Farzı Kılıp Son Sünneti Kılmadan Gidenleri Sakın Ayıplamayın!

16 Aralık 2018 tarihinde yayınlanmıştır.

Namaz
Muzaffer Efendi Hazretlerinin, Cuma namazının sünnetlerini terketmemek husûsundaki nasîhatlarını yazdıkdan sonra, bir mes'eleye açıklık getirmek de şart oldu. O gün olduğu gibi, bugün de gerek cuma namazlarında gerek vakit namazlarında bazı kardeşlerimizin farzdan sonra hemen kalkıp gittiklerini hep görüyoruz. Farzdan sonra sünneti kılanlardan bazılarının da, zaman zaman onların aleyhinde konuştuğuna üzülerek şâhid oluyoruz. Şunu hep hatırda tutmak lâzımdır ki, eğer halkı irşâd ile vazîfeli değil isek, meselâ bir câmide imâm, hatîb ya da vâiz değilsek, böyle birilerini gördüğümüz zaman, onların aleyhinde konuşmamız katiyyen doğru değildir. Hatta konuşmayıp, sâdece kalbimizden geçirsek yani içten içe onları ayıplasak bile yine de büyük bir hatâ etmiş oluruz. Böyle bir durumda, hem bir mü'min kardeşimiz hakkında sû-i zanna düşmüş, hem de onu ayıplamış oluruz. Eğer dilimizi de tutamayıp bir de aleyhinde konuşursak bu hatâlara bir de gıybeti eklemiş oluruz ki hepsi de birbirinden beter kötülüklerdir. Emîn olunuz ki, bu gibi şeyler hep şeytânın iğvâlarıdır ve bütün bu kötülüklerin kaynağı da ucub hastalığıdır. Ucub, bir kimsenin ibâdetine güvenerek kendisini başkalarından üstün görmesidir ki bu kötü sıfat, şeytanın sıfatıdır. Öyleyse düstûrumuz, hep hüsn-i zann olmalıdır. İster Cuma namazlarında, ister vakit namazlarında, namazın son sünnetini kılmadan gidenlerin, ya gittiği yerde kılacaklarını, ya sıkıştıkları için abdest tâzeleyeceklerini ya da sünneti başka meşrû bir mazeret sebebiyle te'hîr ettiklerini düşünmeli ve onlar hakkında hüsn-i zannımızı muhâfaza etmeliyiz. Aksi takdirde kalbimizi sû-i zann, ayıplama ve gıybet günâhları ile karartmış ve bu gibi kötülükleri besleyen ucub hastalığını azdırmış oluruz.

Sûre-i Hucurât'daki, "يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اجْتَنِبُوا كَثِيرًا مِّنَ الظَّنِّ إِنَّ بَعْضَ الظَّنِّ إِثْمٌ وَلَا تَجَسَّسُوا وَلَا يَغْتَب بَّعْضُكُم بَعْضًا أَيُحِبُّ أَحَدُكُمْ أَن يَأْكُلَ لَحْمَ أَخِيهِ مَيْتًا فَكَرِهْتُمُوهُ وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ تَوَّابٌ رَّحِيمٌ / Yâ eyyühellezîne âmenûctenibû kesîran minez zanni, inne ba'dez zanni ismün, ve lâ tecessesû ve lâ yağteb ba'dukum ba’dâ, e yuhibbu ehadüküm en ye'küle lahme ahîhi meyten fe kerihtumûhu, vettekullâh, innallâhe tevvâbün rahîm" âyet-i kerîmesine dikkat ederseniz, Cenâb-ı Hakk'ın kötü zanndan kaçınmamızı emretiğini, zîrâ zannın çoğu zaman insanı hatâya sevkettiğini, üstelik kötü zann ile yapılan konuşma ve davranışların insanı daha da büyük hatâlara ve belâlara düşürdüğünü beyân ettiğini görürsünüz.

Kasd ü 'azm ile ya hatâ 'ucb ü tekebbürle riyâ
Ettiğime bî-intihâ estağfirullahe'l-'azîm
Sünnet namazlar husûsunda mühim bir mes'ele daha var. Aslında efdal olan sünnetleri cemaat içinde değil tenhâda kılmakdır. Nitekim Resûl-i Ekrem Efendimizin tatbîkâtı da böyledir. Peygamberimiz, namazların sünnetlerini ekseriyâ hücre-i se'âdetinde kılar, farz kılınacağı zaman mescide çıkarak mihrâba geçerdi. Bunun hikmeti de şudur. Her türlü ibâdetde ucub ve riyâ tehlikesi vardır ama özellikle nâfile ibâdetlerin, insanı ucuba ve riyâya düşürme ihtimâli daha kuvvetlidir. Şeytan ibâdetle meşgûl olanları hiç rahat bırakmaz ve onları ucuba düşürmek için "Bak herkes farzı kılıp gidiyor, sen ne mubârek adamsın ki sünnetleri de kılıyorsun" diye iğvâda bulunur. Ya da "Sen sünnetleri de câmide kıl, yoksa bu adam sünnetleri kılmıyor derler, ayıplarlar" diye insanı riyâya sevkeder. İşte bu sebeblerle başda mürşidlerin mürşidi Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz olmak üzere bütün mürşidler nâfile ibâdetlerin mümkün mertebe kimsenin görmediği yerlerde yapılmasını tavsiye etmişlerdir. 

Günümüzün şartları düşünülürse, meselâ öğle namazının ilk sünnetini evde kılıp farzına câmiye yetişmek ya da öğlenin farzını câmide kıldıkdan sonra çıkıp, son sünneti evde ya da iş yerinde kılmak pek mümkün değildir. Ev ile câmi arasındaki mesâfe, meşgaleler, vakit darlığı, koşuşturma çoğumuza bu imkânı vermez. O yüzden, namazların sünnetlerini de camide kılmak âdet olmuş ve bunda bir beis görülmemişdir. Öyleyse sünnetleri tenhâda kılamıyoruz diye sakın terketmeyelim,  câmilerde, mescidlerde edâ edelim ama yukarıda saydığımız mahzûrları da hep hesâba katalım, ucubdan riyâdan son derece sakınalım ve sünneti kılmadı diye hiç kimseyi kınamayalım.

Riyâ etme sakın ehl-i hulûs ol cümle kârında
Riyâ şirk-i hafî hüsrân-ı a'zamla vîrânlıkdır
Listeye geri dön