bize darb-ı mesel mi getiriyor ölü kemiklerini, bunları kim diriltecek diye. Söyle Habîbim, senin modelin biçimin yokken seni yokdan vâr eden, bir katre menîden halk eden Allah, seni tekrar yaratmaya kâdirdir".