Ey İnsanlar Rabbinize İbadet Ediniz!

6 Aralık 2019 tarihinde yayınlanmıştır.

Nasihat

HUTBE

Kâlallahu te'âla fî kitâbihi'l-azîz.
Eûzübillahimineşşeytânirracîm.
Bismillahirrahmânirrahîm.
يَا أَيُّهَا النَّاسُ اعْبُدُواْ رَبَّكُمُ الَّذِي خَلَقَكُمْ وَالَّذِينَ مِن قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ 
Yâ eyyühennâsü'budû rabbekümüllezî halakaküm vellezîne min kabliküm le'alleküm tettekûn.
Sadakallahü'l-azîm

Îmân ile kalbleri münevver, fuâdları muattar; yüzleri Hakk'a secde etmekle, alınlarında eser-i secde bulunan; cümle enbiyânın serdârı Mahbûb-i Kibriyâ Hazret-i Muhammed aleyhissalâtü vesselâmı her şeyinden ziyâde severek îmânını kemâle erdiren; mahşer gününe inanan, öldükden sonra dirilmeği kabûl eden ve bu kısa hayâtın hesâbını Allah'a vermeğe îmân eden; Hakk'ın cennetini hak, cemâlini hak, nârını hak, mîzânını hak, suâlini hak, hesâbını hak bilenler! Hakk'ın cennetine tâlib, rızâsına râgıb, cemâline âşık olanlar!

Bayram bayram derken, bayramı edenler etti ve onlar, Hakk meclisine, bezm-i Hakk'a vâsıl oldular. Bizim de ömürlerimiz süratle geçmekde. Ramazan, Bayram, Muharrem, Safer, Ekim, Kasım derken, bir gün ansızın, hiç beklenmedik bir anda, âşıkları ma'şûka ileten, kâfire nedâmet ve hasret, âşık-ı sâdık mü'minlere bayram olan ve kulu Allah'a îsâl eyleyen, o ulu melek, bir gün bizim de kapımıza gelecekdir, hem de hiç beklemediğimiz bir anda. O vakit, bu âleme nereden geldiğimizi ve niçin geldiğimizi, nereye gittiğimizi ve niçin gittiğimizi anlayacağız. Bunun farkına o vakit varacağız. Çünkü bütün insanlar uykudadır, ne vakit insanın kafası teneşire gelir, ne vakit melekü'l-mevt aleyhisselâm onun göğsüne oturur, işte o vakit uykudan uyanırlar.

Onun için iki cihân fahri, sallallahu aleyhi vesellem, Efendimiz, âlemlerin efendisi, Allah'ın mahbûbu, Allah'ın sevgilisi, sebeb-i hilkat-i âlem, sebeb-i hilkat-i Âdem, tevhîd-i ef'âl, tevhîd-i sıfât ve tevhîd-i zâta mâlik olmuş olan peygamberimiz, rahmeten-lil-âlemîn, buyuruyor ki, "Küllü'n-nâs nâimûn, fe izâ mâtû intebehû". Bütün insanlar uykudadır. Yani bu dünyâ hayâtı, görmüş olduğun, kasalar, keseler, masalar, rütbeler, bunlar hep uyku âleminde görüp geçirdiğin nesnelerdir. İster zarûret içerisinde yuvarlan, ister devlet içinde saâdetle kürsünde otur, postunda otur, tahtında kurul, her ikisi de uyku âleminde görülen rüyâ gibidir. Bütün insanlar uykudadır, öldükleri vakit uyanırlar. Şimdi o gün gelmeden evvel uyan! Hilkatini ara! Nereden geldin? Niçin gidiyorsun? Ömrünü hebâya sarfetme! Bütün dünyâ cevâhirlerinden ve servetinden kıymetli olan ömr-i azîzini hevâya verme! Ömrünü Allah'a isyân ile geçirme, Allah'a kulluk et. 

Çünkü yerin göğün sâhibi ve bilinen ve bilinmeyen âlemlerin mâliki olan Allah Celle Celâluhû Hazretleri, seni niçin halk ettiğini sana Kitâb-ı Kerîminde haber veriyor. O kitap ki, ahkâmı eskimeyecek, dâimâ genç ve dinç, tâlibleri irşâd eden, mü'minlere şifâ olan, kâfirlere husrân ve nedâmet olan, o kitap diyor ki, "وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ vemâ halaktül cinne vel inse illâ li ya'bûdun". Yani "Görünen ve görünmeyen kuvvetleri, cinnileri ve insanları ancak beni bilip bana ibâdet etmeleri için halk ettim" buyuruyor.

"أَيَحْسَبُ الْإِنسَانُ أَن يُتْرَكَ سُدًى e yahsebul insânu en yutrake sudâ". İnsan kendini başıboş mu zannediyor? Nerede? Hayâtında, ölümünde, ölümünden sonra. Başıboş mu bırakıldığını zannediyorsun? Öyle mi zannediyor insanoğlu? Yok yok öyle değil, öyle değil. Nedâmet günü var yâhud bayram günü var. Bu âlemde Allah ile bayrâm edenler, o âlemde de Allah Celle Celâluhû Hazretleri ile bayrâm edecekler. Bu âlemde hilkatinin sebebini anlamayanlar, öğrenmeyenler, orada çok nedâmet edecekler. Eller ısırılacak, saçlar ve sakallar yolunacak. Este'îzübillah. Sûre-i Furkân'dan. "وَيَوْمَ يَعَضُّ الظَّالِمُ عَلَى يَدَيْهِ ve yevme ye'adduz zâlimu 'alâ yedeyhi" . Zâlim, o anda ellerini ısırır, saçlarını yolar, sakallarını yolar, tırnaklarını yer. "Niçin ömrümü hebâya verdim?" diye.

Gün kararmadan yani ölüm gelmeden, bu hayât köprüsünden geçmeden, bu hayâl âleminden çıkmadan, bir ağaç gölgesi mesâbesinde olan bu dünyâ hayâtından ayrılmadan, vazîfelerini bil, vazîfelerini yap!

Yazıklar olsun Allah'ı bilmeyenlere! Yazıklar olsun Allah'ı bilip de O'na secde ve rükû' etmeyenlere! Allah'ın nimetini yiyip de Allah'a şükretmeyenlere yazıklar olsun, veyl olsun!

Müjde olsun âşıklara! Müjde olsun zâhidlere ve âbidlere! O âbidler, o zâhidler ki, onlar zühdlerine ve ibâdetlerine güvenmediler, Allah'ın rahmetine güvendiler, lutf u keremine dayandılar.

O âşıklar içerisinde Hakk'ı zikredenlerin öyleleri vardır ki, ölümlerinde bile Hakk'ı yine zikrederler. Bir veliyyullahın cenâzesini götürürlerken, ezan okunmuş, müezzin "eşhedü en lâilâheillallah" dediği vakit, o zât-ı muhterem tabutdan elini çıkarmış parmağını göstermişdir. Âşıkân içerisinde böyleleri de vardır.

İbâdet ve tâatına sâhib ol. Diline, beline, ırzına sâhib ol. Îmânına sâhib ol. Yaptığın işlerle Resûlullah'ı gücendirme. Allah sana darılmasın. Hakk'la Hakk olagör. Rabbini zikredegör ki Allah seni zikreyleye. Allah'ı kıyâmen zikret, Allah seni bütün nâs kabrinden kıyâma kalktığı vakitde zikreylesin. Allah'ı oturarak zikreyle ki, kıyâmet gününün şiddet ve dehşetiyle cümle enbiyâ ve insânların diz bağları çözülür, herkes diz üstü çöker, işte o gün Allah seni zikreylesin. Yattığın vakitde Allah'ı zikreyle ki, yakın bir zamanda amelinle başbaşa kalacaksın, çoluğun çocuğun yetîm, sevgili âilen dul kalacak, malların sevmediğin kişilere taksîm olacakdır. Rûhunu melekü'l-mevt zabt eder, o alır. Vücûdunu kurtlar yer, kemiklerini toprak yer, malların da sevmediklerine kalır, onlar yer, hesâbı senden sorulur. O gün gelmeden ibâdet ve tâ'ata koşunuz, Allah'a koşunuz, Resûlullah'a koşunuz.

Allah'ın rahmet kapıları açıkdır. Allah, kimseyi kapısından boş çevirmez. Denizlerin katresi kadar, semâların zerresi kadar, kumların dânesi kadar günahın olsa, Allah dediğin vakit, Hakk affedicidir, Afüvv'dür, Kerîm'dir, Rahîm'dir, Rahmân'dır Allah, Settâr'dır Allah, Gaffâr'dır Allah. Allah'ın rahmetinden ümîdini kesme, O'na yönel. Çünkü Allah diyen, mahrûm olmadı. O'na yönelen, O'nun kapısından hâib ü hâsir dönmedi.

Cenâb-ı Hakk, Kitâb-ı Kerîm'inde "يَا أَيُّهَا النَّاسُ yâ eyyühen nâs /ey insanlar" diyor, insanlara söylüyor, hayvanlara değil. Gerçi hayvanların varlığı da Allah'ı zikreder. Hayvanların varlığı da Cenâb-ı Rabbü'l-âlemîn'e ibâdet eder. Fakat onların ibâdeti tekâlifle değildir yani Allah'ın emirleriyle değildir. Allah, insanlara hitâb ediyor. İnsansan bu emri başına ni'met ve tâc bil, sırtına libâs-ı sündüs bil.

 "يَا أَيُّهَا النَّاسُ yâ eyyühen nâs/ey insanlar!" ."اعْبُدُواْ رَبَّكُمُ ü'budû rabbeküm /Rabbinize ibâdet ediniz". Vazîfeniz budur sizin.

Bu âleme ölmeyecek gibi çalışacaksın. Bunun ma'nâsı ne biliyor musun? Sen geçicisin, sen ölsen dahi, senin kavmin, senin milletin, senin dînin kıyâmet gününe kadar dünyâda durması lâzımdır. Bu vatanı bırakdığın vakit arkandan senin çocuğun senin dînini tahkîr etmemelidir. Allah'ı serbest söylemelidir. Öyle evlad yetiştireceksin. "Hiç ölmeyecek gibi çalış" deyince mücerred vücûdunun çalışmasını anlamabu işden. İdealin o olacak. Öyle evlad yetiştireceksin ki..Evladı dünyâya getirmek mes'ele değildir. Evlâdı dünyâya getirdin, ona hakkı hakîkati öğretmedin, Hazret-i Muhammed'in kokusunu duyurmadın, cennet yollarını göstermedin, insâniyyeti bildirmedin, o evlad senin düşmânındır. Onu sen bir âlem-i ulvîden aldın getirdin bu süflî âleme bırakdın. Yarın yevm-i kıyâmetde en birinci da'vâcın, senin karşında hasmın evladın olacakdır. Evladını öyle yetiştireceksin ki, sana hayrü'l-halef yani senin arkandan hayırlı bir insan olsun, senin ismini rahmetle yâd ettirsin.

Âbâ ü ecdâdımız bizim için çok büyük önderdir. Onların isrinden yürürsek, Hakk yolunda yürüyeceğiz. Görmedin mi? Onlar Allah'a hakkıyla kulluk ettiler, abdiyyet yaptılar, Allah şarkı-garbı, şimâli-cenûbu onların emrine verdi. Sen nefsine kul oldun, Allah kâfiri senin başına hâkim kıldı. Koca İslâm diyarları, hepsi istiklâllerini kaybetdiler. Neden? Çünkü Allah'a secde etmeyen kula secde eder. Allah'a secde etmeyen karıya secde eder. Allah'a secde etmeyen paraya secde eder. Allah'a ibâdet etmeyen kendi nefsine ibâdet eder. Onun için "اعْبُدُواْ رَبَّكُمُ ü'budû rabbeküm"

Şeref abdiyyetdedir. Allah'a kul olan iki cihâna sultân olur. "اعْبُدُواْ رَبَّكُمُ ü'budû rabbeküm/ Rabbinize ibâdet ediniz" Allah böyle söylüyor : "Bana ibâdet ediniz" buyuruyor. " رَبَّكُمُ الَّذِي خَلَقَكُمْ Rabbekümüllezî halakeküm". O Allah ki, sizi halketti. Neden? Görmüyor musun? Bir katre su parçasından. Eline bulaştığı vakit yıkıyorsun, iğreniyorsun değil mi? Hilkatin bu, niye mütekebbir olacaksın? Niye kibirleniyorsun? Niye hakkı kabûl etmiyorsun? Neden seni bir katre menîden halkeden Allah'a secde etmiyorsun? Burnun hep havalarda. Tevâzu' et, burnunu yere sürt. Bil ki O'ndan geldin yine O'na gideceksin. Bir katre menî oldun geldin, sonra türâb olacaksın. Hem de yakın bir zamanda, çok uzak değil!

Bundan elli sene evvel bu câmide ne ben vardım ne sen vardın. Yüz sene evvel bu dünyâdaki insanların hiç biri yokdu, başka insanlar vardı. Yüz sene sonra da yine böyle olacak. Bunu sen de görüyorsun. Hani ceddin, hani baban, hani deden, hani pâdişâhlar, hani kırallar, hani nebîler, hani peygamberler, hani mürseller, hani zâlimler, hani hâinler, nerelerde bunlar? Herşeylerini bırakdılar, bir kefene sarındılar,  âlem-i fânîden ayaklarını çekdiler, âlem-i bâkîde karâr eylediler. Yerlerinden memnûnlar mı acabâ? Onlardan hiç bir haber alamıyoruz değil mi? Yaa! Yakın bir zamanda biz de onlara mülhak olacağız.

 "اعْبُدُواْ رَبَّكُمُ ü'budû rabbeküm". Rabbine muhtâc olduğun kadar Rabbine ibâdet eyle! Gözünün nûrunu alırsa, vücûdunun bir tarafına inme indirirse, doktorların çâre bulamadığı bir illete seni mübtelâ kılarsa, ne yapacaksın? O, semâdan yağmur yerine ateş de yağdırır. O, unu kum, kumu un yapar. O, ölüden diri diriden ölü çıkartır. Açları doyuran O'dur. Yokdan vâr eden yine O'dur. Yine yok eden de O'dur. O, kudret-i külliye sâhibidir. O'na karşı âsî olan, akıllı mıdır? Soruyorum sana! Muhtâc olduğun kadar Rabbine ibâdet kılacaksın. Hangi anda O'na muhtâc değiliz?

Rabbine muhtâc olduğun kadar Rabbine ibâdet eyle. Hangi anda O'na muhtâc değiliz?

Vatanına, milletine, insâniyyete öyle çalışacaksın ki, insâniyyet ölmesin, senin milletin, senin devletin, senin dîninin sâlikleri kıyâmet gününe kadar dünyâda pâyidâr olsunlar, hür yaşasınlar, hür Allah desinler, hür olarak Allah'a secde etsinler.

Yarın ölecekmiş gibi hazırlanacaksın çünkü o gelicinin ne vakit geleceği ma'lûm değildir. "Şu evi bitireyim, şu apartmanı bitireyim, çocuğu evlendireyim" dediğin zaman, bir de bakarsın ki o gelici ansızın kapıya gelmiş. O vakit, ölen ile rûhu kabzeden melek arasında şöyle bir konuşma olur. Der ki, "Ey melek! Ey Allah'ın Resûlü! Mâdem bana gelecekdin, niçin bana evvelden haber vermedin?" Melek der ki, "Ben sana çok haberler gönderdim, elçiler gönderdim fakat sende bunları anlayacak kafa, görecek göz yokdu. Anneni aldım, babanı aldım, dedeni aldım, haminneni aldım, konu komşunu aldım, sevdiklerini aldım, hasımlarını aldım. Bunları görmedin mi? İşte bunlar hep sana gönderdiğim habercilerdi. Saçına sakalına ak düşdü, saçın sakalın ağardı, bunlar da benim habercilerimdi. Miden hazmetmez oldu, gözün görmez oldu, vücûdun kuvvetden kesildi, sinirlerin gevşedi, hâlâ kötülük peşindesin. Benim geleceğimi hiç düşünmedin mi? İşte geldim sana"

Hani biliyorsunuz ya, işittiniz, duydunuz değil mi? Hazret-i Ömer ibn Hattâb radıyallahu anh, o Ömer ki, Resûlullah, sallallahu aleyhi vesellem, O'nun hakkında "Benden sonra nebî gelseydi Ömer gelirdi" diyor. İşte o Ömer kendisine bir adam tutmuşdu, ona cebinden maaş ödüyordu, o adam her gün üç defa geliyor ve Hazret-i Ömer'e "Yâ Ömer ölüm var!" diyerek ölümü hatırlatıyordu.

İyi dinle! Hikâye diye dinleme! Hayâtına tatbîk et! Kelimenin zâhir ma'nâsında kalırsan, hakîkatine inemezsen hiç bir şey istifâde edemezsin. Buraya boşuna gelmiş gitmiş olursun. Hilkatinin ma'nâsını bilmediği gibi olur.

O zât bir gün yine geldi. Hazret-i Ömer ona dedi ki, "Gel buraya, hakkını al, artık bir daha gelme çünkü sana ihtiyaç kalmadı". Adam, "Yâ Ömer, bu güzel âdetini niçin terkediyorsun" diye sorunca Hazret-i Ömer, "Yok, öyle değil, sana hâcet kalmadı çünkü sakalıma ak düşdü" dedi.

Bizim sakalına ak düşenler sakalını boyuyor. Yani sakalını boyamakla genç oluyor, ölümden kaçıyor zannediyor. Sakalına ak düşmüş, sen hâlâ kağıtda dominoda, kahvedesin, ne dünyâya yarar, ne âhirete yarar işlerdesin. Bu gafleti bırakmak lâzım gelir müslümanlar. Hazret-i Muhammed'in kapısı açık, tövbe kapısı da küşâd olmuş, oradan içeri gir, aklın başında ise eğer, ibâdet kemerini, gayret kemerini beline bağla, rabbine kul ol, iki cihâna sultân olursun.

Yakın bir zamanda bu sıkıntılar gidecek. Bu hayâtda çekmiş olduğun meşakkat senden alınacak. Hazret-i Muhammed'in sancağı altında, o âlemde sultân olacaksın. Bir hayât verilecek, ölümü yok. Allah bir mülk verecek, bunun fenâsı yokdur, yani o mülkü bir daha elinden almaz, sende ebedî kalır. Bunu buradan alacaksın. Âhiretin tarlası burasıdır. Burada almazsan, orada bulamazsın. Hiç sen gördün mü, bir adam arpa eksin de yerine buğday biçsin, ya da ısırgan eksin de yerine buğday biçsin. Bu görülmemiş bir şeydir.

Hamam sana ibret vermedi mi? İbrâhim Edhem Hazretleri hamama gitmiş, dışarı çıkarken hamamcı para istemiş. "Burası bedâva değil mi?" demiş, hamamcı "Yok, burası parayla" deyince, İbrâhim Edhem Hazretleri elini açdı "Şaşarım o kimselere ki, şeytan evi olan hamama bile bedâva sokmuyorlar, bir adam Allah'a ibâdet etmezse, kulluk etmezse nasıl cennete girebilir?" dedi. Sana kâfî bu. Çocukları görmüyor musun? Çalışanı, sabaha kadar ders çalışıyor, "Oğlum niçin yatmıyorsun?" diye soruyorsun ya da "Kızım yatsana biraz, azıcık istirahat et" diyorsun, "Baba imtihan var imtihan" diyor. Çocuklar kuldan korkuyorlar da sen Allah'dan korkmuyorsun! İmtihânı hiç düşünmüyoruz!

 "اعْبُدُواْ رَبَّكُمُ ü'budû rabbeküm". Rabbine ibâdet et! Her anda, her zamanda, Allah de! Lâilâheillallah de!  "اعْبُدُواْ رَبَّكُمُ ü'budû rabbeküm". Allah'a muhtâc olduğun kadar. Yakın zamanda, Allah diyen mahrûm olmayacak. Bir mülk verilecek fenâsı yok, elinden bir daha almazlar. Bu dünyâ hayâtında, insan zengin olur sonra fakîr olur ama orada verilen mülk geri alınmaz. Bu dünyâya gelenler ölürler, câmi yapılır yıkılır, insan doğar, ölür. 

Hani bir cenâze gidiyormuş da, adamın biri, cenâzenin peşinden gidenlere sormuş, "Kim bu?" demiş. "Filanca hocaefendi" demişler. Meraklı adam, "Neden öldü?" diye sormuş. Malum ya, insanlar hep bir hastalık arıyorlar. Hani, melekü'l-mevt, rûhları kabzetmekle emrolunduğunda, "Yâ Rabbi, ben rûhları kabzettikçe halk bana buğzeder, benden nefret eder" diye niyâzda bulununca, Cenâb-ı Hakk "Ben onlara seni unuttururum, onlar ölümü senden bilmezler, hastalıkdan bilirler" buyurmuş ya. İşte o adam da merakla "Neden öldü?" deyince, orada bulunan ârif-i billah bir zât, "Neden olacak, doğduğundan" diye cevap vermiş. 

Doğmasaydı ölmeyecekdi. Toplanan dağılır, doğan ölür, yapılan yıkılır. Yıkılmayacak bir yer var. Allah mülkü yıkılmaz. Allah'a âid olursan yıkılmazsın. Çünkü Hakk ile berâbersin. Hakk ile Hayy olursun. Hayy ile Hayy olursun.

Bir mülk verilir, fenâsı yok, bir ömür verilir ölümü yok, bir gençlik verilir çirkinliği yok, ihtiyârlığı yok, bir sıhhat verilir hastalığı yok. Bu mülk, senin için hazırlanmışdır.

Vallahi bu kapı, gözünün gördüğü kadar yani semâvâta baksan ne kadar görüyorsan o kadar genişdir. Ama bir gün bu kapı bir iğne deliği olacakdır. Ba'del vefât. Acabâ anlatabildim mi? Bak şimdi hayatda iken bu kapı, tövbe kapısı, Muhammed kapısı, Allah kapısı semâvâta kadar.

İbâdet ve tâatına güvenme! İbâdet ve tâatına güvenme! Dünyâda bin sene yaşasan, verilen bütün emlâki Hakk yoluna infâk etsen, gündüz oruçlu gece kâim olsan, bir kere semâya bakıp da gözünle güneşi gördüğünün hakkını Allah'a ödemiş olmazsın. Cennât-ı âliyât Allah'ın fazl u keremi iledir.

"اعْبُدُواْ رَبَّكُمُ ü'budû rabbeküm". Kim iki cihâna sultân olmak istiyorsa Rabbine ibâdet etsin. Çünkü kıyâmında Hakk'la konuşan, rükû'da Allah ile sevişen, secdede Allah ile buluşan âşıklardır, Allah'a ibâdet edenlerdir.

"اعْبُدُواْ رَبَّكُمُ الَّذِي خَلَقَكُمْ وَالَّذِينَ مِن قَبْلِكُمْ ü'budû rabbekümüllezî halakaküm vellezîne min kabliküm". Sizden evvel geçenleri halkeden ve onları imhâ eden yani öldüren Allah'a ibâdet edin ve Allah'ı sevin. Verdiği nimetlere bakınız. Hiç farkında değilsin. Hiç düşünemiyoruz! Fakîrim diyen bir kimseye sorsak, "Senin iki gözünü çıkarsam, gözlerine yüz binden iki yüz bin lira versem, râzı olur musun?" desek, râzı olmaz. Zenginsin demek ki a birâder! Ya îmânını kaça verirsin acabâ? Ebedî saâdet îmânını kaça verirsin? Ya kolun, ya bacağın, ya kulağın, ya işitmen, ya anlaman, ya konuşman, ya şuûrun? Acabâ bunları kaça verirsin? Nimetler içinde yüzüyorsun, Allah'ı sev. Hakk'ın nimetleri içinde bulunuyorsun, Allah'a şükreyle. "اعْبُدُواْ رَبَّكُمُ ü'budû rabbeküm". Rabbine ibâdetde bulun. Gecede ve gündüzde, her anda, her yaptığın işde Hakk'ın seni gördüğünü düşün. 

Yarın ölecek gibi hazırlan. Hemen eşyan hazır olsun. Haydi dediler mi "Eyvallah" deyip yürüyeceksin. " لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ lealleküm tettekûn", eğer Hakk'dan korkuyorsanız, Hakk korkusunu biliyorsanız ki, Hakk korkusu, ittikâ rütbelerin en yücesidir, îmân rütbeleri içerisinde en yüce rütbe ittikâ yani Hakk korkusu rütbesidir. Havfullahdır. Onun için Cenâb-ı Hakk Sûre-i Hucurât'da  "يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اِنَّا خَلَقْنَاكُمْ مِنْ ذَكَرٍ وَاُنْثٰى وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوبًا وَقَبَٓائِلَ لِتَعَارَفُواۜ اِنَّ اَكْرَمَكُمْ عِنْدَ اللّٰهِ اَتْقٰيكُمْۜ yâ eyyühennâsü innâ halaknâküm min zekerin ve ünsâ ve ce'alnâküm şu'ûben ve kabâile li te'ârefû, inne ekremeküm indallahi etkâküm" buyurmuşdur. "Sizin içinizde en kerîm olanınız benden korkandır" diyor Cenâb-ı Allah. Allah'dan korkandan bütün mahlûkât-ı ilâhiyye korkar. Bütün mahlûkât-ı ilâhiyye Allah'dan korkana itâat eder, Allah'dan korkandan korkar.

Hani biliyorsun ya, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemi bir yere bir kâfir sıkıştırdı, tenhâ bir yerde ve elinde kılıç vardı. "Yâ Muhammed! Seni benim elimden şimdi kim kurtaracak?"dedi. Efendimizde hiç bir şey yokdu, sallallahu aleyhi vesellem. Bilmiyor ki, görmüyor ki, sonra gördü göreceğini. Çünkü o kılıç tutan el tutmaz oldu, kılıç elinden düşdü. Kol indi, dondu kol. Sonra kılıcı Cenâb-ı Peygamber aldı. "Seni seni benim elimden kim kurtaracak?" buyurdu. Adam susdu, "Allah" dedi. Allah'a rücu et, mahrûm olmayacaksın. Eşhedüenlâilâheillallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhû ve resûluh.

Âl-i Muhammed'e çok ihânet edildi. İyi dikkat buyur konuştuğum söze. Bütün dünyâdaki kavgalar, dînler arasındaki kavgalar, Allah kavgası değildir, Resûlullah'ın kavgasıdır. Bütün hased Hazret-i Muhammed'edir ve Âl-i Muhammed'edir ve O'na tâbi olanlaradır. Sallallahu aleyhi vesellem. Mü'minin kabahati, Allah'a inandığı için Peygamber'e ümmet olduğu içindir. Onun için çok adam katlolunmuşdur. Müslüman olduğu için milyonlarca insan öldürüldü. Konuştuğuım sözde çok incelik var.

Halîfe Cafer-i Sâdık Hazretlerine diş biliyormuş da vezîrine demiş ki, "Ben bu imâmı öldüreceğim. Çünkü o hayatda olduğu müddetçe bize rahat yok. Keyfimizce saltanat süremeyeceğiz".  Vezîr dedi ki "Bu işden vazgeç. Evladına kıyarsan sonra Resûlullah'dan nasıl şefâat beklersin" dedi. Sen de Muhammed ümmetini incitiyorsun, onun sâhibi olan Resûl acabâ sana şefâat eder mi? Mü'min kardeşini incitenlere söylüyorum. Sâhibimiz, çobanımız Hazret-i Muhammed Mustafâ, cümle enbiyânın da çobanı O, râî O, şâhid O, nezîr O. Vezîri dinlemedi, Hazret'i çağırttı, celladları hazırladı. "Başımdan tacı çıkardığım vakit katledin" dedi. İmâm Cafer-i Sâdık Hazretleri huzûra girince halîfe yerinden kalktı ve O'nu "Buyrun efendim, hoş geldiniz, safâ geldiniz" diyerek karşıladı. Daha önce Hazret-i İmâm'a karşı buğz ve kîn ile dolu olan halîfe yumuşadı, pamuk gibi oldu ve Hazret'i kendi tahtına oturttu. İkramlarda bulundu ve giderken de kapıya kadar götürdü, ayakkabılarını çevirdi. Hazret-i İmâm çıkdı gitdi. Vezîr dedi ki, "Yâhu sen bunu öldürecekdin, böyle söylemişdin, iyi ki yapmadın". Halîfe, "Ondan değil" dedi. "İmâm içeri girdiği vakit bir ejderhâ zuhûr etdi, ağzını açdı ve bana 'İmâm'ı öldürürsen seni yutarım' dedi, onun için korkdum vazgeçdim" dedi. Yâni hâdisât senin gördüğün gibi değil. Allah'dan korkandan cümle mahlûkât-ı ilâhî korkar. O kadar! Çok misâlleri var. Yine bir tâne daha söyleyelim. Hatırıma geldi.

Bir zât vardı, Abbâsî halîfelerinden Abdülmelik'in çocuklarını okuturdu. O zât Âl-i Muhammed'i çok severdi, Peygamber'in evladlarına büyük muhabbeti vardı. Birgün halîfe o zâta sordu, "Çocuklarımımı çok seviyorsun, Hasan'ı Hüseyn'i mi?" dedi. Hazret şöyle bakdı, "Bu mülkü siz onların sâyesinde buldunuz, Muhammed Mustafâ gelmese Abbâsî Devleti olmazdı" dedi. "Seni ve iki çocuğunu, bırak Hasan'ı Hüseyn'i, Hazret-i Ali'nin kölesi olan Kamber'e bile değişmem" dedi. Hâin o zâtın dilini kopartdı, kökünden kestirdi. Fakat dili kopdu ama bütün vücûdunun her zerrâtı lâilâheillallah diyordu.

"اعْبُدُواْ رَبَّكُمُ ü'budû rabbeküm". Rabbinize ibâdet kılınız. Hiç ölmeyecek gibi bu âleme çalışınız çünki senin dînin, devletin, milletin ve insâniyyet ölmeyecekdir. Onlara hizmet et. Kula hizmet Hakk'a hizmetdir. Kullardan gördüğün nimete teşekkür, Hakk'a teşekkürdür. Fakat her şeyi Hakk'dan bil. Allah'dan bil, kuldan bilme. O perdeyi önünden kaldır. Bazı insanın ibâdeti bile Allah ile arasında perde olur. Yarın ölecekmiş gibi herşeyini hazırla.

Uyanalım müslümanlar! Yaptığımız ibâdet ve tâ'atla Allah'a bir fayda etmiş olmayız. Her yapan kendine yapar. İbâdet mi ettin? Bil ki o ibâdet senin içindir, senin şerefindir. Kabahat mi yaptın? Bil ki o kabahat, senin rezâletindir. Cenâb-ı Hakk bunların her ikisinden de müstağnîdir. Rabbine ibâdet edenler muhakkak sûretde azîz oldular. Nefislerine ibâdet edenler, mahcûb oldular. Resûlullah'a muhabbet edenler, Allah'a muhabbet etmiş oldular. Resûlullah'a ve âline ihânet edenler, Allah'a ihânet etmiş oldular.

Allah cümlemize ibâdetin ne demek olduğunu bildirsin, ibâdetin lezzetini duyursun, abdiyyetin yüceliğini bize tattırsın ki O'nun yolundan ve kendi kapısından bizi mahrûm etmesin, ölünceye kadar Rabbimize ibâdet ve ta'ât edelim öldükden sonra da Hakk'ın katında sultân olalım.


وَاللّهُ يَدْعُو إِلَى دَارِ السَّلاَمِ وَيَهْدِي مَن يَشَاء إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
Vallahu yed'û ilâ dâri's-selâm ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtin müstakîm.

Hayâtın olmadan fânî ola gör 'abd-i hakkânî
Bulup esrâr-ı Sübhân'ı safâ ender safâyı bul
Dilersen sermedî devlet hulûs-i kalb ile tâ'at
Edüp her ân ü her sâ'at 'ibâdetle 'ulâyı bul

www.muzafferozak.com


Efendi Hazretleri, bu hutbelerini, Cuma namazlarını kıldırdığı Kapalıçarşı'daki Câmili Han Mescidinde 16 Ekim 1981 (17 Zilhicce 1401) tarihinde îrâd buyurmuşlardır. Efendi Hazretlerinin yayınlanmış bütün hutbelerine şu sayfadan erişebilirsiniz.
Listeye geri dön