3 Kasım 2018 tarihinde yayınlanmıştır.
NUTK-İ ŞERÎF
ve
ÎZÂHI
Ey gönül bezm-i ezel va'dini gel eyle vefâ
Tâ ebed gülşen-i Hakk'da bulasın zevk u safâ
Bezm-i ezelde "belâ" diyerek Cenâb-ı Hakk'ın ulûhiyyetini ve vahdâniyettini kabûl eden insana yakışan, bu dünyâ hayâtında ahdine vefâkâr olup Cenâb-ı Hakk'ın emirlerine uymak ve yasaklarından kaçınmakdır. Ezeldeki ahdine vefâkâr olanları içinde ebediyyen kalarak zevk u safâ sürecekleri cennetler beklemekdedir.
Geçerek perde-i âmâl-i sivâ zulmetini
Her metâlibden mu'allâ sana "Allah kefâ"
Allah kuluna yakın, kul Hakk'a uzakdır. İnsanın nefsânî arzuları ve mâsivâ alâkaları, kendisi ile Allah arasında perde olmuşdur. Kim bu perdeleri ortadan kaldırırsa, her zerreden Hakk'ın zâhir olduğunu görür. Niyâzî Mısrî Hazretlerinin "Hakk'dan ayan bir nesne yok gözsüzlere pünhân imiş" sözünün hikmeti de budur.
Sabr u şükr u zikr u fikr ile olup tâlib-i Hakk
Böyle oldular olanlar evliyâ vü hulefâ
Hakk'a yaklaşmanın yolu, sabır, şükür, zikir ve tefekkür iledir. Sabır, nefs ile mücâhede yolunda çekilen zahmetler ve başa gelen belâlar için lâzımdır. Şükür, Cenâb-ı Hakk'a kul olma şerefinin şükrünü îfâ etmek ve Hakk'ın verdiği bütün nimetlere teşekkür için lâzımdır. Zikir, insanın her hâl ve şartda, Hakk'ın kendisini gördüğünü hattâ kalbinden geçenleri dahî bildiğini idrâk etmekdir. Tefekkür ise kâinâta nazar ederek cümle mahlûkât üzerinde Hakk'ın kudretini ve san'atını müşâhede etmekdir. Hakk'a kurbiyyet eden evliyâullah hazerâtı, hep bu yolla kurbiyyet etmişlerdir.
Kurb-i Yezdân'a sefer refref-i esmâ iledir
Vuslata nâil olan oldu hakîkat şerefâ
Hakk'a kurbiyyet Hakk'ın isimleri ile olur. Bu hakîkate işâret olmak üzere "Esmâdan müsemmâya gidilir" denilmişdir. Sâlik, Hakk yolundaki yolculuğunda her bir merhaleyi belli bir esmâ ile kat eder. Vuslata erişmek için isimleri tamamlamak lâzımdır.
Beyt-i Zât râhında dâm-ı nefse düşvâr olma gel
Kaldılar tezvîr-i şeytân sâhasında zu'afâ
Hakk'a giden yolda nefsin tuzakları da pek çokdur. Nice yolcular bu tuzaklara düşmüşler ve yolculuklarını tamamlayamamışlardır. Vuslata nâil olanlar, şeytânın tezvîrâtından ve nefsin hîlelerinden korunmuş olanlardır.
Nâr-ı 'aşk ile erit varlığını kâleyleme
'Adn-i ma'nâya olur râcih u îsâr nuhafâ
Hakk'a vuslat yolunda sâlik için şart olan, varlığından geçmekdir. Bunun da en kestirme yolu aşkdır. Zîrâ aşka düşen kişi, kendisini ma'şûku uğrunda mahveder.
Aldananlar gelir hasretle gider hasret ile
Ne kadar sâdık kulu olsan cihândır bî-vefâ
Bu dünyâya aldananlar, nefsin hîlelerine kananlar hüsrân içindedir. Bir gün ecel geelcek ve çok sevdikleri bu dünyâyı terkedecekler ve bağlandıkları her şeyin yalan olduğunu anlayacaklar ama iş işten geçmiş olacakdır. Pişmanlıkları hiç bir fayda vermeyecek, kaçırdıkları fırsatlar bir daha ellerine geçmeyecekdir.
Zâhirin şer' ile ma'mûr bâtının 'aşk ile nûr
Edegör tâ olasın zümre-i pâk-i 'urefâ
İnsana yakışan, dışını yani bütün ahvâl ve hareketlerini şerî'ata uydurmak, içini yani kalbini aşk-ı ilâhî ile aydınlatmakdır. Ancak bu ikisini birden yapabilenler ârifler zümresine girebilir.
Sâmiyâ mîrâs-ı 'aşk ile erişdi ehl-i Hakk
Remz-i "mâ evhâ" içinde gizlidir kenz-i hafâ
Biliniz ki, Hakk'a vuslat ancak aşk-ı ilâhî ile mümkündür. Kulu Hakk'a ileten aşk, gizli bir hazînedir. Bu hazînenin şifresi, "فَأَوْحَى إِلَى عَبْدِهِ مَا أَوْحَى" âyetinde gizlidir.
Şeyh Abdurrahmân Sâmî Saruhânî
Kaddesalahu Sırahu'l-Âlî