14 Ocak 2024 tarihinde yayınlanmıştır.
Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretlerinin Amerika'daki bir sohbetlerinde, konuşmalar iyice uzayınca, onun yorulduğunu ve artık sohbete son vereceğini düşünenler olmuşdu. Efendi Hazretleri onların bu düşüncesini keşfederek buyurdular ki :
İsterseniz ben devam edebilirim. Çünkü ben açlık bilmem, uyku da bilmem, sabaha kadar konuşurum. Hakîkaten ciddî söylüyorum, şaka yapmıyorum, Gün on sekiz saat olduğu vakitde, İstanbul'da, oruçlu ağzımla dört yerde ikişer saatden sekiz saat vaaz etdiğimi biliyorum. Ve gece de ayrıyeten kahvelere gidiyordum, oradaki bulunan halkı topluyorum, onlarla sohbet ediyordum, nısfu'l-leyle kadar yani imsâka kadar, sahura kadar. Senelerce böyle devâm etdi bu. Cenâb-ı Hakk bize o neş'eyi verdi, zevkleniyorum ondan.
Bir yaz Ramazanında çok sıcak bir günde Cuma hutbesi îrâd ederken, cemaatin içinde uyuklayanlar olduğunu görünce şöyle buyurdular :
Uyuma! Ben hiç uyumadım gece. On dakîka dahî uyumadım. Öyle hemen havanın sıcaklığı ile yumuşarsan yarın harb zamânı olur günlerce uyumayacağız, aç kalacağız. Metîn ol! Allah'ın huzûrundasın ya! Hemen böyle yumuşamak da ne oluyormuş! Topla kendini! Bir zaman gelir, günlerce aç kalırsın, uyuyamazsın. Bu yaşadığın devrin, bu yaşadığın zamanın kadr u kıymetini bil! Bu nimet, Allah'ın nimeti. Balık suda yüzdüğü halde, sudan haberi olmadığı gibi, biz de nimet içinde yüzüyoruz ama içinde bulunduğumuz nimetden haberimiz yok. Hep yok diye ağlanıyoruz. Allah sıhhatini alsa ne yapacaksın? Dişin ağrısa sabaha kadar uyuyamazsın. Suyu içerken rahat etdin, ya çıkaramazsan ne olacak? Ekmek bulamıyorum diye ağlanıyorsun değil mi? Peki ekmek buldun yedin, ya çıkaramazsan ne olacak? Varda darda Allah'a hamd u senâ et. Metîn ol biraz. Kendine çeki düzen ver. Öyle şey olur mu, uyumak ne demekmiş! On dakîka dahî uyumadım ben bu gece, hiç uyumadım. Kendimi medh için konuşmuyorum, sana önder olayım diye söylüyorum, estağfirullahe'l-azîm.
Efendi Hazretlerinin uykusuzluğu hakîkaten akıl alır gibi değil. Bizzât şâhid olduğum gibi, merhûm babamdan da çok dinledim. Babam merhûm, Efendi Hazretlerine çok genç yaşda intisâb etmiş olup, senelerce gece gündüz hep onunla beraberdi. Efendi Hazretlerinin irtihâline kadar, bu böyle devâm etdi. Câmide, dergâhda, evde, kıraathânede, seyahatde velhâsıl her yerde her vakitde hep beraber oldukları için O'nun bu hâline de yakînen vâkıfdı ve hep hayretle anlatırdı. Babam Efendi Hazretlerinden yirmi yaş genç olmasına rağmen, gece saat biraz ilerleyince uykusu gelir, gözleri kapanmaya başlar, uykusuzluğa dayanamazmış. Efendi Hazretlerinde ise katiyyen uyku emâresi görülmez, vakit ne kadar geç olursa olsun O hep dinç, dipdiri vaziyetde olurmuş. Babam rahmetli, "İnsan bu kadar uykusuzluğa nasıl dayanır, hayret ediyorum" derdi.
Hakîkaten hayret edilecek şeydir ki etrâfında bulunanların çoğu kendisinden çok daha genç ve dinç olduğu hâlde, gecenin ilerleyen saatlerinde yahud uzun Ramazan günlerinde herkesin uykusu gelir, hattâ kimileri uyuklamaya başlar ama Efendi Hazretleri dâimâ dinç ve zinde bir vaziyetde sözüne, sohbetine, zikrine, fikrine devâm ederdi. Hâsılı kimse uykusuzluğa onun kadar dayanamazdı.