1875 senesinde Selânik'de doğmuşdur. Meşhûr Türk kumandanı Gâzî Evrenos Bey'in torunlarındandır. Selânik Merkez Rüşdiyesi'nde orta, Mülkiye'nin İdâdî Kısmında lise öğrenimini tamamladı. Yüksek Kısım'dan da me'zûn oldukdan sonra Kasım 1894'de Dâhiliyye Nezâreti Mektûbî Kalemi'ne ta'yîn edilerek devlet hizmetine girdi. Nisan 1897'de İstanbul Şehremâneti Meclisi Başkâtib Muâvinliğine nakledildi. Eylül 1900'de Yıldız Sarayı Başmüsâhib Dâiresi 2. Kâtibliğine getirildi. Bir müddet sonra 1. Kâtibliğe ve Arapça Mütercimliğine kadar yükseldi. Bu görevi sırasında Sultan Abdülhamid Hân tarafından bazı eserlerin Arapçadan Türkçeye tercüme edilmesi görevi kendisine verilmiş ancak Sâmi Efendi'nin hangi eserleri tercüme ettiğini maalesef tesbit edemedik... Sultan Abdülhamid Hân'ın itimâdını kazanarak onun sır kâtibi olan Sâmi Efendi İkinci Meşrûtiyet'in ilânından sonra bu vazîfede kalamazdı bu sebeble hem vazîfeden hem de me'muriyetden ayrıldı. Bundan sonra herhangi bir resmî vazîfe almadı. Ceddi Gâzî Evrenos Bey'in vakıflarına âit işleri yürütmek için Yunanistan'a giderek vakfın mütevellîsi olarak uzun yıllar Yunanistan'da kaldı.
Bir ara çok ciddî mâlî sıkıntılar yaşadığı bir dönemde gördüğü bir rüyâ ile, hârikulâde bir şekilde ressamlık kâbiliyetine sâhip olmuşdur...Bu enteresan hâdiseyi bizzât kendisinden dinleyerek aktaran Muzaffer Efendi Hazretlerinin ses kaydını aşağıda bulacaksınız...
Sâmi Efendi, son derece iyi yetişmiş bir Osmanlı münevveridir...Târih ve edebiyat sahasında geniş bir mahfûzâtı vardı. Şâirliği yanında güzel sanatlardan da anlayan ve hem hattat hem de ressam olan Sâmi Efendi çok iyi derecede Arapça ve Farsça bilirdi, Fransızca'ya da âşinâ bulunuyordu...
Bu zât-ı akdes, meşhûr Fâtih Türbedârı Ahmed Amîş Efendi Hazretleri'nin bendesidir. Nihat Azamat Hocamızın beyânına göre Ahmed Amîş Efendi'nin biyografisini de ona borçluyuz. Bu biyografiye dâir metin Osman Nuri Ergin'in Abdülaziz Mecdî Efendi'nin Hayatı ve Şahsiyeti adıyla yayınladığı kitabında yer alan metin imiş. Amîş Efendi'nin mezar kitâbesindeki manzûme de Evrenoszâde'ye âittir ve bu manzûmenin son mısraı ile târih de düşürmüşdür...
Rûh-ı pâk-i mürşid-i yektâ cenâb-ı Ahmed’e
Sâye-i arş-ı İlâhîdir muallâ âşiyân
Matla-ı feyz-i velâyettir o kutbü’l-vâsılîn
Sırr-ı ferdiyet olurdu vech-i pâkinden ıyân
Râh-ı Şaban-ı Velî’de ekmel-i devrân olup
Ehl-i hâle kıble-i irfân idi birçok zaman
Âh kim yükseldi lâhût-i muhît-i vahdete
Oldu envâr-ı tecellî-i bekâda bî-nişân
Neşvebâr oldukça envâr-ı cemâli kalbime
Parlıyor pîşimde eşvâk-ı safâ-yı câvidân
Cezbe-i vahdetle Sâmî söyledim târîh-i tâm
Gitdi gülzâr-ı cemâle pîr-i efrâdı cihân*
* 1338 (sene-i hicrî)
RESSAMLIĞI
Mensûb olduğu Gâzî Evrenos hânedânı vakıflarının mütevellîsi olarak gittiği Yunanistan'da ressamlık kâbiliyeti zuhûr etmiş ve kralın sarayında bulunarak fevkalâde resimler yapmıştır. Bu fevkalâde hâdiseyi bizzat kendisinden dinleyen Muzaffer Efendi Hazretleri bir sohbetinde bu husûsiyetini bakın nasıl anlatıyor...
HASTALIĞI VE İRTİHÂLİ
Muzaffer Efendi Hazretlerinin ikinci mürşidi Ahmed Tâhir Efendi Hazretleri'nin meclislerinde de bulunan Evrensozâde Sâmi Efendi Hazretleri son yıllarında cilt kanseri gibi bir hastalığa mübtelâ olmuş. Yüzünde derin bir yara oluşmasına rağmen şikâyet ettiği duyulmamış, sorulduğunda "bu bana Rabbimin bir hediyesidir" dediğini fakîr bizzat Muzaffer Efendi Hazretlerinden işitmişdim...Muzaffer Efendi Hazretleri tedâvisi ile ilgilenmiş ancak takdîre ne çâre, 1953 senesinin Kadir Gecesi (9 Haziran 1953) Hakk'a yürümüş...Evlenmediğinden nesli devam etmemiştir. Kabr-i şerîfi Edirnekapı Emin Baba Bektâşî dergâhının yanındadır.
Kabr-i Şerîfindeki şâhidede "Evrenos Vakfı mütevellîsi Fâtih Türbedârı Amîş Efendi mürîdi fâzıl şâir ressâm Sâmi Evrenos Bey'in rûhuna fâtiha" yazıyor
Evrenoszâde Hazretleri'nin ma'nen bağlı bulundukları Kuşadalı İbrâhim Halvetî Hazretleri hakkında bir medhiyyesini teberrüken bu sayfaya kaydediyoruz :
Ey kubâb-ı ehadiyyetde nihân Kuşadalı
Bî-nişânlık sana bir şehper-i şân Kuşadalı
Bir hümâsın nice bin tâir-i kudsî peykin
Ey gönül kişverine sâye salan Kuşadalı
Meşrık-i nûr-i Alî'dir o cebîn-i pür-tâb
Şevket-i âl-i abâ şu'le-feşân Kuşadalı
Tâk-ı mihrâbını ebrûlarının kim görse
Kapanır secde-i ikrâra hemân Kuşadalı
Sermed-i devlet-i ferdiyyet ile sen oldun
Taht-ı irfâna Süleymân-ı zamân Kuşadalı
Görünür çeşmime Belkıs-ı Sabâ-yı ıtlak
Dâğ-ı aşkın olalı hâtem-i cân Kuşadalı
Zevk-i seyrân-ı müsemmâya dalar esmâdan
Şevk-ı tevhîdi cemâlinden alan Kuşadalı
Yükselir döne döne nûr-i "fenâfillâh"a
Mihr-i dîdârına pervâne olan Kuşadalı
Âşıkân şâm ü seher nağme-serâ-yı gülbenk
Evc-i rahmetden erip gûşe ezân Kuşadalı
Sardı hayret beni bâzâr-ı fenâda Sâmî
Bu ne âlem hem alan hem de satan Kuşadalı
Gerek yazımızın başında kaydettiğimiz Amîş Efendi için düşürdüğü târih, gerek aşağıya kaydettiğimiz Hattat Râkım hakkındaki târih manzûmesi, Evrenoszâde Sâmi Efendi'nin târih düşürme husûsunda hem merâkı ve hem de büyük bir kâbiliyeti olduğunu gösteriyor.
Hüve'l-mu'în
Senedü'l-hattâtîn Mustafa Râkım Efendi Hazretlerinin târih-i irtihâlleri
Mustafa Râkım Efendi göçdü âh
Sardı ufku zulmet-i hüzn ü keder
Cevher-i câna bedeldir şübhesiz
O büyük elden çıkan her bir eser
Encüm-efşândır o parlak levhalar
Nûr alır feyz-i celîsinden nazar
Yazdı SâmÎ fevtine târih-i tâmm
Uçdu Râkım tek gelen sâhib-hüner
Bu manzûme Süheyl Ünver tarafından "9 Safer 1362 (10 Şubat 1943) tarihinde yazılan şiirden birkaç beyit" açıklamasıyla kaydedilmişdir...
MUZAFFER EFENDİ VE EVRENOSZÂDE SÂMİ EFENDİ
Muzaffer Efendi
Muzaffer Efendi Hazretleri ikinci mürşidim dediği Ahmed Tâhir Efendi'ye intisâb edince, Sâmi Efendi ile de tanışmış olur. Ahmed Tâhir Efendi'nin bulunduğu birçok meclisde pîrdeşi Sâmi Efendi de bulunmaktadır. O yıllarda, Muzaffer Efendi Hazretleri her ikisine de hizmet ederek feyz alan genç bir bendedir. 1981 senesinde kaleme aldığı otobiyografisinde Muzaffer Efendi Hazretleri, kendisine "hırka-i tarîk"i Sâmi Efendi'nin giydirdiğini şu şekilde anlatıyor :
"Bu arada Efendimin arkadaşı olan ve aynı tarîka bağlı Evrenoszâde Sâmî Bey ile tanıştım. Bana tarîkat hırkasını giydiren O'dur. Bu merâsimde, usûlü pek bilmediğimden itirâz ederek 'Efendim, sizin gibi bir zâta nasıl kıyâfetimi tutturabilirim' dedimse de 'sen şimdi bunun ma'nâsını kavrayamazsın' deyip tarîkat hırkasını giydirdiler"
Muzaffer Efendi Hazretlerinin "mürşid-i tevhîdim" diye vasf ettiği bu büyük velînin Kadir Gecesi Hakk'a yürüdüğünü de yine Muzaffer Efendi'den öğreniyoruz... Evrenoszâde Sami Efendi, Kuşadalı İbrâhim Halvetî Hazretlerinin 18 mektubunu istinsah ederek pek sevdiği Muzaffer Efendi Hazretlerine yâdigâr bırakmışdır. Efendi Hazretleri'nin şahsî kütüphânesindeki bu mektupların mikrofilmleri Süheyl Ünver'in Tıp Tarihi Enstitüsündeki arşivinde bulunmaktadır. Bu mektuplar diğer birçok mektuplarla birlikte 1982 yılında yayınlanmışdır...(Yaşar Nuri Öztürk, Kuşadalı İbrahim Halvetî)
BİR MENKIBE
Muzaffer Efendi Hazretleri, Sâmi Efendi'nin vefâtından yıllar sonra, bir bayram günü yolda yürürken, O'nun karşıdan yürüyerek geldiğini görür. Yaklaşınca Sâmi Efendi bir bulut gibi uçarak kaybolur. O gece Muzaffer Efendi'nin rüyâsında Sâmi Efendi zuhûr ederek, mütebessim bir şekilde, "Muzaffer! sen bizi ölü mü zannediyorsun!" dediğini Efendi Hazretleri anlatmışlardı...