Ezel Nedir?

18 Haziran 2023 tarihinde yayınlanmıştır.

Hikmet

Hep duyuyorsunuzdur, okuyorsunuzdur, ezel, ezelî, ezeliyyet, ezel-i âzâl, lem yezel, lâ yezâl, ilm-i ezelî, takdîr-i ezelî gibi bir takım tabîrler var. Ezel, kıdem demekdir yani zaman bakımından öncesi olmamayı ifâde eder. Ezelî demek, öncesi olmayan demekdir ki Cenâb-ı Hakk'ın isimlerinden Evvel ve Kadîm bu manâyadır. 

Biz kullar için ezeliyyeti idrâk etmek mümkün değildir. Bu idrâk insan aklına verilmemişdir. Zîrâ, biz hâdisiz, sonradan olmayız, başımız var sonumuz var, dâimâ zamanla mukayyediz. Biz zamandan bağımsız olamadığımız gibi, zamansızlığı da düşünemiyoruz, hafsalamız almıyor bunu. Aklımız bize her şeyin bir öncesi olması gerekdiğini söylüyor. Bu itibarla bizim için ezel, aklımızın alabileceği geçmişdeki en uzak zamânı ifâde eder. Bu da Cenâb-ı Hakk'ın kâinâtı halk etdiği zamandır. Ondan evvelini aklımız almaz. Zîrâ o mertebe mahlûkâtın henüz vücûd bulmadığı mertebedir. Ona ezel-i âzâl yâhud amâ derler. Nitekim Peygamberimize sormuşlar, "Cenâb-ı Hakk kâinâtı yaratmadan evvel neredeydi" demişler, Efendimiz, "amâdaydı" buyurmuşlar. Burada amâ, Hakk'dan başka bir varlığın olmadığı mertebedir, mutlak gayb âlemidir. Başka isimler de verilmişdir bu mertebeye. 

Bu mertebe insan aklının ve idrâkinin mâverâsında olduğu için, Allah'ın zâtı hakkında tefekkür etmek men edilmişdir. Zîrâ bu tefekkür insanı ya tecennüne, ya küfre götürür. 

Burada mühim bir incelik var. Hakîkatde Allah için ezel ve ebed birdir. Allah zamandan münezzehdir çünkü, Allah için geçmiş yâhud gelecek diye bir şey olmaz. Zaman bizim gibi mahlûklar içindir. Bu tabirler biz Hakk'ı mümkün mertebe tanıyabilelim diye vaz edilmişdir. Yoksa Allah'ın ezelîliği ve ebedîliği zaman bakımından değildir. Çünkü zaman değişim demekdir, değişim yoksa zaman yokdur. Allah ise aslâ değişmez. Değişmeyen yegâne varlık O'dur. 

İlm-i ezelî ve takdîr-i ezelî gibi tabirleri de buna göre anlamak lâzımdır. Cenâb-ı Hakk'ın zâtında ve sıfatında bir değişiklik mümkün değildir. Kaderin değişmemesi, ilmullahın değişmemesi demekdir. Kâinâtda e olacaksa ilm-i ilâhîde mevcûddur ve sâbitdir. O yüzden bazı ehlullah, "Olan olmuşdur, olacak olan da olmuşdur" derler.

Gelin ezeliyyetin ne demek olduğunu bu işin pîri ve üstâdı olan Aynülkudât Hemedânî Hazretlerinden öğrenelim. Hazret, Kenzü'l-Hakâyıkında buyuruyorlar ki :

Bil ki, her kim ezeliyyeti zaman bakımından mâzî gibi bir şey zannederse, çok açık bir hatâya düşmüşdür. Ki maalesef pek çok insana gâlib gelen vehim bu şekildedir. Oysa ki ezeliyyet ne mâzîdir ne müstakbel. Ezeliyyet mefhûmu, aralarında hiç bir fark olmaksızın, geçmişi ihâta etdiği gibi geleceği de ihâta eder. Bu ikisinin arasında bir fark olduğuna dâir kalbinde bir şübhe olan kişinin aklı henüz vehminin elinde esîrdir. Nitekim Âdem'in zamânı ezeliyyete nisbetle günümüzden daha yakın değildir. Hattâ tüm zamanların ezeliyyete nisbeti, nisbet-i vâhidedir. 

Ezeliyyetin zamanlara nisbeti, ilimlerin mekânlara nisbeti gibidir. Çünkü ilimler için uzaklık ve yakınlık gibi mekânlara mahsûs sıfatlar sözkonusu değildir. Yani ilim mefhûmu aslında bütün mekânlarla beraberdir fakat her mekân ondan hâlîdir. Aklî ilimlere azıcık kafa yoran bir kişinin bu meseleyi idrâk etmesi zor değildir. Fakat âlem-i mülkde kusurlar dâiresinde kalan ve henüz melekût âlemine bakabilecek cevvâl gözlerden mahrûm olan kimsenin meseleyi anlaması zordur. Aynı şekilde ezeliyyetin tüm zamanlara nisbetinin aynı olduğuna, onun her zamanla birlikte ve her zamanda olduğuna, ve hattâ onun bütün zamanları ihâta etdiğine ve tüm zamanlara tekaddüm eden bir varlığa sâhib olduğuna itikâd eylemek lâzımdır. Ayrıca nasıl ki mekânın ilmi vüs'at etmesi mümkün değilse, zamanın da ezeliyyeti vüs'at etmesinin mümkün olmadığına inanmak gerekir. 

Bütün bunları anladıysan, bil ki, manâ bakımından ezeliyyet ve ebediyyet arasında bir fark yokdur. Fakat bahse konu olan manânın zamanlar içerisinde mâzî ile bir nisbeti varsa, istiâre yoluyla onun için ezeliyyet lafzı kullanılır. Şâyet zamanlar içerisinde gelecek ile bir nisbeti varsa, yine istîâre yoluyla bu manâ için ebediyyet lafzı kullanılır. Görüldüğü gibi iki farklı nisbet sözkonusu olduğu için iki farklı lafız kullanılmışdır. Aksi takdirde halk gerçeği idrâk etme husûsunda yanlışa düşer. Şimdi şunu da bil ki, "Hakk Teâlâ irâde etdi", "irâde edecek", "bildi", "bilecek", "takdîr edecek", "takdîr etdi" gibi zamana müteallik ifâdeler kullanyorsak, bu nevi zarûretlerden dolayıdır. Çünkü mâzî ve müstakbel kalıplarını kullanmazsak, O'nun fiillerinin mâzî ile mi yoksa müstakbel ile mi alâkalı olduğunu bilemeyiz. Evet, irâde geçmişe nisbet edildiğine "irâde etdi" denir, geleceğe nisbet edildiğinde, "irâde edecek" denir ama aslında bu sır pek çok sırrın ve meselenin anahtarıdır. Hâl böyle olunca, sâlikin ezeliyyet sırlarına ilim yoluyla erişmesinin imkânsız olduğu âşikâr olur. Evet mefhûmun manâsı ilim yoluyla idrâk edilebilse de, bir şeyin manâsını idrâk etmek başka, o şeye vâsıl olmak başkadır. Nitekim ilim yoluyla O'na vâsıl olmanın müstahîl olduğuna dâir sözümüzden kasdımız, kendisini ilmî çalışmalara hasreden kişinin, zamanın esâreti altında olduğu ve böyle bir kişinin ezeliyyete vâsıl olabilmesi için de ilk önce bu esâretden kurtulmasının şart olduğu hâkikâtini ifâde etmekdir. 

Listeye geri dön