10 Ekim 2017 tarihinde yayınlanmıştır.
Muzaffer Efendi Hazretleri, şu hâtırasını yeri geldikçe ders olsun diye anlatırdı :
Bir gün Çarşı'daki çeşmede abdest alıyordum. Oradan geçen bir delikanlının, yanındaki kız arkadaşına beni göstererek "Şu serseme bak! Ayaklarını yıkayarak cennete gideceğini zannediyor" dediğini duydum. Delikanlıya dönüp, "Evlâdım! Ben cennete girer miyim girmez miyim o ayrı bir mesele ama ben hiç değilse abdest sâyesinde her gün birkaç defa ellerimi, yüzümü, ayaklarımı yıkıyorum, sen bundan da mahrûmsun" diye cevap verince şaşırdı, söyleyecek bir şey bulamadı ve çekilip gittiler.
Efendi Hazretleri bu hâtırasını her anlattığında dinleyenler, delikanlının edebsizliği ve kullandığı hakâretâmiz tabir için hep berâber bir "estağfirullah" çekerler ve hiç tanımadıkları ve görmedikleri o delikanlıya içten içe kızar, sinirlenirlerdi, belki de içlerinden bedduâ ederlerdi. Efendi Hazretleri bunu bildiği için şöyle buyururlardı :
Bana hakâret etti diye ben o delikanlıya kızmadım. Hattâ ona ve onun gibilere hidâyet etmesi için Allah'a duâ ettim. Siz de bu gibiler için duâ edin, sakın bedduâ etmeyin. Onları kınayıp hakîr görmeyelim, doğru yolu gösterelim. Kabahat onlarda değil, onlara abdesti, namazı, dîni, îmânı öğretmeyenlerde.
“Hak ehli susmayı tercîh ettiğinde, bâtıl ehli kendini hak üzere zanneder”
Hazret-i Ali Kerremallahu Vecheh
Şu kısacık hâtıradan alabileceğimiz ne çok ders var. Bazılarını yazalım :
- Sana hakâret edene hakâretle karşılık verme! Köpek seni ısırınca sen de köpeği ısırırsan köpekden farkın kalmaz!
- Kimseye bedduâ etme, kimsenin kahrını isteme, herkesin iyiliğini iste, dâimâ duâ et!
- Kimseyi kınama, kimseyi hakîr görme, kendini kimseden üstün görme!
- Hak ve hakîkati sert ve kaba sözlerle değil tatlı sözlerle, yumuşak dille anlat!
- Bir şeye körü körüne düşmanlık yapan kişi taassub sâhibidir. Bu gibi mutassıb kimseleri irşâd etmenin yolu onları şaşırtmak ve hiç düşünmedikleri tarzda düşünmeye sevketmekdir. Ola ki o güne kadar akıl edemediği şeyi düşünür ve belki kabûl eder.
Bu hâtırada bir de sır saklı. Efendi Hazretleri kendisine "sersem" denilmesine kızmadığını beyân ederken "delikanlının öyle demesi çok hoşuma gitti" buyururlardı. Halbuki hakârete uğrayan kimsenin kızması, sinirlenmesi gerekir değil mi? Buradaki sır, melâmet sırrıdır. Allah dostları, bir hikmete binâen, sık sık bu gibi hakâretlere uğrarlar ama aslâ aldırmazlar. Üstelik onlara sataşanlar, hakâret edenler, ekseriyâ halkın en aşağı tabakasından kimselerdir. Tasavvufun en incelikli mes'elelerinden biri olan melâmet hakkında bilgi sâhibi olmak isterseniz şu yazımıza bakınız.