1 Mart 2020 tarihinde yayınlanmıştır.
Zaman geçmez ki yüz binlerce kalbin vecd-i sekrânı
Zemînden yükselip göklerde vahdetzâr-ı Yezdân'ı
Ararken dehşet-âkîn etmesin bir sayha vicdânı
Ne lâhûtî sadâ "Allâhu Ekber" sarsıyor cânı
Bu bir gülbank-i Hakk'dır çok mudur inletse ekvânı
Bu lâhûtî sadâ çıkdıkça cûşa-cûş olup yerden
İner esrâr-ı kudret kibriyâ tavrıyle göklerden
Bütün âheng-i hilkat yâd ederken Hakk'ı ezberden
Vicâhî feyz alır artık o nûru'n-nûr-i ezherden
Hüveydâ şimdi cânândır seherden şâm-ı esmerden
Seher vaktinde mevcûdât nûşîn hâb içindeyken
Bu rûhânî nevâ âfâkı mevcâ-mevc edip birden
Muhîtin kalb-i hâmûşunda başlar bir hazîn şîven
Bakarsın her taraf zulme, fakat bir zulmet-i rûşen
Semâ bîdâr her yıldız Cemâlullâh'a bir revzen
Maîşet kayd-ı cân-fersâsının mahkûmu bîzârı
Bütün bîçâreler gündüz bu yâd-ı merhametkârı
Duyar sermest olur görmüş kadar ferdâ-yı dîdârı
O neşveyle yorulmak şöyle dursun en ağır bârı
Sürükler görmeden göstermeden yılgınlık âsârı
Güneş mağrib-güzîn olmuş semâ esmer ufuk gülgûn
Zaman durgun zemîn muğber cihân dembeste cân mahzûn
Garîblik rû-nümâ yer yer sükûnet dembedem efzûn
Bakarsın bir de gülbang-i ilâhîden dolup gerdûn
O tenhâyî-i sevdâvî olur Allah ile meskûn
İnip vaktâ ki leylin dest-i istîlâsı gabrâya
Serer dünyâya zulmetden adem şeklinde bir sâye
Nazar medhûş müstağrak giderken zîr ü bâlâya
Döner "Allâhu Ekber" cûşu yükseldikçe Mevlâ'ya
O muzlim sîne-i hilkat tecellîzâr-ı Sînâ'ya
Senin dem geçmiyor yâdınla lebrîz olmadan eb'âd
Ne müdhiş saltanat yâ Rab nasıl âsûde istibdâd
O istibdâda hürmetdir ezânlar subhalar evrâd
Hayır sen rûh-i rahmetsin bu sesler senden ister dâd
Verir miydin eğer dâd etmesen feryâda isti'dâd
Gunûde rûh-i tabîat samîm-i zulmette
Sitâreler bile bâlâ-yı sermediyyette
Yavaş yavaş uyumak istiyor yumup gözünü
Seher semâların altında açmıyor yüzünü
Firâş-ı leylde dinmiş olan enîn-i hayat
Ridâ-bedûş-i sükûnet önümde her safahat
Görüp muhîtimi dalgın hamûş bir vecde
O hâli ben de temâşâya daldım âsûde
Nigâhı mest ediyorken bu levha-i mahmûr
Ufukta yükselerek bir sadâ-yı dûrâ-dûr
Yayıldı rûy-i zemînin o anda her yerine
Sokuldu leyl-i ketûmun bütün serâirine
Cihân-ı nâimi kaldırdı bî-karâr etti
Zalâm içinde ne âlemler âşikâr etti
O yükselen sesi tekrîre başlayıp eb’âd
Duyuldu sîne-i şebden medîd bir feryâd
Semâya çıktı o feryâd âh-ı ümmet olup
Semâdan indi o feryâd rûh-i rahmet olup
Uzaktan andırıyorken demin heyûlâyı
Semâ’hâne-i leylin birer küçük nâyı
Gibiydi şimdi hayâlimde her menâr-ı mehîb
O taş yürekte bu sûzişli nağmeler ne garîb
O nây-pârelerin sonra hepsi hem-dem olup
Uyandı rûh-i sükûnette bir azîm âşûb
Coşunca âlem-i câmidde sayha-i tehlîl
Minâreler bana gelmişti sûr-i İsrâfîl
Muhîte çekmiş iken dest-i şeb ridâ-yı memât
Uyandı karşıki evlerde lem’a lem’a hayât
Uyandı sonra avâlim, uyandı rûh-i sabâh
Uyandı hâb-ı ademden birer birer eşbâh
Uyandı bende de bir şeb-çerâğ-ı zulmet-sûz
Ki tâ ebed olacak feyz-i Hak’la sîne-firûz
Tasavvur eylemem artık zevâl o meş’al için
Meğer ki nûr-i İlâhî ufûl edip gitsin
Mehmed Âkif Ersoy