2 Ocak 2024 tarihinde yayınlanmıştır.
Ebû Saîd Ebu'l-Hayr Hazretleri sôfîlerin ulularındandır. Hazret, çok genç yaşda girmiş bu yola ve çok riyâzat yapmış. Hazret-i Şeyh'in babası, daha o delikanlı iken şâhid olduklarını şöyle anlatıyor :
Her gece namazı kılıp eve geldiğimizde, kapıyı kapatır, zincirle bağlar, Ebû Saîd'in uyuyup uyumadığını anlamak için içeriye kulak verirdim. O'nun uyuduğuna kâni olduğum zaman ben de gider yatardım. Gece yarısı kalkar, odasını yoklar ama onu odasında bulamazdım. Evi dolaşır, her tarafa bakar yine bulamazdım. Tekrar gelir yatardım ama kulağım hep kirişde olurdu. Sabaha karşı, Ebû Said sessizce gelir, odasına girer, kapısını kapatır, yatağına girer uyurdu. Bir çok gece dikkat ettim, hep böyle yapıyordu. Fakat ben sesimi çıkarmadım, haberim yokmuş gibi davrandım. Yine de her gece kulağım ondaydı. Bir gece babalık merhametim tuttu, zihnimde türlü türlü düşünceler dolaşmaya başladı. Bu çocuk daha çok genç, gençlik insanın delilik çağıdır, sakın bu çocuk ins yâhud cin tâifesinden birisine yakayı kaptırmış olmasın Nihâyet nereye gittğini ve ne yapdığını öğrenmeye karar verdim.
Bir gece o kalkdıkdan sonra ben de kalkdım ve peşi sıra dışarı çıkdım. Uzakdan onu takîbe başladım. Gitdi gitdi eski metrûk bir dergâha vardı, kapısını açıp içeri girdi ve kapıyı içeriden sürgüledi. Ben de dergâhın damına çıkıp oradan gözetlemeye başladım. İçerideki bir sırığa bir ip bağladı, sonra sırığı alıp oradaki kuyunun üzerine uzatdı. Sırığa bağladığı ipin bir ucunu da ayağına bağladı ve ayakları yukarıda başı aşağıda olacak şekillde kendisini kuyuya sarkıtdı ve bu vaziyetde Kurân okumaya başladı. Ben de onu dinledim. Okudu, okudu, tâ seher vaktine kadar okudu. Sonra kuyudan çıkdı, sırığı yerine koydu ve dışarı çıkdı. Bu arada ben damdan inip aceleyle eve döndüm ve yatağıma yatdım. Ebû Said de her geceki gibi gelip yatdı. Sonra sabah namaz vakti gelince kalkdım, onu da kaldırdım, beraber câmiye gitdik. Bundan sonra nice geceler onu takîb etdim, hep böyle yapdığını gördüm.
Hazret-i Şeyh de nefsiyle mücâdele ederken neler yapdığını şöyle anlatıyor :
Birgün kendi kendime dedim ki, "İlmi de, ameli de, murâkabeyi elde etdim. Şimdi sıra bunlardan gâib olmaya, bunları tamâmen unutmaya geldi". Bakdım, bunu gerçekleştirmek için dervîşlere hizmet dışında bir yol olmadığını gördüm. Nitekim, "Allah bir kuluna hayır murâd ederse nefsini zelîl kılmanın yolunu ona gösterir" sözü de buna işâret eder. Bundan sonra dervîşlerin hizmetiyle meşgûl oldum. Zâviyelerini süpürür, helâlarını temizlerdir. Elime bir sepet alıp onların ihtiyaçlarını temin ederdim. Ateşlerini yakardım. Alışkanlık hâline getirinceye kadar bu hizmeti sürdürdüm. Sonra dervîşler için halkdan bir şeyler dilenmeye başladım. Nefse bundan daha ağır gelen başka bir şey de görmedim. Başlangıçda herkes bir akçe veriyordu. Sonra bu mikdar zamanla azaldı ve bir kuruşa indi. Sonra daha da azalarak, tek bir cevize hattâ bir üzüm tânesine kadar düşdü. Nihâyet o kadarını da vermez oldular. Birgün bir dervîş topluluğu için bir şeyler tedârik etmem gerekdi, bütün gün dolaşdım ama hiç bir şey toplayamadım. Eli boş gitmemek için başımdaki başlığı satdım. Sonra ayakkabılarımı, sonra cübbemin astarını, en sonunda da cübbemi satmak zorunda kaldım.Birgün beni yalın ayak başı kabak, sırtı çıplak vaziyetde gören babam dayanamadı, "Yavrum seni bu hâlde gören millet ne der" dedi. "Millet ne derse desin, aldırma" dedim.