Ve eğer müşriklerden biri senden aman dilerse, Allah'ın kelâmını işitip dinleyinceye kadar ona aman ver, sonra onu güven içinde bulunacağı bir yere ulaştır. İşte bu (müsâmaha), onların, bilmeyen bir kavim olmalarından dolayıdır.
Bu âyet-i kerîmede beyân edildiği üzere, Cenâb-ı Hakk müşriklerin Kur`ân'ı dinleyebilmeleri ve islâmı tanıyabilmeleri için tam bir emniyet içinde Resûl-i Ekrem Efendimizin huzûruna gelebilmelerini ve Resûlullah'ı dinledikleri halde îmân etmeseler yani eski inkârlarını sürdürseler dahî yine tam bir emniyet içinde gitmek istedikleri yere müslümanların güvencesi altında ulaştırılmalarını emrediyor.
İşte Efendi Hazretlerinin dükkânı da böyle idi. Oraya Hristiyanı, Yahudisi, dinlisi-dinsizi herkes gelir ve sanki evindeymiş gibi tam bir huzûr ve emniyet içinde oturur, yer içer, soracağını sorar, dinleyeceğini dinler ve giderdi. Bunlar arasından birçokları İslâm ile müşerref oldukları gibi, yıllarca gelip gittikleri halde müslümân olmayanlar da vardı. Efendi Hazretleri kim olursa olsun, hepsini de güler yüzlü karşılar, birçok ikramlarda bulunur ve güler yüzle uğurlardı.
Bu vesîle ile şu inceliği de arzedelim. Resûl-i Ekrem Efendimize hitâb eden bu gibi âyetler, zımnen O'na vâris olan ehlullaha ve O'na nâib olan ulemâya da hitâb eder. Yani âyetin hükmü dâimâ geçerlidir.
Allah dostları, herkesi hakka ve hakîkate davet ederler, insanlar arasında ayrım yapmazlar, gayr-i müslimleri hattâ ateistleri bile irşâd ederler. Velev ki bu kimseler bulundukları dînde ve itikadda kalmakda ısrarcı olsunlar. Bunda da pek çok hikmetler vardır. Meselâ gün gelir o kimsenin o veliyyulahdan öğrendiği bir hakîkat onun etrafında bulunan bir kimseye fayda verir. Yâhud da o veliyullah, o kimseyi yanlış bir kanaatinden, kötü bir fikrinden uzaklaştırır ya da kötü bir huyundan vazgeçirir. Yâhud da kalbinde müslümanlara karşı adâvet olan bir kimseyi, insafa getirir, kalbini İslâm'a ve müslümanlara ısındırır. Bunların sayısız misâlleri vardır.