Ezân-ı Muhammedî'yi duyan kişi, eğer o sırada konuşuyorsa susmalı, bir şey dinliyorsa, dinlediği şeyin sesini kısmalı ya da kapatmalı, bir şey seyrediyorsa, seyretmeyi bırakmalı, hâsılı kişi ne işle meşgûl ise, o işe ara verip Ezân-ı Muhammedî'ye kulak vermeli, kulak vermekle de kalmamalı, ezânı cân kulağı ile dinlemeli yani dikkatle ve hürmetle dinlemelidir. Kısacası Kur`ân okunurken ne yapmak lâzım geliyorsa, Ezân-ı Muhammedî okunurken de öyle yapmak lâzımdır. Ezân-ı Muhammedî'yi işitenlerin "Azîz Allah Celle Celâluh" diyerek Cenâb-ı Hakk'ın izzetini ve azametini hatırlamaları ve hatırlatmaları, ya da "El-izzetü lillahi ve resûlih" diyerek izzetin yalnız Allah'a ve Resûlullah'a âid olduğunu kendilerine ve başkalarına hatırlatmaları da âdâb-ı islâmiyyedendir. İslâm âdâbına göre, müslümanların Ezân-ı Muhammedî'yi yalnızca dinlemekle kalmayıp, ezâna iştirâk etmeleri de gerekir. Müezzin, her tekbîr getirdiğinde, dinleyen kişi de kısık sesle ya da içinden tekbîr getirmeli, yani "Allahuekber" demelidir. Müezzin, şehâdet cümlelerini okuyunca, dinleyen de sesini yükseltmeden bunları okumalı yani tekrar etmelidir. "Hayye 'ale'salah" ve "Hayye 'ale'l-felâh"lar okunurken de, bunları tekrar etmek yerine, "Lâ havle velâ kuvvete illâ billah" zikrini tekrarlamalıdır. Sabah ezânına mahsûs olan, "Es-salâtü hayrün mine'n-nevm" cümlesine de, "Sadakte ve berirte" yani "Doğru söyledin, gerçek söyledin" diye karşılık vermelidir. Ezân-ı Muhammedî okundukdan sonra da şu duâyı okumak lâzımdır :
Ey bu yüce davetin ve dâimî çağrının sâhibi olan Allahım! Habîbin Muhammed aleyhisselâma "vesîle"yi ve "fadîle"yi ihsân et. O'nu kendisine va'd ettiğin "makâm-ı mahmûd"a eriştir.
Bu duâ nice hikmetlerle doludur ama biz burada sözü uzatmamak için bu duânın yalnızca basit bir tercümesini vermekle yetiniyoruz. Bu duânın sırlarına inşâallah bir başka yazımızda temâs ederiz.