6 Şubat 2025 tarihinde yayınlanmıştır.
Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretlerinin hutbeleri ekseriyâ uzun olurdu. Bazıları yarım saati geçerdi. O gün de pek alışılmış bir şey değildi bu çünkü diğer câmilerde hutbe en fazla beş on dakîka sürerdi. Efendi Hazretlerinin cemâati bunu bilir, öyle gelirdi onun câmisine. Ama arada yeni gelenler de olur yâhud yoldan geçerken uğrayanlar da olur, hutbe uzayınca şaşırırlardı. Hattâ nâdiren de olsa kızanlar, homurdananlar olurdu, hutbe uzadı diye. Bir defasında Efendi Hazretleri hutbeyi niçin uzatdığını şöyle îzâh etmişlerdi :
Efendim, bazen biz böyle hutbeyi biraz uzatıyoruz, ben daha sizle çok konuşmak istiyorum ama, belki sizi üzerim, işçilerimiz var, memurlarımız var, vazîfelerine geç kalırlar diye kısa kesiyoruz hutbeleri. Gâyem de şudur. Buraya gelip de boş gidip gelme değil. Bir şey öğrenelim. Hem Rabbimize ibâdet edelim, hem bir şey öğrenelim. Maksad da budur. Ve öğendiğimizle de kalmayalım, öğrendiğimizi de öğretelim, etrâfa, bildiklerimize, evlâd u ayâlimize, âilelerimize, çocuklarımıza, teyzelerimize, halalarımıza.
İki. Böyle biraz fazla konuşuyorum, terliyorsunuz, sakın üzülmeyin terliyoruz diye. Allah'a kasem ederim ki bu sıkıntılarınızın karşılığında, yarın yevm-i kıyâmetde insanlar bir ayak bin bir ayak üzerine olacakdır, kimi göbeğine kadar, kimi dizine kadar, kimi göğsüne kadar kimi başına kadar ter içinde olacakdır, terlerde kalacaklardır yani. Fakat Allah için terleyenler arşın gölgesindedirler, Resûl-i Ekrem'in civârındadırlar. Senin niyetin hâlis olsun, sana kâfî gelecekdir. Bu da bir ibâdet ve tâatdır. Onun için sakın bana darılmayın, "Efendi bizi fazla konuşuyor bizi burada sıkışdırıyor, sıkılıyoruz" filan demeyin sakın hâ, aklına böyle şey gelmesin. Öğrenmeye çalışın ve öğrenin, öğrenin, öğrenin. Öğrenmekle kalmayın, amel edin. İhlâs ile yapın.Ve öğretin. Ve kardeşlerinizi, arkadaşlarınızı, pek sevgili arkadaşlarınızı, Allah yoluna çağırın. Eğer câmi yolunda arkadaş değilsen, başka yolda, günahda arkadaşsan, yarın yevm-i kıyâmetde senin düşmanın olacakdır o, sen de onun düşmanı olacaksın. O gün gelmeden evvel, dost olun burada. Allah yolunda birbirinize yardımcı olun, kardeş olunuz. De ki, "Yâhu bak ben senin hatırın için çok şuraya gitdim, şuraya gitdim filan filan filan", yerini söylemeyeyim öyle şeylerin, "benim için de bu hafta sen câmiye gel bakalım haydi, benim hatırım için". Öyle söyle. Evvelâ senin hatırın için gelsin. Allah için gelmesin, senin için gelsin evvelâ câmiye. Böyle böyle onu câmi yoluna alışdır. Eğer Allah yoluna çağırmıyorsan senin arkadaşın değil o, senin dostun değil o. Sen ona dost değilsin yâhud. Cenâzesine tâbi oluyorsun, namazını kılmıyorsun, dost değilsin den ona birâder. Olmaz öyle şey, yapma! Böyle şey yapma sakın hâ!Bir a'mâ, öyle farzedelim, gözönüne getiriniz, bak, bir a'mâ var, önde büyük bir yar var, çukur. A'mâ o tarafa doğru gidiyor. Şimdi sen buradan hiç ses çıkarmazsan bu a'mâya, "Bakalım herif nasıl düşecek" diye, bu insanlık mıdır, soruyorum sana. Elbet ki insanlık değil. Onun gözceğizi görmüyor, sen görüyorsun ve ses çıkarmıyorsun, "Bakalım nasıl düşecek" diye. Bazı insanların baş gözü görse de hakîkat gözleri, kalb gözleri görmez, önündeki çukuru yani, o yarı, o tarafa doğru giderler, felâkete doğru. Hiç haberleri bile olmaz. Sen onun arkadaşısın yâhu, söyle bir defa, "Yâhu gitdiğin yol yol değil kardeşim, önünde senin çukur var" de ona, söyle bir defa. Dinlemedi, elinden tut bir defa, "Yapma yâhu, gitme, gel buraya, beni dinle sen filan". Gene gitdi seni bırakıp, ondan sonra bırak, "Günah senin boynuna" de. Bitdi o kadar, mesele kalmadı.Tatlı söyle ama. Acı söyleme sakın hâ! Allah Mûsâ Peygamber'e, kelîmullah iken, Firavun'a gönderdiği hâlde, Firavun Allah'ın düşmanı, "Sakın acı sözle söyleme Yâ Mûsâ" dedi, "tatlı sözle söyle, güzel mevizelerle onu yani nasîhatlarla, öğütlerle onun aklını erdir". Acı konuşmayacaksın, acı yok islâmda. Biz akrep değiliz, yılan da değiliz, tatlı tatlı. Hikmetle böyle, felsefeyle, onun kafasına soka soka böyle.Haa bakıyorsun buradan a'mâ gidiyor çukura doğru, "Bakalım herif nasıl düşecek". Bu insanlık mı bu! Ses çıkarmamak. "Karışmıyorum ben, neme lâzım, herkes kendi bacağından asılır". Olmaz öyle şey! Herkes kendi bacağından asılacak ama mahalleye öyle bir tâne asarlarsa bütün mahalleyi rahatsız eder sonra, kokarsa eğer. Kendi bacağından asılır ama bütün mahalle rahatsız olur. Söyleyeceksin, "Hemşehri, gitme önünde çukur var". O durur yâhud durmaz. Git elinle tut. Seni itdi, "Bırak ben gideceğim" diye. O vakit günah vebâli kendi boynuna. Ama bu iki şeyi söylemek, hattâ mecbûren yakasından tutmak lâzımdır ama o kadar baskı yapmayalım vicdan hürriyetine, yakasından tutmayalım.