Ehlullahın Ehl-i Dünyâdan Kaçışı

5 Ekim 2021 tarihinde yayınlanmıştır.

Ehlullah

Meşrebine muhâlif olanla bir arada bulunmak en büyük azâbdır demişdik ya, bu azâba en çok giriftâr olanlar da mürşidlerdir, velîlerdir, Allah dostlarıdır. Neden biliyor musunuz? Çünkü onlar vazîfeleri îcâbı dâimâ nâkıs insanlarla, ehl-i dünyâ ile, nefs-i emmâre sâhibleri ile bir arada bulunmak zorunda kalırlar. İnsanları irşâd etmek için onların çiğliklerine ve edebsizliklerine katlanırlar. Kemâl ehli için bu, büyük bir azâbdır. Nitekim ehlullah hazerâtı, bu azâbın şiddetine dayanamadıklarında insanlardan uzaklaşıp, yalnız kalmak isterler. Halkı terkedip, Hakk'la olmak isterler. Ya seyahate çıkarlar, ya bir hemhâl ile tenhâya giderler, yâhud da yalnız başlarına kalırlar, halvete girerler.

Hazret-i Mevlânâ'dan bir misâl verelim. Hazret-i Mevlânâ halkın alâkasından sıkıldıkça hamama gidermiş. Bazen hamamda da insanlardan yakasını kurtaramaz, o zaman da hamamın külhanına gider orada otururmuş. Cehennemlik de denen bu kısım, hamamın en sıcak yerinden de sıcakdır, zîrâ hamamı ısıtan ateşin yandığı yerdir. Buraya bir tek hamamdaki görevliler girer onlar da çok kalmaz, zîrâ kimse bu sıcağa uzun müddet tahammül edemez. Hazret-i Mevlânâ bir seferinde halkdan o derece bezmiş ki, hamamın külhanına girip orada üç gün üç gece kalmış. O zaman zarfında ne bir şey yemiş ne bir yudum su içmiş, yalnız zikrullah ile meşgûl olmuş. Üç gün boyunca o dehşetli sıcakda yemeden içmeden oturduğu için, zâten zayıf olan vücûdu büsbütün zayıflamış, tığ gibi kalmış. Bendegânı endîşeye düşmüşler, gidip kendisine yalvarıp yakarmışlar, "Çok zayıf düşdünüz, ne olur bir şeyler yeseniz, içseniz, biraz dışarı çıkıp dinlenseniz" demişler fakat Hazret'i iknâ edememişler. Bir müddet daha halvetde kalan Hazret-i Mevlânâ, kendisi için endîşe edenleri şöyle teskîn etmiş, buyurmuş ki :

Biliyorsunuz ya, Tûr Dağı, bütün o cesâmetiyle Allah'ın tek bir tecellîsine bile dayanamadı, parça parça oldu. Benim şu zayıf vücûdum ise üzerine üç gün üç gece boyunca on yedi defa tecelliyât-ı ilâhî vâki olduğu hâlde dayandı. Neden biliyor musunuz? Çünkü Allah erlerinin bedenleri, O'nun nûruna yine O'nun kudretiyle tahammül eder. Tûr'un bir an bile dayanamadığı o nûra, Allah sırçadan bir mekân yapdı. Tûr Dağının tahammül edemediği o nûr, bir mişkâtı ve bir kandili yer edindi. Allah erlerinin bedenleri bir mişkât, gönülleri de o mişkâtın içine konulmuş bir kandildir. Bunu böyle bilin.

Hazret-i Mevlânâ, bu kısacık beyânâtı ile, koca koca müfessirleri terleten meşhûr Nûr Âyetini de tefsîr etmişdir.

Hakk ile me'nûs olan kimseyle ülfet istemez
Hem-nişîn-i 'ayn olan gayr ile sohbet istemez

Listeye geri dön