Ezân-ı Muhammedî, her ne kadar namaz vakitlerini bildirmek ve müslümanları cemâate, câmiye, namaza çağırmak için okunuyorsa da, buna münhasır değildir, çok daha şumüllüdür. Zîrâ ezân, davet-i ilâhîdir. Davet Allah'ın olunca bunun namaza münhasır olamayacağı da çok açıkdır. Ezân-ı Muhammedî o kadar şumüllüdür ki, müslime de gayr-i müslime de, âlime de câhile de, avâma da havâssa da, fâsıka da âbide de, gâfile de ârife de, okuyana da dinleyene de, namaz kılana da kılmayana da hattâ hattâ gözle görülmeyen mahlûkâta da şâmildir. Ezândaki cümlelerin dörder ya da ikişer defa okunmasının hikmetlerinden biri de budur. Dört defa tekrarlanan tekbîr, hem mü'minlere, hem müşriklere, hem diğer dînlerin sâliklerine, hem de hiç bir inancı olmayanlara hitâb eder. Müminlere hitâb eder, onlara Hakk'dan gayrısına ehemmiyyet vermemelerini telkîn eder. Yegâne kuvvet ve kudret sâhibi olan zâtın, Hakk Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri olduğunu ve O'ndan gayrı hiç bir şeyden ve hiç bir kimseden korkmamaları, O'ndan başkasına baş eğmemeleri gerektiğini beyân eder. Müşriklere hitâb eder, onları tevhîde ve Hakk'ın azamet ve kibryâsını kabûle davet eder. Ehl-i kitâba hitâb eder, onları Muhammed aleyhisselâmı tasdîke, Kur`ân'a ve İslâm'a davet eder. Hiç bir inancı olmayanlara da hitâb eder, onları Allah'a inanmaya davet eder.
İki defa tekrarlanan şehâdet cümleleri, birinci okuyuşda inananlara, ikincide inanmayanlara hitâb eder. Yine aynı şehâdet cümleleri, ilk okuyuşda îmâna davet, ikinci okuyuşda müşâhedeye davetdir. Îmân ile müşâhede arasındaki farkın ne kadar büyük olduğu ma'lûmdur. Dikkat ederseniz ezanda, kelime-i tevhîd tek başına okunmaz, şehâdetle berâber söylenir. "Eşhedü" demek, "Ben şehâdet ederim" demekdir. Şehâdet görülen, müşâhede edilen şey için yapılır, görülmeyen şeye şehâdet edilmez. "Hayyealessalâh" cümlesi, ilk okuyuşda namaz kılanlara, ikincide kılmayanlara hitâb eder. Aynı cümle, birincide zikrullahdan gâfil olanları zikre davet ederken, ikincide kalbi uyanıkları salât-ı dâime davet eder.
"Hayyealelfelâh" cümlesi birinci okuyuşda, âbidleri ibâdete davet ederken, ikincide fâsıkları ibâdete davet eder. Aynı cümle, birinci okuyuşda cennete davet ederken, ikincide rızâ-yı ilâhîye davet eder. Zîrâ asıl felah ve necât, Allah'ın rızâsını kazanmakdadır. Hâsılı Ezân-ı Muhammedî, herkese kendi mertebesine göre hitâb eder, herkes de kendisine ulaşan bu ilâhî davetden, ona icâbet ettiği ölçüde, kendi nasîbini alır. Kimi şirki bırakır tevhîde gelir, kimi gafleti bırakır zikrullaha gelir, kimi isyândan tâate döner, kimi fıskdan vazgeçer ibâdete koşar, kimi riyâdan kurtulup ihlâsa erer, kimi cennet arzusundan vazgeçer rızâya erer, kimisi de müşâhede-i cemâlullaha nâil olur.