18 Temmuz 2023 tarihinde yayınlanmıştır.
Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri anlatmışlardı :
Şeytan gitmiş bir adamın kapısına, tak tak, hava soğukmuş, "Bu gece soğuk, beni evine alsana" demiş. Adam kovmuş Şeytan'ı. Bilmiyor onu, insan zannediyor. O da gelmiş bir kocakarıya, demiş ki, "Vâlide, ben sokakda kaldım" demiş, "beni içeri alır mısın?". "Gel evlâdım" demiş. Kadın bilmiyor Şeytan olduğunu. Girmiş içeri yatmış Şeytan orada. Sabahleyin demiş ki, "Sen fukarâsın" demiş, "ateşin yok, kömürün yok, yorganın yok, yatağın yok" demiş. Eee? "Ben şimdi bir eşek olacağım, bende bazı marifetler var" demiş. "Bir eşek olacağım, beni götür pazara, fakat herkese verme, ben kime ver dersem ona sat beni" demiş kocakarıya. "E peki nasıl olacak" demiş, "olur mu böyle şey". "Olur" demiş Şeytan bir silkinmiş, bir eşek olmuş ama görmeğe değer. Fıkır fıkır bir hayvan. Yerinde duramıyor. Kadın almış onu, götürmüş pazara. Herkes koşmuşlar, almak istiyorlar.
O devirde vesâit olmadığı için ekserî halk eşeklere biniyorlar, beygire binen az. Meselâ buradan çarşıya giden bir esnaf eşekle gidip geliyor çarşıya. Yahud seyislerin atlarına biniyorlar. O devirde veseâit yok.
Geliyorlar, almak istiyorlar eşeği filan, "Satma, satma", eşek konuşuyor, "satma beni, satma" derken, "işte geliyor" demiş. O evine misâfir gitmek istediği zenginmiş o, o gelmiş almaya. "Buna sat" demiş. "Dur üzerine bineyim şunun bakayım" demiş adam. Bir binmiş, böyle gidiyor, tıkır tıkır tıkır. Adam bayılmış eşeğe. "Ne istiyorsun teyze?". "Yirmi altın". "Eşek yirmi altın yapar mı?" demiş adam. "Bu yapar, istersen al" demiş kadın. Vermiş yirmiyi almış eşeği. O gün de Hıdrellez günüymüş. Demiş, "Bir Kağıthâne yapayım bununla, herkes görsün beni Kağıyhâne'de".
Buradan bir açılmışlar, nasıl gidiyor biliyor musun? Bütün millet bakıyor. Tıkır tıkır tıkır tıkır tıkır tıkır doğru Kağıthâne'ye. Gitmişler, herkes başında eşeğin, bakıyorlar ediyorlar filan. Demiş, "Ben şuna biraz yem vereyim" demiş, yem bağlamış, yemiyor. "Acaba susadı mı hayvan?" demiş. Orada çeşme var, maslak, açık su akıyor böyle delikden. Oraya götürmüş, su içirmek için. Eşek lüp diye içeri girmiş, maslağın içine. Şimdi bağırıyor adam, "Eşek maslağa kaçdııııı! Eşek maslağa kaçdıııı!" diye. Oradan böyle kulaklarını oynatıyor eşek, maslağın içinde. "Eşek maslağa kaçdııııı! Eşek maslağa kaçdıııı!" diye bağırınca herkes toplanmış. "Nerede eşek?". "Maslakda" diyor. O görüyor, doğru. Ama ötekiler görmüyor. Yakalamışlar haydi tımarhâneye. "Eşek nerede?", "Maslakda", ver odunu. "Eşek nerede?", "Maslakda", ver odunu. Sonra bir ahbâbı gitmiş ziyârete, "Ulan" demiş "eşek maslağa girer mi?", "vallâhi gird. Yirmi altın ödedim ben ona yâhu" demiş adam. "Girmişdir belki ama" demiş "böyle söylersen buradan ebediyyen çıkamazsın" demiş o arkadaşı. Sordukları vakitde, "Eşek maslağa girer mi de" demiş. Gelmiş doktor, söylemiş, "Eşek maslakda mı?" demiş, "Yok efendim" demiş, "bana öyle bir hâl geldiydi" demiş. "Hah, akıllandı" demişler, bırakmışlar.
Adam doğru Kağıthâne'ye, çeşmenin başına. Yine orada, kulaklarını oynatıyor. "Âh kâfir, ordasın ama söylesem tımarhâneye götürüyorlar.