Dünyâdaki Cehennem

26 Ağustos 2022 tarihinde yayınlanmıştır.

İsmail Hakkı Bursevi

Sôfiyye hazerâtına göre cennet de cehennem de ikidir. Birinciler, mu'accel olanlardır ki bu dünyâdaki cennet ve cehennemdir, ikinciler, müeccel olanlardır ki âhiretdeki cennet ve cehennemdir.

Dünyâdaki cennetin mâhiyetini, bir önceki yazımızda büyük mürşidlerimizden İsmâil Hakkı Bursevî Hazretlerinin beyânı ile ifâde etmişdik. Şimdi de mu'accel olan cehennemin yani dünyâdaki cehennemin mâhiyetini yine aynı zât-ı akdesin beyânıyla ifâde edeceğiz. Buyuruyorlar ki : 

Ehl-i cehenneme kurb-i ma'nevî budur ki onlar dünyâda tabî'at ve nefse müstashib olup zulmet-i 'anâsırda kalmışlardır. Bu ise cehennem-i mu'acceledir. Zîrâ cehennem, nefs ve tabî'at ile pür olsa gerekdir. Ve bu ma'nânın cehennem-i mu'accele olduğuna delâlet eder şol âyet ki gelir : "اِنَّ الَّذ۪ينَ يَأْكُلُونَ اَمْوَالَ الْيَتَامٰى ظُلْمًا اِنَّمَا يَأْكُلُونَ ف۪ي بُطُونِهِمْ نَارًاۜ". Yani yetîm mâlı ekl edenlerin bâtınında âteş olur. Pes, ol âteş bu dünyâda iken onları ihrâk ederdi, velâkin hicâb-ı tab' galîz olmakla ihsâs etmezlerdi. Sonra ki ma'nâ sûrete geldi, ihsâs etdiler. Onun için "فَذُوقُوا الْعَذَابَ" denildi. Yani zevk-ı azâb âhiretde inkişâf-ı hicâbdan sonra olur. İşte kefere ve fecereye göre cehennem-i mu'accele ve müeccele budur.

Sôfiyye hazerâtına göre dünyâdaki cehennem, nefs-i emmâredir. Nefs-i emmârelerine mahkûm olanlar, daha bu dünyâda cehennem azâbına giriftâr olmuşlardır. Zîrâ nefsin kötü sıfatları, insana cehennem hayatı yaşatır. Kibir, riyâ, hased, ucub, gadab, hırs, buğz, tamah, buhl, hıkd, makâm sevgisi gibi ne kadar kötü sıfat varsa hepsi de insanın başına belâ olur ve hayâtı cehennem azâbına çevirir. Meselâ hasedçi, kendi kıskançlık ateşiyle yanar. Kibirli, burnu sürtülerek cezâlandırılır. Gadabına mahkûm olan kişi, öfkeyle kalkar zararla oturur. Harîs, rahat yüzü görmez. Bahîl, fakirlik korkusuyla azâb çeker. Diğer kötü sıfatlar da hep böyledir. 

İşin acâib tarafı, gaflet içinde yaşayan insan, çekdiği azâbın farkında bile değildir. O kendisini zevk ü safâ içinde sanır. Meselâ kendisini içki, uyuşturucu, kumar gibi kötü alışkanlıklara kaptıran kişi, bunlardan büyük zevk alır, kendisini öyle avutur. Halbuki hakîkatde büyük bir azâb içindedir. Çünkü bu gibi kötülükler, insanı hem madden hem manen mahveder. Maddî olan kısım malûm, içki içen kişinin sıhhatini kaybetmesi, kendisini rezîl edecek hareketlerde bulunması, şuurunu kaybederek suç işlemesi gibi şeylerdir. Manevî olan tarafı ise, bu gibi kötülüklerin kalbi karartması ve insanı Allah'dan uzaklaşdırmasıdır. Zâten insan için en büyük azâb da, Hakk'dan uzak olmakdır. Neden? Çünkü insan rûhu, nefha-i ilâhîdir. Yani insan Allah'dan gelmişdir ve vatanını özlemekdedir. Rûh, Allah'a kavuşmak ister, rûhun rahatı bundadır. Bu yüzden insan Allah'dan uzaklaşdıkça rûhun azâbı artar.

Listeye geri dön