Evliya Çelebi'de İmam Hüseyn ve Kerbelâ

8 Ekim 2016 tarihinde yayınlanmıştır.

Muharrem

Hudûd-ı Deşt-i Şehîd-i Kerbelâ-yı Pür-belâyı Beyân Eder

Andan çöl ü çölistân ve berr ü beyâbân-ı Deşt-i Kerbelâ-yı pür-belâ sahrâsı içre niçe yüz aded kıbâb-ı âlîler içre Sahâbe-i kirâm ve Muhâcirîn ve Ensâr ve Erbâb-ı Soffa'dan ulu sultânlar cümle bu Kerbelâ'da İmâm Hüseyin uğuruna şehîd olup niçesinin üzerlerinde Sultân Adud nâm pâdişâhın mâlıyla binâ olunmuş kubbeler içre medfûnlardır ve niçe yüz bin kıbâblarının kapuları üzre ve mermer sandûkaları üzre ve seng-i mezârlarında târîhleri vardır. Ammâ tahrîri mümkin olmayup niçe yüz bin kıbâbların görüp ve niçe kubbelere girüp kimine bir Yâsîn-i şerîf ve birer Fâtiha-i Ümmü'l- Kitâb tilâvet edüp ubûr etdik. Bu Deşt-i Kerbelâ'da hâlâ benî Âdem sâkin değildir. Hemân bir deşt-i hâmûndur kim on beş menzilde çöl ile Mekke ve Medîne'ye varılır. Kubbe kubbe niçe bin ziyâretgâh vardır ve hâlâ şehîdân-ı Deşt-i Kerbelâ'nın hûnları türâb u rimâl üzre bin yıldan berü râygândır kim hûn-ı şehîdân ile mülammâ‘ olmuş bir Kerbelâ-yı pür-belâdır. Hikmet-i Hudâ. 


Der Beyân-ı Kelb-i Kerbelâ 


Bu sahrâyı gören deryâ zannider, talattum-ı bahr gibi şa‘şa‘a verüp temevvüc eder. Bi-emri Hudâ bu sahrâda İmâm Hüseyin ile Yezîd askeri ceng edüp Yezîdîlerin kelbleri şühedâ kanın yeyüp serâsime olup deşt-i hâmûna düşerler. İlâ hâze'l-ân ol kelblerin eblehlerinden bu Kerbelâ'da kalup deryâ gibi çölü görüp sudur deyü seğirderek varır, görse kim su değil. Andan bir yere dahi seğirdirler. İlâ mâşâallah kavm-i Yezîdî'nin kelbleri bu Kerbelâ'da böyle seğirdüp gezmededirler. Hatta bir âdem bî-meze boş yelenlik edüp gezse efvâh-ı nâsda darb-ı mesel olmuşdur kim "Behey âdem Kerbelâ kancığı gibi boş yire bî-fâ’ide yelek yelek ne gezersin, bir ser-i kârda olsana" derler.


Temâşâ-yı Sahrâ-yı Kerbelâ

Sam yeli dahi çok olur. Bu çölde 6 sâ‘at ılgar ile gidüp, Evsâf-ı kasaba-i Hazret-i İmâm Hüseyin Bağdâd'dan ara yatıda bu rabtaya gelinir ammâ bizler âheste âheste geldik. Bu kasaba Necef hâkinde ve Kerbelâ sahrâsında Mekke türâbında (---) (---) (---) (---) kenârında (---) nahlistân-ı gülistân ve bâğ u bostânlı cümle (---) aded hâne-i âbâdânlı kasaba-i ma‘mûrdur. Câmi‘i ve medrese ve imâreti vardır kim cemî‘i ehl-i züvvâra ni‘meti mebzûldür. Ve hânları ve hammâmı ve üç yüz mikdârı dekâkînleri ve mesîregâhları vardır. Gerçi her mülûk u selâtîn bu İmâm Hüseyin şehrin imâr etmişlerdir. Ammâ ibtidâ bânîsi halîfe-i Bağdâd'dan Sultân Adud binâsıdır. İlâ hâze'l-ân Acem şâhlarından niçe yüz bin tümen mâl-ı nezerât gelüp ve niçe bin âdem mâlın İmâm Hüseyin'e vasiyyet edüp merhûm oldukda diyâr-ı Acem'den vücûdun getirüp civâr-ı İmâm Hüseyin'de defn edüp mâllarıyla bu şehir âbâdân olmadadır. Hâlâ bu hayrâtın nâzır-ı nuzzârı Bağdâd mollalarıdır. Deşt-i Acem'de iken nâzırı bizzât şâh-ı Acem'dir. Zîrâ cemî‘i kavm-i Acem Ka‘be'ye gidüp gelirken bu İmâm Hüseyin'i ziyâret ederler. Niçe bini hemân "İmâm Hüseyn'i ziyâret edüp bir hacc etdim" deyüp vilâyetine gider... 


Evsâf-ı Ziyâretgâh-ı Menâkıb-ı Sıbtu's-sa‘îd ve Seyyidü'ş-şehîd Hazret-i İmâm Hüseyin b. Alî b. Ebî Tâlib radıyallahu anh 

Vâlidesi Hazret-i Fâtımatü'z-Zehrâ binti Hazret-i Muhammedü'l-Mustafâ'dır kim Hazret-i Resûl-i Kibriyâ İmâm Hasan'ın ve Hazret-i İmâm Hüseyn'in dedesidir. Ve Hazret-i Fâtıma'nın İmâm Hasan ve İmâm Hüseyn ciğer köşeleridir. 

Hasan'la Hüseyn'dir iki hümâ 
Radıyallahu te‘âlâ anhümâ 

Be-kavl-i müverrihîn-i siyer-i Nebî, hicret-i Nebeviyye'den dörd sene evvel Uhud Gazâsı'nda Hazret-i Hamza-i bâ-safâ şehîd olduğu gün Hazret-i İmâm Hüseyin (---) şehrinde vücûda gelüp Hazret-i Risâlet-penâh Hamza-i bâ-safânın kasâvetin def‘ etdiler. Ol ân Cibril-i Emîn nâzil olup sûre-i (---) (---) (---) (---) âyetin getirüp hamr harâm oldu. Ve yevm-i mezbûrda Ümmü Seleme nâm hâtûn kırk dörd yaşında iken firâş-ı Resûlullah ile müşerref oldu. Ve mâh-ı mezbûrda Hazret-i Ömer'in kızı Hafsa'yı ve Zeyneb binti Huzeyme Hazret-i Resûl izdivâclarına indirâc edüp İmâm Hüseyin'i Hafsa Ana beslerdi. Ve İmâm Hasan'ı Zeyneb Ana beslerdi. Âhirü'l-emr Âl-i Emeviyyûn'dan Yezîd b. Mu‘âviye ibn Süfyân derdinden İmâm Hasan hüsn-i rızâsıyla hilâfeti kabûl etmeyüp Medîne'de uzlet-nişîn iken hâtûnu İmâm Hasan'a zehir verüp şehîd olup Medîne-i Münevvere'de Cebbâne-i Baki‘ içre Hazret-i Abbâs cenbinde İmâm Hasan medfûndur. Andan İmâm Hüseyin dahi Yezîd b. Mu‘âviye tasallutundan terk-i vatan-ı asliyye edüp Kûfe şehrine cümle ehl u ıyâliyle ve yetmiş bin sahâbe-i kirâm ile hicret edüp kâh Bağdâd'da ve kâhîce şehr-i Haleb'de ve kâh Vâsıt şehrinde ve Basra'da sâkin olurdu. Ammâ cümle kavm-i Irâk ve cemî‘i kavm-i Acem ve cümle ehl-i Medâyin ü Arab-ı Urbân, Hazret-i Resûl ve Hazret-i Alî hatırıyçün İmâm Hüseyin'den bî‘at edüp Yezîd'den bî‘at etmediklerinden Yezîd müte’ellim olup ammâ Hüseyin'i tecdîd-i bî‘at idesin deyü Şâm'a da‘vet eyledi. İmâm Hüseyin dahi "Ben târik-i dünyâyım, bana hilâfet ü bî‘at lâzım değildir. Bir köşe-i vahdetde şehr-i Kûfe içre halkdan fâriğ bir merdim" deyü Yezîd'e nâme gönderdi. Hemân Yezîd-i bî-mezîd Şâm diyârından ve Şâm-ı Tarablus dârlarından niçe bin kavm-i Dürzî ve Tımânî, Yezîdî, Hubârî ve aklı ve kızıllı Mervânî ve Hurûfî ve Nusayrî ve Türbedî ve Püsanî ve Zeydânî ve Zibânî ve Şehbâzî ve Kelbânî kavimlerin başına cem‘ etdi. Kürdistân'dan ve Sincârî ve Haltî ve Çekvânî ve Celüvî ve Bapırı ve Zıbarı ve kavm-i Dasni ve Cerdefilî ve'l-hâsıl yüz bin mikdârı Yezîdî asker cem‘ edüp Ubeydullah b. Ziyâd b. Ömer nâm abdullahı serdâr edüp Şâm'dan Irâk üzre gitmede. Hazret-i İmâm Hüseyn tarafında da elli yedi bin sahâbe-i kirâm ve gayrı tâbi‘în hemân cümle cüyûş-ı benâm Deşt-i Kerbelâ'da cem‘ oldular. Ol asırda Kerbelâ'nın bir âb-ı hayât sulu yerinde cenge âmâde olup kavm-i Yezîdîler susuz yerde kaldılar. Ammâ ceng germâ-germ olunca İmâm Hüseyin askeri yan vire vire sulu yerler kavm-i Yezîd'e kaldı. Çöl ü çölistân yerler İmâm Hüseyin askerine kalup kavm-i Yezîdî İmâm Hüseyin askerin ortaya aldılar. Hikmet-i Hudâ günden güne Yezîdî gâlib olup Hüseynî mağlûb oldular. Netîce-i kelâm bu hâdise-i Kûfe niçe Hadîka'larda ve siyer-i tevârîhlerde mastûrdur. Tafsîli lâzım değildir. Âhirü'l-emr sene 61 târîhinin yevm-i Âşûrasında İmâm Hüseyin askeri cümle Kerbelâ'da şehîd olup İmâm Hüseyin giriftâr olup müddet-i ömrü 56 seneye bâliğ iken (---) (---) (---) bî-dîn şehîd edüp re’s-i şerîfin kat‘ etdi. Ve dahi İmâm Hüseyn'in iki evlâdı ve dörd nefer bürâderleri ve bir karındaşı evlâdı ve beş aded ammîsi evlâdları cümle şehîd olup re’s-i şerîfleri kat‘ olundu....

Ana âline ve's-selâm olsun 
Yerleri Ravza-i Selâm olsun 

Dâyim ez Hak selâm-ı Rıdvâneş 
Bâd ber Ehl-i Beyt yârâneş 


Cümle şehîdân-ı Deşt-i Kerbelâ'nın re’s-i şerîflerin Şâm'a Yezîd'e götürmede ammâ beri tarafda muhibb-i hânedân olanlar İmâm Hüseyn'in ve cümle evlâdlarını ve ammîzâdelerini ve gayrı Ashâb-ı güzîni sünnet-i Resûl üzre Deşt-i Kerbelâ'da defn etdiler. Ve niçe bin âşıkân gen yakadan İmâm Hüseyin'in ve gayrı şühedâların kabr-i münevverlerin gözedirlerdi. Ba‘dehû cümle ser-i sa‘âdetler Şâm-ı dârü's-selâmda Yezîd'e vardıkda müjde etdiler. Meğer ol mahalde hammâmda imiş. Hemân ferâhından peştemâlsız uryânen hammâmdan taşra çıkup şallak u mallak İmâm Hüseyin başını temâşâya çıkdıkda bi-emrillahi Ta‘âlâ İmâm Hüseyin'in başı cıdâ üstünden gâib olur. Hemân Yezîd "Hay siz beni müsahhariyyâta alup İmâm Hüseyin başı geldi deyü bana kizb edüp beni uryân hammâmdan çıkarup halka melâlet edersiz" deyü esbâbın giyüp cümle Şâm'da olan askerin atlandırup Hazret-i Hüseyin'in ser-i sa‘âdetin getirenlerin cümlesin kılıçdan geçirüp Kerbelâ'dan on günde cümle kelleler Şâm'a girdi ve Azîzü'ntikâm Allah on günde cümle kelleleri getirenleri yine Yezîd fermânıyla kılıçdan geçirdüp hûn-ı Hüseyn'i ve gayrı şehîdânın hûnların Kerbelâ'da dökenlerin hûnları da derûn-ı Şâm'da Yezîd hammâmı semtinde dökülüp hûn-ı Yezîdî Şâm içre seyl-i revân olduğu muhakkakdır. Ertesi gün Hazret-i Hüseyin'in ser-i sa‘âdetin bir dîvâr üzre üzerine nûr yağdığından bulup Yezîd'e getirdiler. Secde-i şükr edüp kelle-i İmâm'ı getireni bir sâ‘at tahtında oturdup ba‘dehû kendüsü tahtnişîn olup eydür : "Elhamdülillah henüz müstakil pâdişâh-ı Emeviyyûn oldum. Tiz Kostantin üzre seferim vardır." deyü tedârik-i sefere mukayyed oldu ve yedi günden Hazret-i İmâm Hüseyn'in ser-i sa‘âdetin cıdâ üzre götürdüp teferrücgâh u sayd u şikâre giderdi. Sekizinci gün İmâm Hüseyin'in ser-i sa‘âdetin ılgar ile Mısır'a gönderdi. Zîrâ ahâlî-i Mısır'ın ekserî Hazret-i İmâm'dan bî‘at edüp Yezîd'den bî‘at etmemişlerdi. Ve ehl-i Gazze'nin çoğu dahi Yezîd'den bî‘at etmemişlerdi. Bî‘at etmeyenlere rağmen re’s-i İmâm Hüseyn'i Yezîd Mısır'a gönderüp derûnı Mısır'da Sultân Hasan Câmi‘i zemîninde bırağup birkaç gün pâymâl-i rimâl yatırken ba‘zı Yezîdîler re’s-i şerîfe püşt-i pâ ururlar idi. Hâlâ Mısr-ı Kâhire fellahının ve Hazrî kavminin bir ayakları tulum gibi şişmişdir, görenlere nihân değildir. Ba‘dehû bir hâtûn-ı mu‘tekıde evlâdının başın bir hâl ile kesüp İmâm Hüseyin'in başı yerine koyup İmâm'ın başın hânesinde müşk ü amber-i hâm ile perverde edüp hıfz eder. Bir rivâyetde mezkûr hâtûn bir melike-i mün‘ime imiş. Yezîdîlere yetmiş bin altun verüp yine Şâm'da Yezîd'in izniyle ser-i sa‘âdet-i İmâm Hüseyin'i alup Mısır-ı cedîdin ta vasatında Kasr-ı Müsâfirîn nâm mahalde defn eder. Ba‘de'l-inkırâz-ı Emeviyyûn Âl-i Abbâsiyân'dan el-Mustansır Billah Mısır'da hâkim iken re’s-i şerîf üzre bir kubbe-i müfîd ü muhtasar inşâ edüp Meşhed-i İmâm Hüseyn nâm ider. Ba‘dehû sene 240 târîhinde el-Melikü's-Sâlih Necmeddîn-i Âl-i Eyyûb bir câmi‘ ü imâret ve bir kubbe-i azîm binâ edüp hâlâ derûn-ı Mısır'da Hân Halîl kurbünde Meşhed-i İmâm Hüseyn nâmıyla meşhûr-ı âfâk ziyâretgâh-ı erbâb-ı müştâkdır. Sene 1091 târîhinde Vâlî-i Mısır Abdurrahmân Paşa muhibb-i Hânedân olmağile bir kise guruş masrûf edüp yevm-i Âşûra'da şehîd olmağile İmâm Hüseyin ol leyle-i mübârekde Abdurrahmân Paşa bir mevlûd-i şerîf etdirmişdir. Re’s-i İmâm Hüseyin şehr-i Mısr'a geleli olmamışdır, tâ sabâha dek cemî‘i çârsû-yı bâzârlar küşâde olup cemî‘i minâreler ve şâhrâh dükkânlar niçe kerre yüz bin kanâdîller ile çerâğân olup şehr-i Mısır arûs-ı ümm-i dünyâ oldu. Hâlâ bu hayrât-ı azîme hâliyetü'l-hâliye olup Abdurrahmân Paşa'dan bir hayrât-ı hasene kaldı. Hâlâ bu mevlûde ve re’s-i şerîf-i İmâm Hüseyn'e ehl-i Mısır gâyet i‘tibâr ederler ve ba‘zı ehl-i Mısır Bağdâd'a gidüp cesed-i şerîf-i İmâm Hüseyin'i ziyâret ederler. Hamd-i Hudâ bu abd-i ahkara Bağdâd'da üç kerre cesed-i şerîfin ve niçe yüz kerre Mısır'da re’s-i şerîfin ziyâret etmişiz.


Diyâr-ı Bağdâd'da Deşt-i Kerbelâ'da İmâm Hüseyin'in Meşhed-i Şerîfi İmâretin Beyân Eder
.......
.......
Ammâ devlet-i Emeviyye'de İmâm Hüseyin'i bir kimesne imâr etmeğe cür’et edemezlerdi. Ammâ devlet-i Abbâsiyân'da niçe hulefâlar ve el- Mütevekkil Alallah halîfe ve Hârûnu'r-Reşîd ve Adudu'd-devle ve niçe mülûk dahi tevsî‘ ü ta‘mîr ü termîm ederlerdi. Şimdiki eşkâl-i imâreti Timur Hân hayrâtıdır kim evc-i âsumâna kehkeşân-âsâ kad çekmiş bir kubbe-i münevverdir. Bâb-ı sa‘âdeti cânib-i (---) mekşûfdur ve atebe-i âlîsi ve süflîsi ve kapu kanatları ve halkaları ve kilidleri cümle sîm-i hâlisdendir ve derûn-ı kubbede ol kadar zî-kıymet mücevher altun ve gümüş kanâdîller ve âvîzeler var kim âdemin gözü hîrelenir. Zîrâ her biri birer pâdişâhlar ve vüzerâ vü vükelâ ve a‘yân u kibârın hayrâtlarıdır. Husûsen Acem şâhlarının kanâdîlleri ve şem‘dânları ve çerâğdânları ve gülâbdân u buhûrdânların hisâbın ve bunda medfûn olan mâl-ı Kârûn'un hisâbın Hudâ bilir. Ve kubbe-i nîlgûnun cânib-i erba‘asındaki revzenlerde olan camlar ve murakka‘ sadefkârî Arabî kapaklar ve cümle rûy-ı dîvârda olan cemî‘i seyyâhân-ı berr u bihârın ve erbâb-ı ma‘ârifin birer kıt‘a hüsn-i hatları ve gayrı âsârlarıyla zeyn olmuş rûy-ı dîvârdır. Bunda olan Kelâm-ı İzzetler ve niçe bin kıt‘a kütüb-i mu‘tebereler vardır kim bir âsitânede yokdur...


Sitâyiş-i Kabr-i Münevver-i Sandûka-i Hazret-i İmâm Hüseyin Radıyallahu Anh

Bu kubbenin tâ vasatında nûrun alâ nûr-ı pür-envâra müstağrak olup yeşil imâmesiyle bir mehâbet ü salâbet üzre medfûndur kim kabr-i şerîfine ibtidâ giren âdemin vücûduna bir ra‘şe ârız olup mebhût u hayrân olur ve müşk ü amber-i hâm râyihasından cemî‘i erbâb-ı züvvârın dimâğları mu‘attar olup cümle kesâfetden müberrâ olur. Gûyâ hâbdan bîdâr ve safâ-yı hâtırdan hüşyâr olur. Cümle ehl-i züvvâra bu râyiha-i pür-safâ bahşdır kim cümle erbâb-ı dilân bu hikmetin hayrânı ve bu ıtriyyât-ı tayyibenin şâdânı olur. Niçeler bu râyiha-i tayyibe içün cennet râyihasıdır derler, niçeler Hazret-i İmâm Hüseyin hayâtında verd-i ebyaz gibi kokardı, anın râyihasıdır derler. Muhassal-ı merâm âdem müşk ü amber-i hâm-ı hoş-bûdan sermest ü hayrân ve gûyâ bî-ser ü sâmân olur. Ve müstecâbü'd-da‘ve misilli olduğuna delîldir kim bir âdem ne kadar mağmûm u pür-gussa vü müte’ellim olup nutka mecâli olmasa bir kerre ziyâret edince cemî‘i gıll u gışdan ve gam u gussa ve evhâm-ı mühlikden ve vesvâs-ı düllîden ârî olup bir gûne inşirâh-ı sadr-ı zevk-i derûn hâsıl olup âdeme bir gûne cevelân u tab‘ u zekâvet hâsıl olur. Ve her kim emrâz-ı muhtelifeye mübtelâ olsa bu İmâm Hüseyin âsitânesine yedi gün müdâvemet edüp yüz sürse bi-emrillahi Ta‘âlâ rahm-i mâderden henüz müştakk olmuş gibi vücûdunda bir illet kalmayup zinde olur. Tâ bu mertebe dâru'ş-şifâ-yı kûy-ı yâr-ı Hüseyni'ş-şehîdi'r-rızâdır. Zîrâ ciğer-kûşe-i Aliyy-i Vefâ'dır ve nûr-ı çeşm-i Fâtımatü'z-Zehrâ'dır ve ser-çeşme-i Düvâzde İmâm'dır kim bu İmâm Hüseyn'in oğlu İmâm Zeynelâbidîn'dir, anın oğlu İmâm Muhammed Bâkır'dır, anın zâdesi İmâm Ca‘fer Sâdık'dır, anın ciğer-kûşesi İmâm Mûsâ Kâzım'dır, anın nûr-ı dîdesi İmâm Alî Rızâ'dır, anın ırk-ı tâhiri İmâm Muhammedü't-Takî'dir, anın sülâle-i pâki İmâm Alîyyü'n-Nakî'dir, anın ferzend-i ercümendi İmâm Hasanu'l-Askerî'dir, anın mahdûm-ı mükerremi İmâm Muhammedü'l- Mehdî'dir. Bu mezbûr dokuz aded imâmın cedd-i a‘lâsı İmâm Hüseyin'dir, karındaşı İmâm Hasan'dır ve pederleri İmâm Alî kerremallahu vechedir kim diyâr-ı Acem-i Horasân'da ve Belh [u] Buhârâ'da on iki imâm bunlardır ve İmâm Hüseyin ırkından vücûda gelen sâdât-ı kirâm makbûldür. Zîrâ ekseriyyâ şürefâların şecere-i huccetleri Hazret-i İmâm Hüseyin'e müntehîlerdir. İmâm Hasan'a azacık sâdât müntehî olurlar. Ve Hazret-i İmâm Alî ve İmâm Hasan ve İmâm Hüseyin Âl-i Âbâ'dırlar. Vesîletü'l-Müte‘abbidîn nâm kitâbda eyle tahrîr eder kim bir gün Hazret-i Risâlet-penâh, Hazret-i Alî ve Fâtımatü'z-Zehrâ ve Hasan ve Hüseyin'i bir abânın altına çeküp buyururlar: demişlerdir. Ve hatta İbn Abbâs'dan menkûldür Ve Hazret-i Resûl-i Hudâ Kur’ân-ı Azîm işâretiyle Hazret-i Alî hakkında bu âyet-i şerîfeyi tebşîr etmişlerdir. "E‘ûzü billahi Ta‘âla mine'ş-şeytân: cemî‘i müfessirîn müttefekun-aleyh olup Ehl-i Beyt'den murâd Penc-i Âl-i Abâ'dır kim Hazret-i Risâlet-penâh ve Hazret-i Alî ve Fâtıma ve Hasan ve Hüseyin mahsûs olmuşdur demişlerdir. Bâlâda Bağdâd ziyâretlerinde bu Âl-i Abâ hakkında cümle evsâflar mufassal tahrîr olunmuşdur, ana nazar oluna. Ancak bu mahalde bu kadarca ile iktifâ olundu. 

............
............

Rahmetullahı aleyhim ecma‘în ve kaddesenallahu bi sırrıhi'l-mübîn...
Listeye geri dön