2 Kasım 2022 tarihinde yayınlanmıştır.
Tam adı, "El-Mevâhibü'l-Ledünniyye bi'l-Minaḥi'l-Muḥammediyye" olan bu eser, büyük islâm âlimlerinden Ahmed b. Muhammed el-Kastallânî'nin Peygamber Efendimiz hakkında kaleme aldığı çok kıymetli bir eserdir. Müellif, Resûl-i Ekrem Efendimizin yalnız hayâtını değil, aynı zamanda şemâilini, sîretini, hasâisini ve ahlâkını da ele aldığı için bu eser, yalnız bir siyer ve târih kitabı değil, aynı zamanda bir ahlâk kitâbıdır.
Malûm ya bu gibi eserleri okumakdan maksad, Hazret-i Peygamber'i ahlâkını ve sîretini öğrenmek ve öğrenmekle de kalmayıp elimizden geldiği kadar O'nun ahlâkına ve sîretine sâhib olmakdır yani O'nun gibi olmaya çalışmakdır. Mâdemki önderimiz O'dur, mâdemki O insanlık numûnesidir, mâdem ki O mü'minler için "üsvetün hasene"dir yani en güzel örnek O'dur, öyleyse bizim de O'nun ahlâkıyla ahlâklanmamız lâzımdır.
Telifi 1494 senesinde tamamlanan bu eser on kısma ayrılmışdır. Birinci kısımda Hazret-i Peygamber'in doğumundan irtihâline kadar meydana gelen hâdiseler yer alır. İkinci kısım, Resûl-i Ekrem Efendimizin isimleri, çocukları, hanımları, akrabaları, hizmetçileri, kumandanları, elçileri, kâtibleri, mektûbları, müezzinleri, hatîbleri, şâirleri, harb âletleri ve hayvanları ile kendisine gelen heyet ve elçiler hakkındadır. Üçüncü kısımda, Efendimizin yaradılış ve ahlâkındaki yücelikden ve O'nun yeme-içmesinden, giyim-kuşamından bahsedilir. Dördüncü kısımda, Resûl-i Ekrem Efendimizin mucizeleri ve kendine has vasıfları anlatılır. Beşinci kısımda Efendimizin İsrâ ve Mi'râc mucizesi beyân edilir. Altıncı kısımda, O'nun hakkındaki âyetlerden, yedinci kısımda ona sevgi beslemenin ve sünnetine sarılmanın lüzûmundan, sekizinci kısımda tıbb-ı nebevîden, rüyâ tabirlerinden ve geleceğe dâir verdiği haberlerden, dokuzuncu kısımda ibâdet hayatından bahsedilir. Onuncu ve son kısımda ise Efendimizin âlem-i cemâle gidişinden, O'nun türbesini ziyaret âdâbından ve O'nun âhiretdeki yüce makâmından bahsedilir.
Bu eser, ilmî tarafıyla olduğu kadar tasnîf, uslûb ve muhtevâ bakımından da takdîre şâyândır. Tasnîfinin güzelliği, uslûbunun sâdeliği ve muhtevâsının zenginliği, esere İslâm dünyâsında büyük şöhret kazandırmış, üzerine şerhler, hâşiyeler yazılmış ve çokça istinsah edilmişdir.
Bu kıymetli eser ilk defa 16. asırda Türkçeye tercüme edilmişdir. "Meâlimü'l-Yakîn fî Sîreti Seyyidi'l-Mürselîn" isimli bu tercümenin sâhibi meşhûr şâirimiz Bâkî'dir. Sultânü'ş-Şuarâ lakabıyla anılan ve dîvân şiirinde zirve kabûl edilen Bâkî, aynı zamanda müderrislik yapmış bir âlim olduğu için devrin Sadrazamı Sokullu Mehmed Paşa tarafından bu işe teşvîk edilmişdir. Bâkî eseri birebir tercüme etmemiş, eser üzerinde bazı tasarruflarda bulunmuş, bazı eklemeler ve çıkarmalar yapmışdır ama bunlar eserin kıymetini düşürecek şeyler değildir. Bu tasarrufların hangi hususlarda ve hangi sebeblerle yapıldığını Ali Arslan'ın şu makâlesinden öğrenebilirsiniz.
Bâkî, bu tercümede akıcı bir dil ve sâde bir uslûb kullandığı için eser çok rağbet görmüşdür. Nitekim kütübhânelerimizde pek çok yazma nüshası vardır. Matbu nüshalara gelince, Arap harfleriyle üç defa tab' edilmiş olan eser, sonradan Latin harfleriyle de defalarca yayınlanmışdır. Ne var ki bu yayınların çoğunda, metin sâdeleştirilmiş, Bâkî'nin o enfes uslûbu kaybolmuşdur. Bâkî'nin kullandığı dil ve uslûb hakkında size bir fikir vermek için tercümenin aslından birkaç paragraf sunmak istiyorum :
Yahûdî tâifesi bu mekûle nesneden haber verdiklerinin vechi budur ki, onların içinde ulemâ çok idi. Kitablarında Resûlullah sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem Hazretlerinin geleceğini görmüşlerdi. İlm-i nucûmda behrelileri var idi, daima mukayyed idiler. Geldiği zamanı nucûm hesabıyla bulmuşlardı. Zira Resûlüllah sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem Hazretlerinin vilâdetine nucûm içinde kavî delil var idi. Ehline ma'lûm idi.
***
Künye deyü şol isme dirler ki evvelinde eb yâhud üm ve yâhud ibn lafızları ola. Mesela bir kimse fulânın babası dimekle meşhûr olsa ol lafız ânın künyesi olur. Tâife-i Arabda âdet budur ki bir oğlan vucûda geldiği gibi ona bir isim ve bir künye korlar. Mesela adın Abdurrahmân ve künyesin Ebû Bekir korlar. Bundan garazları atalık mertebesine irsün deyü yümn tutmaktır. Bazı kimse ismiyle meşhûr olur ve bazı kimse künyesiyle meşhûr olur. Nitekim Ebu Bekir Hazretlerinin ism-i şerîfleri Abdurrahmân'dır ve lâkin kendi künyeleriyle meşhûr olmuşdur.
***
Hâtûn tâifesine bu fazl ve şeref yeter ki Resûlullah sallallâhü aleyhi ve sellem Hazretlerine cümleden evvel îmân getirmek onlara müyesser oldu. Peygamberimiz aleyhi's-salâtü ve's-selâm Hazretlerinin dâima rızâ-i şerîfini gözedüp, kemâl-i meyl ve muhabbet üzere olduğu içün Hakk Teâlâ Hazretleri Hatîce radıyallâhü teâlâ anhâya bu saâdeti erzân buyurdu.
Görüldüğü gibi Bâkî'nin bu eserde kullandığı dil, şiirlerinde kullandığı dilden çok farklıdır ve bugün dahi pek çoğumuzun anlayabileceği bir dildir.
Eser 60'lı yıllarda Necip Fâzıl'ın tercümesiyle Gönül Nimetleri başlığıyla, 70'li yıllarda İhsan Üzüngüngör'ün tercümesiyle Mevâhib-i Ledünniyye başlığıyla, 2015 yılında yine aynı başlıkla Divân Yayınları tarafından, son yıllarda da İlâhî Rahmet başlığıyla Hisar Yayınları tarafından yayınlanmışdır. Bunların bazıları bugün için satışda değilse de ikinci el kitap satan sitelerden temin edilebilir. Arap harfli Türkçe metinleri okuyabilenler, eserin 1313 tarihli matbu nüshasına şu bağlantıdan ulaşabilirler.
Resûl-i Ekrem Efendimizi tanımak, O'nun yüce vasıflarını öğrenmek ve O'nun güzel ahlâkına âşinâ olmak isteyenlere bu eseri harâretle tavsiye ederim.