Efendi Hazretlerinin İki Seyahat Hâtırası

1 Şubat 2024 tarihinde yayınlanmıştır.

Muzaffer Efendi

Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri seyahat etmeyi severlerdi. Yurtiçinde pek çok seyahat yapdıkları gibi, yurtdışında da pek çok yere gitmişlerdi. On bir defa hacca gitmişler, bazı hac seferlerinde Mısır'a, Irak'a, Suriye'ye, Kudüs-i Şerîf'e de uğramışlardır. Avrupa'ya ve Amerika'ya da defalarca gitmişlerdi. Bu seyahatlerin bazılarında kendisine yalnız bir kişinin refâkat etdiği de olurdu, birkaç ihvânıyla yola çıkdığı da olurdu, kalabalık ihvânıyla beraber yapdıkları seyahatler de vardı. Efendi Hazretleri bu seyahatlerde karşılaşdığı acâiblikleri, şâhid olduğu ibretli hâdiseleri, tanışdığı, görüşdüğü zevâtı yeri geldikçe anlatırlardı. Onun seyahat hâtıralarından kaleme aldıklarımızı şu sayfada bulabilirsiniz.

Efendi Hazretleri bir sohbetlerinde seyahat hâtıralarından ikisini de şöyle anlatmışlardı :

Almanya'dan geliyorum misâfir kaldığım evin sâhibi dedi, "Şeyh Efendi, para var mı yanında?", "Var" dedim. "Ne kadar var?" dedi. "İki yüz mark var" dedim. "Oooo, sen Sırbistan'dan geçeceksin, Bulgaristan'dan geçeceksin, oraları komünist memleketlerdir, başına bir iş gelirse, sıkıntı çekersin" dedi bana. Ben dedim ki, "Allah verir bana" dedim. "Canım Allah nereden verir" dedi. O da haklı ya! "Allah burada nereden verir?" dedi. "Türkiye olsa, bir ahbâbın çıkar ama burada yâhud Sırbistan'da, Bulgaristan'da Allah nereden verir. Ben sana borç vereyim". "Ben senin paranı almam". "Neden?". "Sen gayr-i müslimsin, ben müslümanım, ya ölürsem, ben ihtiyar adamım, yolda ölürüm, senin paran benim üstümde kalır" dedim. "Ben helâl ederim" dedi. "Yok. Biliyorum siz aldığınız parayla geçiniyorsunuz, zengin değilsiniz. Belki sizin bütçenizi bozar alacağım para" filan dedim. "Yolda para lâzım olursa, kolumdaki saati satarım" dedim. "Sen o saati satarsan, ben seninle kavga ederim" dedi, şaka yapdı bana. Geldik Köln'e. Otomobilden indik, diğer vâsıtaya bineceğiz. Hop! Karşıdan bir adam geldi, "Vay Efendi!" diye boynuma sarıldı, "Para lâzım mı?" dedi, yek tahtadan. "Lâzım. İki bin mark". "Al, iki bin mark var cebimde. Beş bin de bankada var, istiyorsan alıp geleyim" dedi. "Yok, iki bin mark kâfî" dedim, aldım. Alman'a döndüm, "Bak" dedim, "Allah verdi, gör". Şaşırdı. "Allah verir dedik, söyledik ya". Bizi bırakmaz Cenâb-ı Hakk, Yunanistan'da da olsa, Bulgaristan'da da olsa bırakmaz. Ben bunu yakînen bildiğim için endîşe etmem hiç.
Bu sene Avrupa'da olan hâdise gibi. Kırk kişi başımda kaldı benim. Yaaa! Kırk kişi başımda kaldı benim Avrupa'da. Bizi çağıranlar yüzüstü bırakdılar, sokak ortasında kaldık. Ne yiyecek, ne içecek. Dört tâne domates getiriyor, ortasından dörde bölüyor, adam başına iki tek üzüm, yarım kilo kadar kurtlu incir, eskiiiii, belki on senelik incir, onu yarıya bölüyor böyle buyrun diyor. Sonra Allahu Teâlâ gönderdi, gelenler, boynuma sarılanlar filan. "Para lâzım mı?". "Lâzım. Ver bakalım haydi". Aldık, harcadık, yapdık, etdik yerine getirdik hepsini.

Orada bulunan zevâtdan birisi, "Efendim, bu davet edenler, bunlar müslüman mı? Müslüman mı olmuşlar, aslen müslüman mı?" deyince, Efendi Hazretleri buyurdular ki :

Bazı insan hızlı döner, döndüğü yere gelirmiş. Çark vurur böyle, döndüğü vakitde, döndüğü yere gelir. Bunlar hâinâne tapılan işler. Öyle şeyler de olabilir. 
Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem, Şam'a gitdiği vakitde, izhâr-ı nübüvvet etmeden evvel, birisi çağırdı Peygamber'i evine, yemeğe davet etdi, "Ey Kureşî, buyur evimize" filan dedi. Eski kitâblarda görmüş Efendimizin evsâfını, olsa olsa bu demiş. Çağırdı, evine götürdü. Götürdükden sonra karısına dedi, "Sen çık yukarıya, kapağı kaldır" dedi, "şu taşı getirdiğim adamın kafasına vur" dedi. Efendimizi sofraya oturttu, yukarıdan açdı kapağı kadın, taşı aldı eline, Efendimizin başına taşı vuracak, aklına gelmiş, "kimin kafasına vuracağım bir bakayım" deyip eğilince, kadının bir gözü körmüş, Resûl-i Ekrem yukarı bakdı, gözgöze geldiler, lap diye gözü açıldı kadının. Taşı kendi kocasının başına vurdu. 
Bu yolda, bizim yolda, dost sûretinde düşman zâhir olur, bu şekilde hâinlik yaparlar. Kalb tarafını ben bilmem, Allahu Teâlâ bilir onu. Biz zâhirine bakarız işin. Onun için öyle darılmak olmaz. Peygamber'den hâfız istediler, elli hâfızı şehîd etdiler. Bunlar hep olacak şeylerdir. Aynı sır oynuyor. Aynı sır oynar, şekil değişir, zamanlar değişir, mekânlar değişir ama aynı sır oynar. Darılmak gücenmek olmaz.
www.muzafferozak.com

Listeye geri dön