21 Ekim 2016 tarihinde yayınlanmıştır.
 |
Hamse-i Âl-i Abâ |
Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, umûmî ma'nâda "Ehl-i Beyt-i Mustafâ" demek, Resûl-i Ekrem Efendimizin ev halkı yani eşleri, çocukları ve torunları demekdir...İmâm Ali kerremallahu vecheh Hazretleri de "Ehl-i Beyt"dendir...Resûlullah ile aralarındaki yakın akrabâlık bağı bir kenara İmâm Alî Efendimiz, hem Resûl-i Ekrem Efendimizin bir evlâdı gibi evinde büyümüş, hem en sevdiği kızı olan Fâtıma radıyallahu anhâ ile evlenip Resûlullah'a damâd olmuş hem de Resûlullah'ın nesli Hazret-i Fâtıma Vâlidemiz ile İmâm Ali Efendimizden zuhûra gelmişdir...Daha da önemlisi, İmâm Ali kerremallahu vecheh Hazretleri, Resûl-i Ekrem Efendimizin hem ilmine ve hem irfânına vâris olmuş ve evliyânın serdârı olmuşdur...
Bir de "Hamse-i Âl-i Abâ" tabir edilen beş zât vardır...Bu ta'bîr sonradan şâyi' olmuş olsa da bu zevât bizzât Resûl-i Ekrem Efendimiz tarafından şu şekilde ta'yîn olunmuşdur...İmâm Tirmizî'nin naklettiği sahîh bir hadîs-i şerîf rivâyetinde bildirilmişdir ki :
Bir gün Resûl-i Ekrem sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimiz, torunları Hasen ve Hüseyn ile damâdı Ali ve kızı Fâtıma’yı bir araya toplayıp, üzerlerine elbisesini örterek şöyle duâ etmişdir :
"Allahım! İşte bunlar benim Ehl-i Beytim ve yakınlarımdır. Onlardan her türlü kirleri gider ve onları tertemiz eyle!..."
"Ehl-i Beyt"i, umûmî ve husûsî ma'nâlarıyla anladıkdan sonra gelelim Kur`ân-ı Mübîn'deki Ehl-i Beyt hakkındaki âyet-i celîlelere...Âyet-i kerîmeleri zikretmeden önce bu hususda Muzaffer Efendi Hazretlerinin mühim bir îkâzını da buraya kaydetmeyi ihmâl etmeyelim...Buyurmuşlardı ki :
Bazı müfsidlerin, kasıtlı olarak ileri sürdükleri gibi "Ehl-i Beyt hakkındaki âyetlerin Kur'ân-ı Kerîm'den çıkarıldığı" iddiâsı "BÜHTÂN-I AZÎM" ve "KÜFR-İ SARÎH"dir. Böyle bir denâ'at vâki' olsaydı, Ehl-i Beyt hakkındaki sûre-i celîle ve âyet-i kerîmelerin tamamen çıkarılmış bulunması lâzım gelirdi. Halbuki Ehl-i Beyt-i Mustafâ, Kur`ân-ı Kerîm'in nice âyetlerinde gerek "dâll bi ibâretihî" gerekse "dall bi işâretihî" olarak zikredilmişdir...
ÂYET-İ KERÎMELER
Ehl-i Beyt-i Mustafâ, rıdvanullahi aleyhim ecma'în, Efendilerimiz hakkında nâzil olan âyetlerden en meşhûru budur...Zîrâ âyet-i kerîmede lafzen de Ehl-i Beyt" tabiri geçmekdedir...
إِنَّمَا يُرِيدُ اللَّهُ لِيُذْهِبَ عَنكُمُ الرِّجْسَ أَهْلَ الْبَيْتِ وَيُطَهِّرَكُمْ تَطْهِيرًا
"innemâ yurîdullâhu li yuzhibe ankumur ricse ehlel beyti ve yutahhirakum tathîrâ..."
"Ey Peygamberin şerefli hâne halkı, ey Ehl-i Beyt! Allah sizden her türlü kiri giderip sizi tertemiz yapmak istiyor..."
Sûre-i Ahzâb, Âyet 33
Müfessirlerin ve muhakkiklerin beyânına göre Sûre-i İnsân'ın 7 ilâ 10. âyetleri de Hazret-i İmâm Ali kerremallahu vecheh ve radıyallahu anh ile Seyyidetü'n-nisâ Hazret-i Fâtımatü'z-Zehrâ radıyallahu anhâ haklarında nâzil olmuşdur...
يُوفُونَ بِالنَّذْرِ وَيَخَافُونَ يَوْمًا كَانَ شَرُّهُ مُسْتَطِيرًا * وَيُطْعِمُونَ الطَّعَامَ عَلَى حُبِّهِ مِسْكِينًا وَيَتِيمًا وَأَسِيرًا * إِنَّمَا نُطْعِمُكُمْ لِوَجْهِ اللَّهِ لَا نُرِيدُ مِنكُمْ جَزَاء وَلَا شُكُورًا
Yûfûne bin nezri ve yehâfûne yevmen kâne şerruhu mustetîrâ. Ve yut’imûnet ta'âme alâ hubbihî miskînen ve yetîmen ve esîrâ. İnnemâ nut’imukum li vechillâhi lâ nurîdu minkum cezâen ve lâ şukûrâ.
Onlar, sözlerinde durur, adadıkları şeyi yerine getirir ve felâketi bütün ufukları tutan kıyâmet gününden endişe ederler. Kendileri de ihtiyaç duydukları halde yiyeceklerini, sırf Allah’ın rızâsına ermek için fakîrlere, yetîmlere ve esîrlere ikrâm ederler. Ve derler ki : "Biz size sırf Allah rızâsı için ikrâm ediyoruz, yoksa sizden karşılık istemediğimiz gibi bir teşekkür bile beklemiyoruz"
Aşağıdaki âyet-i celîle de Hamse-i Âl-i Abâ hakkında nâzil olmuşdur...
فَمَنْ حَآجَّكَ فِيهِ مِن بَعْدِ مَا جَاءكَ مِنَ الْعِلْمِ فَقُلْ تَعَالَوْاْ نَدْعُ أَبْنَاءنَا وَأَبْنَاءكُمْ وَنِسَاءنَا وَنِسَاءكُمْ وَأَنفُسَنَا وأَنفُسَكُمْ ثُمَّ نَبْتَهِلْ فَنَجْعَل لَّعْنَةُ اللّهِ عَلَى الْكَاذِبِينَ
Fe men hâcceke fîhi min ba’di mâ câeke minel ilmi fe kul te'âlev ned’u ebnâenâ ve ebnâekum ve nisâenâ ve nisâekum ve enfusenâ ve enfusekum summe nebtehil fe nec’al la’netallâhi 'alel kâzibîn.
Artık sana bu ilim geldikten sonra, kim seninle tartışmaya girerse de ki: "Haydi gelin oğullarımızı ve oğullarınızı, hanımlarımızı ve hanımlarınızı ve bizzat kendimizi ve kendinizi çağırıp, sonra da gönülden Allah’a yalvaralım da bu konuda kim yalancı ise Allah’ın lânetinin onların üzerine inmesini dileyelim!"
Sûre-i Âl-i Imrân, Âyet 61
Bu âyet-i celîle de Ehl-i Beyt hakkındadır...
قُل لَّا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ أَجْرًا إِلَّا الْمَوَدَّةَ فِي الْقُرْبَى
"kul lâ es’elukum aleyhi ecran illel meveddete fîl kurbâ..."
De ki: "Ben, buna karşılık sizden, yakın akrabamı, Ehl-i Beytimi sevmeniz dışında bir karşılık istemiyorum"
ZEYL
Yukarıda "Ehl-i Beyt-i Mustafâ"dan umûmî ve husûsî olarak kimlerin kasd edildiğini beyân etmiş olduk ancak bir de ma'nen "Ehl-i Beyt"den sayılanlar vardır ki onları da başka bir yazıda beyân ederiz inşaallah...Şimdilik şu kadarını söyleyelim...Ashâb-ı kirâm arasında, Resûl-i Ekrem Efendimize muhabbetleri pek ziyâde olan bazı zevâtı, bizzât Hazret-i Peygamber bu rütbe-i ma'nevî ile şereflendirmişdir...
Allah cümlesinin şefâatlerine bizleri nâil eyleyip, cennet-i a'lâda komşu ve sohbetlerine nâil eylesin...Âmîn bi hürmeti seyyidil mürselîn...