Fütüvvet Nedir?
19 Temmuz 2019 tarihinde yayınlanmıştır.
Hatırlarsanız, "İbn Battuta'nın Gözüyle Türkler ve Ahîlik" başlıklı yazımızda, Osmanlı Devletinin kuruluşunda esas teşkîl eden dört temel unsurundan biri olan ahîlerden bahsetmişdik. Ahîlik ve ahîler, Türk târihi ve medeniyyeti içerisinde çok mühim bir yer işgâl ettiği için, yerli ve yabancı âlimler tarafından bu konuda bir çok çalışma yapılmışdır. Biz burada ahîliğin târihî ve ictimâî yönüne pek girmeden, doğrudan doğruya esâsına dikkat çekmek istiyoruz.
Ahîliğin esâsı tasavvufdur. Ahîler de ehl-i tasavvufdur, ehl-i tarîkdir yani ahî demek dervîş demekdir. Bilindiği gibi, tasavvufda ve tarîkatde bir çok meşreb vardır, her meşrebin kendine göre bir tavrı ve tarzı vardır. Kimisinde zühd, kimisinde aşk, kimisinde marifet öne çıkar. Ahîlerde esas olan fütüvvetdir. Peki öyleyse fütüvvet nedir?
Fütüvvet, "genç, yiğit, cömert" ma'nâlarına gelen "fetâ" kökünden gelir. Kelimenin çoğulu "fitye" ya da "fityân" şeklindedir. Nitekim Kur`ân-ı Kerîm'de Ashâb-ı Kehf hakkında bu lafızla kullanılmışdır. Fütüvvet ehli, bütün bu vasıflara kemâliyle sâhib olan kişidir. Meselâ ehl-i fütüvvet yiğitdir, kahramandır, korkusuzdur, i'lâ-yı kelimetullah için gözünü bile kırpmadan cihâda gider, ölümü bile göze alır. Fütüvvet ehli son derece cömertdir, kendi yemez başkasına yedirir, ikrâmda sınır ve cins gözetmez, mü'mini kâfiri, insanı, hayvanı ayırmaz, bütün mahlûkâta hizmet eder. Fütüvvet ehli aslâ boş oturmaz, kimseye yük olmaz, dürüstçe çalışır, helâlinden kazanır ve kazandığını başkaları için harcar yani başkalarını kendi nefsine tercîh eder. Ehl-i fütüvvetin düstûrlarından biri de herkese yâr olmak ama hiç kimseye bâr olmamakdır.

Ehl-i tarîkin baş tâcı Cafer-i Sâdık Hazretleri : "Bize göre fütüvvet, ele geçen şeyi başkalarının istifâdesine sunmak, ele geçmeyen şey için de şükretmektir" buyurmuşlardır ki bu tarife göre fütüvvet, cömertliğin ve fakrın en yüksek derecesidir.
Fütüvvet ehlinin ulularından Ebû Saîd Ebu'l-Hayr Hazretlerine "Fütüvvet nedir?" diye sormuşlar, Hazret-i Şeyh, "Kendin için arzu ettiğin şeyi kardeşin için de arzu etmendir" buyurmuşdur.
Hazret-i Şeyh, bir başka beyânında, "Fütüvvetin esâsı, halkı bulundukları hâlde mazûr görmekdir" buyurmuşdur ki bu sözü "yetmiş iki milleti bir görmek" diye de ifâde edebiliriz. Bunun da hikmeti şudur ki, ehl-i fütüvvet, tevhîd ehlidir yani her şeyi Hakk'dan bilir. Kâinâtda ne varsa cümlesinin Hakk'ın tecelliyâtının eseri olduğunu bilen bir kişi, nasıl olur da mahlûkâtı hakîr görebilir?
Bir başka meclisde Hazret-i Şeyh'e yine fütüvvet hakkında sorulunca, "Fütüvvet meselesi hakkında konuşabilmem için muhâtabımın yüksek bir anlayışa sâhib olması gerekir. Benlik sâhibi biriyle fütüvvet hakkında konuşulmaz. Himmet sâhibinin hatâsı tâ'at, benlik sâhibinin tâati hatâdır. Fütüvvet, cesâret, letâfet, zarâfet, himmet bahçesinde yetişen bitkilerdir. Himmet bahçesinde uzun uzun namaz kılmak, oruç tutmak, aç kalmak, geceyi ibâdetle geçirmek ve çokça sadaka vermek söz konusu değildir. Himmet, çalışmanın ortaya koyduğu herşeyi silip süpürür" buyurmuşdur.
Kısacası fütüvvet, mâsivâyı terk edip benlikden soyunmak yani kesretde vahdeti bulmak ve dâimâ eli kârda gönlü yârda yani eli işde gönlü Allah'da olmakdır.
Elin kârda, gönlün yârda olsun.
Hazret-i Aşkî
Listeye geri dön