Eimme-i İsnâ Aşer Hakkında Bir Münâzara

16 Kasım 2022 tarihinde yayınlanmıştır.

Muzaffer Efendi

Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri buyurdular ki :

Bir gün buraya Mısır'lı bir âlim geldi, yanında Mekke'li bir âlimle, ikisi beni ziyârete gelmişler. Burada da bir zât oturuyor, Arab şîilerinden, Bağdadlı. Ben bazı şeyler sordum, bütün gâyem de o Mısır'lı âlimle, sünnî âlimle, o şîi âlimi birbirine tutuşturayım diye, Allah biliyor kalbimi. Ama maksadım da onlarla alay etmek değil, iki ağacı sallayalım, meyva dökülsün diye. Davâm o. Çay may ikrâm etdim filan, bütün gâyem bu. Yoksa birbirine düşman etmek için değil.

Derken iş büyüdü büyüdü, mücâdele mücâdele, en nihâyetinde, imâmların yani eimme-i isnâ aşerenin masûm olduğunu, şiîler masûm diyorlar, kabûl etmedi sünnî âlim. Dedi, "Hatâ ederler, günah işlerler, filan filan filan". Masûmdur, değildir derken sıra bize geldi. "Bana müsâade eder misiniz bir dakîka" dedim Mısır'lı âlime. "Siz biraz sükût ediniz, beni dinleyiniz şimdi. Ben yanlış söylersem, o vakit siz beni cerh edin, ben de karışacağım şimdi münâzaraya". Mekke'li hiç ses çıkarmıyor, Mekke'li orada duruyor. 

Dükkânından önünden bir çocuk geçiyordu, bizim çorapçı çocuk gibi böyle, "Bu çocuk masûm mu değil mi?" dedim Mısır'lı âlime. "Masûmdur dedi. Dedim ki, "Bunun babası, dedesi üçüncü batında, yedinci batında, ya on sekizinci batında, ya kırkıncı batında, ya fâsıkdır, yâ kâfirdir. Mümkün. Sen buna masûm diyorsun da Resûl-i Ekrem'in çocuklarına masûmiyeti yakıştıramıyor musun? Bir sarhoşun çocuğuna masûm diyorsun da, Resûl-i Ekrem'in sulb-i pâkinden gelen, Hayder-i Kerrâr'ın sulb-i pâkinden gelen, nûr-i vâhidden gelenleri niçin lâyık görmüyorsun? Edeb bakımından söylemen lâzım gelir evveliemirde" dedim. 

Mısır'lı âlim dondu kaldı. O Bağdad'lı kalkdı ne kadar para varsa üzerinde, hepsini benim başımdan aşağı atdı. Ama ne kadar para varsa üzerinde, binlerce dinar, başımdan aşağı atdı, "Sen benim ceddimi müdâfaa etdin" diye. Dedim, "Yok, ben para için müdâfaa etmedim, sen bu parayı al gerisin geriye. Ben, Resûl-i Ekrem'in yavrularını, evlâdlarını müdâfaa etdim, bu benim üzerime vâcibdir, vâcibun aleynâ bu bizim için". Dedi, "Allah aşkına alacaksın, ceddim hakkı için alacaksın". "Haydi bir tâne alalım" dedim. Hayır hepsini alacaksın" dedi. "Hayır almam" dedim, "aldım kabûl etdim, size iâde etdim" dedim, verdim kendisine. Sonra buradan bir takım lüzumsuz kitâblar aldı, hiç bir şeye yaramaz, bana para versin diye yani. Biraz para aldık ondan, ama az para aldım. "Az aldın" dedi. Dedim, "Az değil çok bile". 

İşte böyle bir hâdise oldu. Yani hak neredeyse, ister sünnî olsun, ister şîi, hak neredeyse onu müdâfaa etmek, bizim vazîfemizdir, vâcibun aleynâ. 

www.muzafferozak.com

Listeye geri dön