23 Şubat 2020 tarihinde yayınlanmıştır.
Tevhîd nûruyla yüzleri sürûrlanan, Nûr-i Muhammedî ile kalbleri nûrlanan, Hakk'ın cennetine tâlib, rızâsına râgıb, cemâline âşık olanlar! "Nerden geldim nereye gidiyorum" diyerek geldiği yeri ve gittiği yeri arayanlar! Hakk'a tâlibler, rızâya râgıblar!
Okuduğum âyet-i kerîme Cuma namazı hakkındadır ama biz Cuma üzerinde durmayacağız, "نُودِي nûdiye" kelimesi üzerinde duracağız. "Nûdiye نُودِي" kelimesi, Ezân-ı Muhammedî'dir. Yani okunan ezân.
Lisânımızın yettiği kadar, dilimizin döndüğü kadar, birkaç söz söyleyeceğiz. Herkes de nasîbini alacak inşâallah.
Ezân için sünnet-i müekkede diyenler olduğu gibi, farz diyenler de vardır. "إِذَا نُودِي izâ nûdiye", nidâ olunduğu vakit, "فَاسْعَوْا إِلَى ذِكْرِ اللَّهِ fes'av ilâ zikrillah", Allah'ın zikrine koşunuz ve " أَذَانٌ مِنَ اللَّهِ وَرَسُولِهِ إِلَى النَّاس ezânün minallahi ve resûlihî", ezân Allah ve Resûlünündür, âyet-i kerîmelerinin ma'nâsına göre ezan farz diyenler de vardır.
Müezzin Efendi ezâna başladı mı, radyoların düğmeleri kapanmalı, çalgılar susmalı, ağızlar kilitlenmelidir. Ezân, Dîn-i İslâm'da çok mühim bir yer işgâl eder. Hattâ ezânı işiten mü'minler müezzinle berâber ezânı okumalıdır. Bağırarak değil de, aynı kelimeleri tekrarlamalıdır. Müezzin "Allahuekber Allahuekber" dediğinde, dinleyenler de içlerinden "Allahuekber Allahuekber" demeli. "Eşhedü en lâ ilâhe illallah Eşhedü en lâ ilâhe illallah" da bu şekilde. Müezzin "Hayya ale's-salâh" dedi mi, "lâ havle velâ kuvvete illâ billah", "Hayya ale'l-felâh" dediği vakit de yine, "lâ havle velâ kuvvete illâ billah" demeli, sonra yine müezzinle berâber "Allahuekber Allahuekber Lâ ilâhe illallah" demelidir. Ezânı bu şekilde müezzinle berâber takip etmek her müslümana vâcibdir. Zîrâ ezânı müezzin okumaya başladığı vakit, Allahu Subhânehû ve Teâlâ, ki hadîs-i şerîfde vardır, Allahu Subhânehû ve Teâlâ, melekleriyle berâber Ezân-ı Muhammedî'yi dinlerler. Allah da dinliyor Ezân-ı Muhammedî'yi. Hattâ Cenâb-ı Hakk müezzini tasdîk eder. Müezzin Efendi, "Allahuekber Allahuekber" dediği vakit, Cenâb-ı Hakk buyurur ki, "Evet, ben büyüğüm, benden büyük yok. Ben yüceyim benden yüce yok. Benim şerîkim, nazîrim yok, benim benzerim yok. Kuvvet ve kudret-i muazzama sâhibiyim. Ey müezzin! Şehâdetinde yalancı değilsin, devâm et".
'Âşıkların kılarlar yâd edinüp ismini evrâdOkurlar ismini Ahmed Muhammed ibni 'AbdullahEyâ cevherlerin kânı za'îfler derdi dermânıNice medh eyleyem seni ki meddâhın ola Allah
"Eşhedü en lâ ilâhe illallah". Efendiler! Burada çok büyük incelik vardır. Tabii burada hutbede ifâdesi biraz güç olur çünkü anlatması uzun sürer. Yani herkese anlatmak müşkül olur. "Eşhedü" kelimesi şehâdetdir. Şehâdet, gözüyle görene derler. "Eşhedü", ben şehâdet ederim, tanıklık ederim ki, "en lâ ilâhe illallah", Allah'dan başka ibâdete lâyık hiç bir ilâh yokdur, ancak Allah vardır. Şehâdet ettim. E peki gördün mü? Görülen şey şuhûddur, görülene şehâdet edilir.
Ne vakitden beri müslümansın? Doğduğumdan beri müslümanım. Yok, öyle değil. Ne vakitden beri müslümansın biliyor musun? "Kâlû belâ"dan beri müslümanım, mü'minim, elhamdülillah. "Kâlû belâ" ne demekdir? Vücûdlar, bedenler halk olunmadan evvel, rûhlar âlemi halk olundu. Allahu Subhânehû ve Teâlâ önce rûhları halk etti ve onlara hitâb etti, "Elestü bi rabbiküm" yani "Ben sizin rabbiniz değil miyim?" buyurdu. Rûhlar da "Kâlû belâ" dediler. Yani "Evet Yâ Rabbi, sen bizim rabbimizsin" dediler. İşte o vakitden beri müslümanız. Öyleyse şehâdetimiz nereden başlıyor? Tâ âlem-i ervâhdan. Onun için kitâbullahı dinleyen, güzel sesi duyan kimse, kim olursa olsun, tesirinde kalır, hattâ hayvanlara bile tesir eder güzel ses. Güzel ses hayvanlara bile tesir eder. İşte o âlem-i ervâhda Cenâb-ı Hakk'ın "Elestü bi rabbiküm" hitâbını duyanlar, anlayanlar güzel sese meclûbdurlar. Orda da kulaklarında gaflet olan olabilir, onlar müstesnâdır.
Müezzin "eşhedü en lâ ilâhe illallah" dedi mi, Allah "Ey Müezzin! Şehâdetinde dâim ol ve kâim ol. Haksın ve gerçeksin, benden başka ibâdet lâyık hiç bir ilâh yokdur" buyurur. Hattâ Peygamberimiz Cenâb-ı Hakk'ın ezânı nasıl dinlediğini de söylüyor fakat burada söylersem halk yanlış anlayabilir, yanlışlığa mahal vermemek için o şeyi söylemeyeceğim, geçiyorum.
"Eşhedü enne Muhammeden Resûlullah". İyi dinle! "Eşhedü enne Muhammeden Resûlullah". "Eşhedü", ben şehâdet ederim, "enne Muhammeden Resûlullah", Hazret-i Muhammed Mustafâ muhakkak Allah'ın resûlüdür. Cenâb-ı Hakk, "Ey Müezzin! Sen şehâdet et, benim şehâdetimi de ilân et. Benim sevgilim Muhammedim benim resûlümdür. Şehâdetinde yalancı değilsin" buyurur.
"Hayya ale's-salâh Hayya ale's-salâh", salâha geliniz, salâha. Salâh, salâh, refah, felâh, necât. Huzûra gelin huzûra. Ol Mahbûb'un, ol Ma'bûd'un huzûruna gelin. Kim ki Allah'a kıyâma durdu, onlar cemâlullahı görecekler. Sen, ben cemâlullahın ne olduğunu bilmeyiz, yanlız lisânla söylüyoruz. Onu Allah'a âşık olanlar bilirler.
"Hayya ale'l-felâh Hayya ale'l-felâh". Felâha gelin felâha gelin. Birinci felâh, mü'minlere, birinci salâh mü'minlere, ikinci felâh, ikinci salâh cinnilere, cinni müslümanlara, yâhud ikincisi kâfirlere. Yani îmâna davet. Sonra "Allahu ekber Allahu ekber lâ ilâhe illallah".
Bir de bu Ezân-ı Muhammedî'yi şöyle alalım. Bir davetiye. Bütün "Lâ ilâhe illallah Muhammedü'r-Resûlullah" diyenlere bu davetiye çıkarılıyor. Davetiyenin üzerinde şöyle bir yazı var : "Allahu ekber, Allahu ekber". Cenâb-ı Hakk, "Bu davetiyeyi ben gönderiyorum" diyor. "Eşhedü en lâ ilâhe illallah, Eşhedü en lâ ilâhe illallah", "Benden başka ibâdet lâyık ilâh yok. İşte o büyük Allah var ya, işte o benim ve sana davetiye gönderiyorum" buyuruyor. "Eşhedü enne Muhammeden Resûlullah, Eşhedü enne Muhammeden Resûlullah", "Muhammed Mustafâ benim resûlümdür, şehâdet ederim, ben şehâdet ederim". Evvelâ Allah şehâdet ediyor. Sonra, "Hayye ale's-salah, Hayye ale'l-felah", "Felâha gelin, Salâta gelin". Yani davet. "Felâha gelin, Salâta gelin". Sonra altında imzâ var. Kim? : "Allahu ekber, Allahu ekber, Lâ ilâhe illallah". Davet-i ilâhiyye. Davet-i ilâhiyye.