Hani biliyorsunuz ya, işittiniz, duydunuz değil mi? Hazret-i Ömer ibn Hattâb radıyallahu anh, o Ömer ki, Resûlullah, sallallahu aleyhi vesellem, O'nun hakkında "Benden sonra nebî gelseydi Ömer gelirdi" diyor. İşte o Ömer kendisine bir adam tutmuşdu, ona cebinden maaş ödüyordu, o adam her gün üç defa geliyor ve Hazret-i Ömer'e "Yâ Ömer ölüm var!" diyerek ölümü hatırlatıyordu.
İyi dinle! Hikâye diye dinleme! Hayâtına tatbîk et! Kelimenin zâhir ma'nâsında kalırsan, hakîkatine inemezsen hiç bir şey istifâde edemezsin. Buraya boşuna gelmiş gitmiş olursun. Hilkatinin ma'nâsını bilmediği gibi olur.
O zât bir gün yine geldi. Hazret-i Ömer ona dedi ki, "Gel buraya, hakkını al, artık bir daha gelme çünkü sana ihtiyaç kalmadı". Adam, "Yâ Ömer, bu güzel âdetini niçin terkediyorsun" diye sorunca Hazret-i Ömer, "Yok, öyle değil, sana hâcet kalmadı çünkü sakalıma ak düşdü" dedi.
Bizim sakalına ak düşenler sakalını boyuyor. Yani sakalını boyamakla genç oluyor, ölümden kaçıyor zannediyor. Sakalına ak düşmüş, sen hâlâ kağıtda dominoda, kahvedesin, ne dünyâya yarar, ne âhirete yarar işlerdesin. Bu gafleti bırakmak lâzım gelir müslümanlar. Hazret-i Muhammed'in kapısı açık, tövbe kapısı da küşâd olmuş, oradan içeri gir, aklın başında ise eğer, ibâdet kemerini, gayret kemerini beline bağla, rabbine kul ol, iki cihâna sultân olursun.
Yakın bir zamanda bu sıkıntılar gidecek. Bu hayâtda çekmiş olduğun meşakkat senden alınacak. Hazret-i Muhammed'in sancağı altında, o âlemde sultân olacaksın. Bir hayât verilecek, ölümü yok. Allah bir mülk verecek, bunun fenâsı yokdur, yani o mülkü bir daha elinden almaz, sende ebedî kalır. Bunu buradan alacaksın. Âhiretin tarlası burasıdır. Burada almazsan, orada bulamazsın. Hiç sen gördün mü, bir adam arpa eksin de yerine buğday biçsin, ya da ısırgan eksin de yerine buğday biçsin. Bu görülmemiş bir şeydir.
Hamam sana ibret vermedi mi? İbrâhim Edhem Hazretleri hamama gitmiş, dışarı çıkarken hamamcı para istemiş. "Burası bedâva değil mi?" demiş, hamamcı "Yok, burası parayla" deyince, İbrâhim Edhem Hazretleri elini açdı "Şaşarım o kimselere ki, şeytan evi olan hamama bile bedâva sokmuyorlar, bir adam Allah'a ibâdet etmezse, kulluk etmezse nasıl cennete girebilir?" dedi. Sana kâfî bu. Çocukları görmüyor musun? Çalışanı, sabaha kadar ders çalışıyor, "Oğlum niçin yatmıyorsun?" diye soruyorsun ya da "Kızım yatsana biraz, azıcık istirahat et" diyorsun, "Baba imtihan var imtihan" diyor. Çocuklar kuldan korkuyorlar da sen Allah'dan korkmuyorsun! İmtihânı hiç düşünmüyoruz!
"اعْبُدُواْ رَبَّكُمُ ü'budû rabbeküm". Rabbine ibâdet et! Her anda, her zamanda, Allah de! Lâilâheillallah de! "اعْبُدُواْ رَبَّكُمُ ü'budû rabbeküm". Allah'a muhtâc olduğun kadar. Yakın zamanda, Allah diyen mahrûm olmayacak. Bir mülk verilecek fenâsı yok, elinden bir daha almazlar. Bu dünyâ hayâtında, insan zengin olur sonra fakîr olur ama orada verilen mülk geri alınmaz. Bu dünyâya gelenler ölürler, câmi yapılır yıkılır, insan doğar, ölür.
Hani bir cenâze gidiyormuş da, adamın biri, cenâzenin peşinden gidenlere sormuş, "Kim bu?" demiş. "Filanca hocaefendi" demişler. Meraklı adam, "Neden öldü?" diye sormuş. Malum ya, insanlar hep bir hastalık arıyorlar. Hani, melekü'l-mevt, rûhları kabzetmekle emrolunduğunda, "Yâ Rabbi, ben rûhları kabzettikçe halk bana buğzeder, benden nefret eder" diye niyâzda bulununca, Cenâb-ı Hakk "Ben onlara seni unuttururum, onlar ölümü senden bilmezler, hastalıkdan bilirler" buyurmuş ya. İşte o adam da merakla "Neden öldü?" deyince, orada bulunan ârif-i billah bir zât, "Neden olacak, doğduğundan" diye cevap vermiş.
Doğmasaydı ölmeyecekdi. Toplanan dağılır, doğan ölür, yapılan yıkılır. Yıkılmayacak bir yer var. Allah mülkü yıkılmaz. Allah'a âid olursan yıkılmazsın. Çünkü Hakk ile berâbersin. Hakk ile Hayy olursun. Hayy ile Hayy olursun.
Bir mülk verilir, fenâsı yok, bir ömür verilir ölümü yok, bir gençlik verilir çirkinliği yok, ihtiyârlığı yok, bir sıhhat verilir hastalığı yok. Bu mülk, senin için hazırlanmışdır.
Vallahi bu kapı, gözünün gördüğü kadar yani semâvâta baksan ne kadar görüyorsan o kadar genişdir. Ama bir gün bu kapı bir iğne deliği olacakdır. Ba'del vefât. Acabâ anlatabildim mi? Bak şimdi hayatda iken bu kapı, tövbe kapısı, Muhammed kapısı, Allah kapısı semâvâta kadar.
İbâdet ve tâatına güvenme! İbâdet ve tâatına güvenme! Dünyâda bin sene yaşasan, verilen bütün emlâki Hakk yoluna infâk etsen, gündüz oruçlu gece kâim olsan, bir kere semâya bakıp da gözünle güneşi gördüğünün hakkını Allah'a ödemiş olmazsın. Cennât-ı âliyât Allah'ın fazl u keremi iledir.
"اعْبُدُواْ رَبَّكُمُ ü'budû rabbeküm". Kim iki cihâna sultân olmak istiyorsa Rabbine ibâdet etsin. Çünkü kıyâmında Hakk'la konuşan, rükû'da Allah ile sevişen, secdede Allah ile buluşan âşıklardır, Allah'a ibâdet edenlerdir.
"اعْبُدُواْ رَبَّكُمُ الَّذِي خَلَقَكُمْ وَالَّذِينَ مِن قَبْلِكُمْ ü'budû rabbekümüllezî halakaküm vellezîne min kabliküm". Sizden evvel geçenleri halkeden ve onları imhâ eden yani öldüren Allah'a ibâdet edin ve Allah'ı sevin. Verdiği nimetlere bakınız. Hiç farkında değilsin. Hiç düşünemiyoruz! Fakîrim diyen bir kimseye sorsak, "Senin iki gözünü çıkarsam, gözlerine yüz binden iki yüz bin lira versem, râzı olur musun?" desek, râzı olmaz. Zenginsin demek ki a birâder! Ya îmânını kaça verirsin acabâ? Ebedî saâdet îmânını kaça verirsin? Ya kolun, ya bacağın, ya kulağın, ya işitmen, ya anlaman, ya konuşman, ya şuûrun? Acabâ bunları kaça verirsin? Nimetler içinde yüzüyorsun, Allah'ı sev. Hakk'ın nimetleri içinde bulunuyorsun, Allah'a şükreyle. "اعْبُدُواْ رَبَّكُمُ ü'budû rabbeküm". Rabbine ibâdetde bulun. Gecede ve gündüzde, her anda, her yaptığın işde Hakk'ın seni gördüğünü düşün.
Yarın ölecek gibi hazırlan. Hemen eşyan hazır olsun. Haydi dediler mi "Eyvallah" deyip yürüyeceksin. " لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ lealleküm tettekûn", eğer Hakk'dan korkuyorsanız, Hakk korkusunu biliyorsanız ki, Hakk korkusu, ittikâ rütbelerin en yücesidir, îmân rütbeleri içerisinde en yüce rütbe ittikâ yani Hakk korkusu rütbesidir. Havfullahdır. Onun için Cenâb-ı Hakk Sûre-i Hucurât'da "يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اِنَّا خَلَقْنَاكُمْ مِنْ ذَكَرٍ وَاُنْثٰى وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوبًا وَقَبَٓائِلَ لِتَعَارَفُواۜ اِنَّ اَكْرَمَكُمْ عِنْدَ اللّٰهِ اَتْقٰيكُمْۜ yâ eyyühennâsü innâ halaknâküm min zekerin ve ünsâ ve ce'alnâküm şu'ûben ve kabâile li te'ârefû, inne ekremeküm indallahi etkâküm" buyurmuşdur. "Sizin içinizde en kerîm olanınız benden korkandır" diyor Cenâb-ı Allah. Allah'dan korkandan bütün mahlûkât-ı ilâhiyye korkar. Bütün mahlûkât-ı ilâhiyye Allah'dan korkana itâat eder, Allah'dan korkandan korkar.
Hani biliyorsun ya, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemi bir yere bir kâfir sıkıştırdı, tenhâ bir yerde ve elinde kılıç vardı. "Yâ Muhammed! Seni benim elimden şimdi kim kurtaracak?"dedi. Efendimizde hiç bir şey yokdu, sallallahu aleyhi vesellem. Bilmiyor ki, görmüyor ki, sonra gördü göreceğini. Çünkü o kılıç tutan el tutmaz oldu, kılıç elinden düşdü. Kol indi, dondu kol. Sonra kılıcı Cenâb-ı Peygamber aldı. "Seni seni benim elimden kim kurtaracak?" buyurdu. Adam susdu, "Allah" dedi. Allah'a rücu et, mahrûm olmayacaksın. Eşhedüenlâilâheillallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhû ve resûluh.
Âl-i Muhammed'e çok ihânet edildi. İyi dikkat buyur konuştuğum söze. Bütün dünyâdaki kavgalar, dînler arasındaki kavgalar, Allah kavgası değildir, Resûlullah'ın kavgasıdır. Bütün hased Hazret-i Muhammed'edir ve Âl-i Muhammed'edir ve O'na tâbi olanlaradır. Sallallahu aleyhi vesellem. Mü'minin kabahati, Allah'a inandığı için Peygamber'e ümmet olduğu içindir. Onun için çok adam katlolunmuşdur. Müslüman olduğu için milyonlarca insan öldürüldü. Konuştuğuım sözde çok incelik var.
Halîfe Cafer-i Sâdık Hazretlerine diş biliyormuş da vezîrine demiş ki, "Ben bu imâmı öldüreceğim. Çünkü o hayatda olduğu müddetçe bize rahat yok. Keyfimizce saltanat süremeyeceğiz". Vezîr dedi ki "Bu işden vazgeç. Evladına kıyarsan sonra Resûlullah'dan nasıl şefâat beklersin" dedi. Sen de Muhammed ümmetini incitiyorsun, onun sâhibi olan Resûl acabâ sana şefâat eder mi? Mü'min kardeşini incitenlere söylüyorum. Sâhibimiz, çobanımız Hazret-i Muhammed Mustafâ, cümle enbiyânın da çobanı O, râî O, şâhid O, nezîr O. Vezîri dinlemedi, Hazret'i çağırttı, celladları hazırladı. "Başımdan tacı çıkardığım vakit katledin" dedi. İmâm Cafer-i Sâdık Hazretleri huzûra girince halîfe yerinden kalktı ve O'nu "Buyrun efendim, hoş geldiniz, safâ geldiniz" diyerek karşıladı. Daha önce Hazret-i İmâm'a karşı buğz ve kîn ile dolu olan halîfe yumuşadı, pamuk gibi oldu ve Hazret'i kendi tahtına oturttu. İkramlarda bulundu ve giderken de kapıya kadar götürdü, ayakkabılarını çevirdi. Hazret-i İmâm çıkdı gitdi. Vezîr dedi ki, "Yâhu sen bunu öldürecekdin, böyle söylemişdin, iyi ki yapmadın". Halîfe, "Ondan değil" dedi. "İmâm içeri girdiği vakit bir ejderhâ zuhûr etdi, ağzını açdı ve bana 'İmâm'ı öldürürsen seni yutarım' dedi, onun için korkdum vazgeçdim" dedi. Yâni hâdisât senin gördüğün gibi değil. Allah'dan korkandan cümle mahlûkât-ı ilâhî korkar. O kadar! Çok misâlleri var. Yine bir tâne daha söyleyelim. Hatırıma geldi.
Bir zât vardı, Abbâsî halîfelerinden Abdülmelik'in çocuklarını okuturdu. O zât Âl-i Muhammed'i çok severdi, Peygamber'in evladlarına büyük muhabbeti vardı. Birgün halîfe o zâta sordu, "Çocuklarımımı çok seviyorsun, Hasan'ı Hüseyn'i mi?" dedi. Hazret şöyle bakdı, "Bu mülkü siz onların sâyesinde buldunuz, Muhammed Mustafâ gelmese Abbâsî Devleti olmazdı" dedi. "Seni ve iki çocuğunu, bırak Hasan'ı Hüseyn'i, Hazret-i Ali'nin kölesi olan Kamber'e bile değişmem" dedi. Hâin o zâtın dilini kopartdı, kökünden kestirdi. Fakat dili kopdu ama bütün vücûdunun her zerrâtı lâilâheillallah diyordu.
"اعْبُدُواْ رَبَّكُمُ ü'budû rabbeküm". Rabbinize ibâdet kılınız. Hiç ölmeyecek gibi bu âleme çalışınız çünki senin dînin, devletin, milletin ve insâniyyet ölmeyecekdir. Onlara hizmet et. Kula hizmet Hakk'a hizmetdir. Kullardan gördüğün nimete teşekkür, Hakk'a teşekkürdür. Fakat her şeyi Hakk'dan bil. Allah'dan bil, kuldan bilme. O perdeyi önünden kaldır. Bazı insanın ibâdeti bile Allah ile arasında perde olur. Yarın ölecekmiş gibi herşeyini hazırla.
Uyanalım müslümanlar! Yaptığımız ibâdet ve tâ'atla Allah'a bir fayda etmiş olmayız. Her yapan kendine yapar. İbâdet mi ettin? Bil ki o ibâdet senin içindir, senin şerefindir. Kabahat mi yaptın? Bil ki o kabahat, senin rezâletindir. Cenâb-ı Hakk bunların her ikisinden de müstağnîdir. Rabbine ibâdet edenler muhakkak sûretde azîz oldular. Nefislerine ibâdet edenler, mahcûb oldular. Resûlullah'a muhabbet edenler, Allah'a muhabbet etmiş oldular. Resûlullah'a ve âline ihânet edenler, Allah'a ihânet etmiş oldular.
Allah cümlemize ibâdetin ne demek olduğunu bildirsin, ibâdetin lezzetini duyursun, abdiyyetin yüceliğini bize tattırsın ki O'nun yolundan ve kendi kapısından bizi mahrûm etmesin, ölünceye kadar Rabbimize ibâdet ve ta'ât edelim öldükden sonra da Hakk'ın katında sultân olalım.
وَاللّهُ يَدْعُو إِلَى دَارِ السَّلاَمِ وَيَهْدِي مَن يَشَاء إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
Vallahu yed'û ilâ dâri's-selâm ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtin müstakîm.
Hayâtın olmadan fânî ola gör 'abd-i hakkânî
Bulup esrâr-ı Sübhân'ı safâ ender safâyı bul
Dilersen sermedî devlet hulûs-i kalb ile tâ'at