23 Temmuz 2024 tarihinde yayınlanmıştır.
Çöl veya tarla gibi boş bir yerdeyim. Derken çok büyük çınar misali bir ağaç beliriyor. "Allah, Allah! Bu da nerden çıktı!" diye ağaca bakarken, birden ağaçta bir parıltı, bir cisim, bir vücut beliriyor ve ağaçtan bir şey alıp, benim önüme süzülüp geliyor. Rüyamda korkuyorum, ne yapacağımı bilemiyorum. Derken o parlak vücut bana doğru bir şey uzatıyor ve "Korkma al" diyor. Bir defa söylüyor, fakat çok net ve kesin. Daha çok korkuyorum ve bana uzattığı şeye bakıyorum. Göremiyorum, zîrâ o an gözüme ayna tutulmuş gibi dayanılmaz, dehşetli bir parlama geliyor. Ve uykudan gözüm kamaşarak veya gözüm kamaştığı için uyanıyorum. Yataktan fırladım, kalktım. "Allah, Allah" diyerek. İlona tabii kalktı ve "Herhalde son zamanlarda okuduğun bu nevi kitapların tesiriyledir" dedi. "Herhalde öyledir" dedim ama pek rahatsız, pek karışık bir haldeydim. Sabah 8:30-9:00. O vakte kadar hayatımda rüya tabiri yaptırmadım ve böyle şeyleri de hurâfe olarak kabullenirdim. Derken aklıma Amerika'dan da tanıdığım, beni seven, Halvetî Cerrâhî Şeyhi Muzaffer Efendi'nin Sahaflar'daki dükkanına gitmek geldi ve saat 10'da oradaydım o sabah. Daha kapıyı açıp girer girmez Muzaffer Efendi "Gel bakalım, anlat şu rüyânı" deyince şaşırıp donup kaldım. Dükkan pek kalabalıktı. Usulca anlattım. Dinledi. Etrafa dönüp "Bakın, sizler de dinleyin, böyle hayırlı rüya az bulunur" deyip bana bir kere de hâzirûn için tekrarlattı ve "Yapmak istediğin, cüret edemediğin bir şey var, onu yap, emr-i ilâhî budur. Emrediyorlar sana, yap" dedi. 2-3 senelik araştırmam sona gelmişti artık.İşte Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretlerinin bu tabîriyle projesini hayâta geçiren Erol Akyavaş, birbirinden değerli pek çok eser ortaya çıkardı. Hallâc-ı Mansûr, Fîhi Mâ Fîh, Miraçnâme, Kimyâ-i Saâdet ve Kerbelâ bunlardan birkaçıdır.