Esrâr-ı İlâhîye Akıl Ermez

28 Temmuz 2023 tarihinde yayınlanmıştır.

Hikmet

Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri buyurdular ki :

Akıl her şeyi tartamaz. Bazı esrarı akıl kantarı tartmaya kalkarsa, kırılır. Aklın bulabildiği, bir mertebeye kadardır. Bazı esrâra akıl ermez, kâfî değildir. Çünkü akıl aldanabilir. Durgun suyun içine bir sopa soksak, sopa kırık görünür.Bunu hiç görmeyen bir adama yapılsa bu iş, sopanın kırık olduğuna kâil olur. Akıl aldanır yani. 

Gene akılla ölçecek olsak, karpuzun büyük ağaçlarda olması, cevizin de küçük fidanlarda olması lâzım gelir, akılla olsa. Değil mi? Ağaç kocaman ama meyvası bu kadar. Kıl kadar bir fide, ucunda yirmi okka karpuz bağlı. 

Bektâşinin birisi, demiş, "Yâ Rabbi ne acâib işlerin var" demiş. Karpuz tarlasının kenarında oturmuş, tepesinde de ceviz ağacı var. Demiş, "Ne akla muhâlif işlerin var. Bu koca karpuzun bu ağaçda olması lâzım gelir. Bu ağaçdaki ufak meyvaların da fidanın ucunda olması lâzım gelirken, sen ne yapdın, büyük karpuzu bir incecik fidana bağladın, koca ağaca da ufacık cevizi koydun" dedi. Dedi ama, söz bitmeden yukarıdan aşağı bir ceviz düşdü, Bektâşinin kafasına, trak böyle. Başına düşünce dedi ki, "Estağfirullah Yâ Rabbi, eğer sen bu karpuzu bu ağacın üstünde yaratsaydın, karpuz benim başıma düşseydi beni helâk ederdi. Her şeyin yerli yerine" dedi.

Gene bir gün bilmiyorum burada var mı, tahta kurusu vardır, elinle vurdu böyle Bektâşi ensesine, tahta kurusu ezildi, kokladı pis bir koku. "Yâ Rabbi, bunu yaratdın kokusunu hiç koklamadın mı?" dedi. Dedi ama Bektaşinin ensesinde bir çıban çıkdı. Doktorlara gitdi, tabiblere gitdi, dolaşdı, dolaşdı ve nihayet helâkine sebeb olacak. Yara bir türlü iyi olmadı, ne yapdıysa azdı. Sonra dedi ki ona bir ârif-i billah adam, Allah'ı bilen, Allah'ı bulan, Allah'la olan adam dedi ki ona, "Sen yedi tâne tahta kurusu alacaksın, onları yutacaksın. Yedi tânesini de ezeceksin, çıbanın üstüne koyacaksın. O vakit, geçecek" dedi. "Ve ağzına atacaksın, çiğneyeceksin böyle". Ve Bektâşi mecbûr oldu yapmaya ve yapdı ve yarası iyi oldu. 

Günlerden bir gün bir gemiye binmişdi, büyük bir fırtına çıkdı, gemi batacak. Herkes duâ ediyor, bağırıyor, çağırıyor. 

İnsanlar dâimâ böyledir, sıkıntıya düşdükleri vakit Allah'ı çağırırlar. Bazı münâfıklar sıkıntıya geldi mi Allah der, refaha çıkdı mı Allah'ı unutur. Allah da bunları Sûre-i Lokman'da zemmediyor zâten. Beni inkâr edeni denize bırakın, denizde dağlar gibi dalgalar gelmeye başladı mı beni bulacakdır, fakat karaya çıkdı mı inkâr eder" diyor Cenâb-ı Hakk. İnsan Allah'ı hem râhatda hem zahmetde her ânda anmalıdır. Benim müntesib olduğum pîr der ki duâsında, "Yâ Rabbi beni dar zamanda Allah diyenlerden etme yâ Rabbi" diyor.

Evet, denize çıkdı, başladı dalgalar vurmaya. Bütün herkes Allah'ı çağırıyor, ihlâsen böyle, "Allah Yâ Rabbi bizi kurtar bu felâketden". Bektâşi hiç ses çıkarmıyor, bir cigara yakmış, çubuğunu takmış içiyor cigarasını. Dediler "Baba, sen de duâ etsene". "Etmem" dedi. "Neden?" dediler. "Bir kere işine karışdım, bana tahta kurusu yedirdi" dedi, "onun için onun işine karışmıyorum ben" dedi. 

Onun için, Allah ne yaratdıysa kâinâtda, hepsinin sebeb-i hilkati vardır, hepsinde bir esrar vardır. Görmeye göz gerekdir. Görenedir görene! Köre nedir köre ne! 

www.muzafferozak.com

Listeye geri dön