Ezân Duâsının Hikmetleri

23 Şubat 2020 tarihinde yayınlanmıştır.

Hikmet
أَللّٰهُمَّ رَبَّ هٰذِهِ الدَّعْوَةِ التَّآمَّةِ وَالصَّلاَةِ الْقَآئِمَةِ اٰتِ مُحَمَّدًا الْوَسِيلَةَ وَالْفَضِيلَةَ وَابْعَثْهُ مَقَامًا مَحْمُودًا الَّذ۪ى وَعَدْتَهُ
Allahümme rabbe hâzihi'd-da'veti't-tâmme ve's-salâti’l-kâime âti Muhammedeni'l-vesîlete ve'l-fadîlete ve'b'ashü makâmen mahmûdenillezî va'adteh.
Ey bu yüce davetin ve dâimî çağrının sâhibi olan Allahım! Efendimiz Muhammed aleyhisselâma "vesîle"yi ve "fadîle"yi ihsân et. O'nu kendisine va'd ettiğin "makâm-ı mahmûd"a eriştir.

"Ezân Dinleme Âdâbı" başlıklı yazımızda, Ezân-ı Muhammedî okundukdan sonra bu duâyı okumak lâzımdır demiş, basit bir tercümesini vermiş, sözü uzatmamak için îzâhını yapmamışdık. Şimdi bu duânın hikmetlerine biraz temâs edelim.

Bu duâyı okuyan kişi, zâhirde Resûl-i Ekrem Efendimize duâ etmiş gibi olur ama Resûl-i Kibriyâ aleyhi ekmeli't-tehâyâ Efendimizin kimsenin duâsına ihtiyâcı yokdur ki. Hele de bizim gibi âciz ve günahkâr kulların O'na duâ etmesi, çok şaşılacak bir işdir. Peki öyleyse bu duâ neyi ifâde etmekdedir? 

Hem bu duâ, hem de okuduğumuz salât ü selâmlar, Resûlullah'ın duâya ihtiyâcı olduğundan filan değil, bizim O'na olan ihtiyâcımızdandır. Zîrâ Allah'ın rahmeti, bereketi, fazlı, lutfu, ihsânı dâimâ O'nun vâsıtasıyla iner, dağılır, yayılır. O'nun "rahmeten-lil-âlemîn" sıfatı da bu sırra işâret eder. Üstelik bu rahmet, zamanla ve mekanla mukayyed de değildir, her zamâna ve her mekâna şâmildir. Bu rahmet, yalnızca bu dünyâya münhasır da değildir, berzah âlemine de, âhiret âlemine de, hattâ daha ne kadar âlem varsa, hepsine de taalluk eder. Bu rahmet sâdece insanlara mahsûs da değildir, bütün mahlûkâta bütün mükevvenâta şâmil ve sârîdir. Meleği de, feleği de, velîsi de, delisi de, nebîsi de sabîsi de hepsi de bu rahmete muhtâcdır, hepsi de bu rahmetden istifâde eder. Öyleyse bu şekilde duâ eden bir mü'min, aslında kendisine ve diğer bütün insanlara duâ etmiş olur. Zâten salât ü selâm okumanın hikmetlerinden biri de budur.

'Âlemlere rahmet olan Ahmed Muhammed Mustafâ
Hakk'dan bize devlet olan Ahmed Muhammed Mustafâ
Bu duâda üç anahtar kelime vardır. Bunlardan birincisi, "vesîle", ikincisi "fazîle", üçüncüsü ise "makâm-ı mahmûd"dur. Dikkat edilirse bunların üçü de harf-i tarîf ile zikredilmişdir. Harf-i tarif, başına geldiği ismi has isim yapar. Yani burada herhangi bir vesîleden, fazîleden ve makâmdan değil Resûlullah'a mahsûs husûsî bir vesîleden, fazîleden ve makâmdan bahsedilmekdedir. 

Buradaki vesîle, Resûl-i Ekrem Efendimizin Allah'a yakınlık derecesidir ki bu derece yakınlık hiç bir kula, hiç bir nebîye, hiç bir meleğe nasîb olmamışdır. Hiç şübhe yokdur ki, O'nun Allah'a yakınlığı, hem ümmet-i davet hem de ümmet-i icâbet için bir kurtuluş vesîlesidir. İnsanların dünyâdaki necâtı da âhiretdeki felâhı da O'nun vesîlesi ile olur. Resûl aleyhisselâm için vesîle duâsında bulunmak demek, duâ eden kişi de dâhil olmak üzere bütün insanların O'nun vesîlesi ile îmâna, islâma, necâta, felâha nâil olmasını istemek demekdir. Zâten ezânlarla ilân edilen davet de bunun içindir.

İkinci anahtara gelince. Fazîle, hem yücelik ve üstünlük, hem de bol lutuf ve ihsân ma'nâsına gelir. Zâten bu ma'nâlar birbirleriyle irtibatlıdır. Zîrâ bol bol lutufda ve ihsânda bulunabilmek için üstün olmak gerekir. Ya da bir kimseyi büyük bir derdden kurtarabilmek için kuvvet ve kudret sâhibi olmak gerekir. Suçları ve suçluları da ancak yüce insanlar affeder ya da affettirebilir. Resûl aleyhisselâm için fazîle duâsında bulunmak demek, O'nun lutfundan, ihsânından, feyzinden herkesin nasîbdâr olmasını dilemek demekdir.

Üçüncü anahtar, "Makâm-ı Mahmûd"dur. Bu makâm Resûlullah'a mahsûs bir makâm olup hem dünyâya hem de âhirete taalluk eder. Dünyâya taalluk eden tarafı "hidâyet-i uzmâ"dır yani İslâm'ın bütün dünyâya yayılması ve dünyânın dört bir tarafında her gün Ezân-ı Muhammedî'nin okunması, Resûlullah'ın şânının tebcîl olunması, O'nun getirdiği Kur`ân'ın ahkâmıyla amel edilmesi, O'nun sünnet-i seniyyesinin tatbîk edilmesidir. Bu makâmın âhirete taalluk eden tarafı ise, "şefâat-i kübrâ"dır. Kıyâmet gününde hiç bir nebî şefâate kâdir olamayacak, şefâat izni yalnızca Resûl-i Ekrem Efendimiz'e verilecekdir. Günahkârlar O'nun şefâati ile affolunacak, âsîler O'nun şefâatiyle mağfiret olunacaklardır. O'nun şefâatiyle sayısız insan, cehennemden âzâd olacak ve böylece herkese O'na minnettâr olacak ve O'nu medh ü senâ edecekdir. Zâten "Mahmûd", çokça medhedilen, övülen, yüceltilen demekdir. İşte bu duâyı okuyarak Resûl-i Ekrem için "Makâm-ı Mahmûd"u isteyen, aslında kendisi için ve diğer insanlar için şefâat talebinde bulunmuş demekdir. Zâten Peygamber Efendimiz, bu duâyı talîm ederken, bu duâyı okumanın şefâate vesîle olduğunu beyân etmişlerdir.

Hutben okunur minber-i iklîm-i bekâda
Hükmün tutulur mahkeme-i rûz-i cezâda
Gülbank-i kudûmûn çekilir arş-ı Hudâ’da
Esmâ-yı şerîfin anılır arz ü semâda
Sen Ahmed ü Mahmûd u Muhammedsin efendim
Hakk'dan bize sultân-ı müeyyedsin efendim

Listeye geri dön