Topkapı Sarayında muhâfaz edilen bu emânetler, başda Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem Efendimize âid eşyâ olmak üzere "Ehl-i Beyt-i Resûlullah"a, "Ashâb-ı Kirâm"a ve diğer bazı peygamberlere aid bazı eşyâlardır...
Bunların büyük bir kısmı Yavuz Sultan Selim Hân’ın Mısır’ı fethi sırasında ve daha sonra oradan getirilmişdir. Emânât-ı Mübâreke veya Emânât-ı Mukaddese tabir edilen eşyânın çoğu Mukaddes Emânetler Dâiresi’nde, bazıları da hazîne, silâh, kumaş ve kütübhâne bölümlerinde bulunmaktadır...
Peygamber Efendimize âid olan veya onun tarafından kullanılan eşyâyı sahâbîler ve ardından gelen nesiller büyük bir titizlikle korumuşlardır. İmâm Buhârî rahimehullah, meşhûr eserinde “Hazret-i Peygamber’in zırhı, asâsı, kılıcı, bardağı ve mührü gibi taksîminden söz edilmeyen ve kendisinden sonraki halîfelerce kullanılan eşyâsı ve vefâtından sonra sahâbe ve diğerlerinin teberrük edegeldikleri saçları, ayakkabıları, kap kacağına ait bâb” adı altında bir başlık açmıştır. Ashâb-ı Kirâm Hazerâtı, Resûlullah’ın tıraş sırasında saç ve sakalından kesilen telleri hazîne gibi muhâfaza etmişlerdir. Aralarında bunların bir tekine sâhib olmayı bütün dünyâya değişmeyeceğini söyleyenler vardır...

"Mukaddes Emânetler"in bir kısmı önceleri Hazîne-i Hümâyun’da muhafaza edilirken II. Mahmud zamânında Has Oda Kasrı’na alınmışdır. Buranın temizliği, buhurlanması ve korunması gibi işler için en büyük zâbitleri has odabaşı olan kırk kadar hizmetli görev yapıyordu. Pâdişâh da kendisini bu görevlilerden biri kabûl eder, "Hırka-i Saâdet" sandığının ve bulunduğu odanın anahtarını yanında tutardı. Muzaffer Efendi Hazretlerinin beyânına göre, dâirede temizlik yapılacağı zaman önce pâdişâh gelir ve teberrüken temizliğe o başlarmış...
Dâirenin temizlik ve buhur maddelerinin saklandığı dolapların anahtarları tülbent ağasında bulunurdu. Ramazân-ı Şerîf'in on ikinci günü "Hırka-i Saâdet" ve diğer emânetler Revan Köşkü’ne nakledilip dâire süpürülür, çinili duvarları, nişler, kapılar gül suyuna batırılmış süngerlerle silinir, ardından öd ve amber yakılarak dâire tütsülenirdi. Has Oda temizliğinden çıkan tozlar, edeben ve hürmeten, dâirenin önündeki mermer bilezikli ve bronz kapaklı kuyuda muhâfaza edilirdi... Has Oda ağalarınca "Hırka-i Saâdet" tekrar getirilip yerine konulur, Ramazân-ı Şerîf'in on beşinde merâsimle ziyârete açılırdı. III. Murad döneminden halîfeliğin kaldırılmasına kadar Mukaddes Emânetler Dâiresi, Osmanlı pâdişâhlarının en önemli ibâdet ve merâsim mekânıydı. Pâdişâhlar tahta çıkınca ilk biatı burada alır, kızlarının nikâh törenleri burada yapılır, savaşlarda cepheye götürülecek "Sancâk-ı Şerîf" buradan çıkarılırdı. Ayrıca çeşitli vesilelerle yapılan duâlar burada icrâ olunurdu. Cuma geceleri yatsı namazının ardından Hırka-i Saâdet Dâiresi’nde Kur’an okunur, şehzâdelerin hatim, pâdişâhların “irsâl-i lihye” duâ ve merâsimleri bu dâirenin önünde gerçekleştirilirdi. Hırka-i Saâdet Dâiresi’nin pâdişahın kendisinin de içinde sayıldığı kırk kadar görevlisi bulunmaktaydı. Has Oda hademelerinden dört kişinin Hırka-i Saâdet Dairesi’nde kalarak nöbetleşe Kur’ân-ı Kerîm okuması kanundu.
Velhâsıl, Hazret-i Peygamber’e âid ve O'nunla alâkalı eşyâlara, başda "Ashâb-ı Kirâm" olmak üzere bütün müslümanlar büyük hürmet ve ta'zîm göstermişler ve o eşyâlarla "teberrük" etmişlerdir..."Teberrük" meselesi çok mühim bir mesele olduğu için ayrı bir yazı ile anlatmaya gayret edeceğiz inşâallah...
Âşığa ta’n eylemezdi müftî-i bisyâr-fen
Eger fenn-i aşkdan bilseydi bir mikdâr fen
Şeyhülislâmım diyen bir tıfl-ı ebcedhân olur
Mekteb-i aşkında ol yâr idicek izhâr fen
Bu yazıyı yazdığımız gün acîb bir tecellî eseri olarak Şeyhülislâm Efendinin, bir gazetede yayınlanan mülâkâtında, Sakal-ı Şerîf ziyâreti hakkında pek câhilâne itâle-i kelâm ettiğine şâhid olduk...Yukarıdaki kıt'a ona cevâb-ı kâfî olur zannederiz.