25 Şubat 2021 tarihinde yayınlanmıştır.
Öteden beri semâ' ve devrânın aslâ câiz olmadığını iddiâ edenler olduğu gibi, cevâzı belli şartlara bağlayanlar da olmuşdur. Meselâ bazıları zikir ehlinin ve hâl sâhiblerinin semâ' etmesinde bir mahzûr görmemişler ama ehl-i hevânın yani ibâdetsiz-tâatsız, abdestsiz-namazsız kimselerin semâ' etmelerine müsâade etmemişlerdir. Birçok ehlullah ise kendileri de semâ' ve devrân etdikleri gibi, meclislerine gelen kim olursa olsun hepsini de zikrullaha kabûl etmişler, kimseyi reddetmemişlerdir. Bu kudsî insanlardan biri de büyük mürşid Ebû Saîd Ebu'l-Hayr Hazretleridir. Onun bu davranışı bazılarının dikkatini çekmiş ve kendisine sormuşlar, "Senin meclisinde bir takım gençler görüyoruz ki bunlar zikir ve semâ' ehli değiller. Onların semâ' ve devrân etmesine niçin müsâade ediyorsun?" demişler. Hazret şu cevâbı vermiş :
Şübhesiz ki gençlerde az ya da çok hevâ ve heves bulunur. Nefsin arzuları onlarda gâlib durumdadır. Bu arzu onların bütün uzuvlarına hâkim olur. Eğer zikir esnâsında ellerini birbirine vururlarsa ellerindeki arzular dökülerek azalır, ayaklarını kaldırıp indirdikçe, hoplayıp zıpladıkça ayaklarındaki arzular dökülüp azalır. Bu şekilde bütün uzuvlarındaki arzular, raks ve semâ' ile azalınca büyük günâhlardan kendilerini korumaları mümkün olur. Aksi takdirde Allah muhâfaza büyük günâhlara düşebilirler. Şehvet ateşinin başka bir yerde dökülmesindense burada dökülmesi daha münâsibdir.