12 Ekim 2023 tarihinde yayınlanmıştır.
Gadabın kötülüğünü uzun uzun anlatdık, kızgınlığın, öfkenin gözü nasıl kör etdiğini, aklı nasıl perdelediğini söyledik. Aklı başından giden, gözü kararan insanın, her türlü fenâlığı işleyebileceği malûmdur. Kızgınlıkla yapılan işler, hep insanın sonradan pişman olacağı şeylerdir ama iş işden geçdikden sonra pişmanlık fayda vermez. Atalarımız öfkeyle kalkan, zararla oturur demişler.
Şimdi de bu kötü huydan nasıl kurtulabileceğimizden bahsedelim biraz. Yani gadabın devâsını söyleyelim. Her hastalıkda olduğu gibi bunun da sebebini bulalım önce.
Gadabın ana sebebi kibirdir, enâniyetdir. Kibirliler, çok kolay kızar, kızgınlıkları uzun müddet geçmez. Kibirli insanlar, kendilerinden dûn gördükleri kimselere kızmayı âdet edinmişlerdir. Meselâ hoca talebesine, patron çalışanına, baba evlâdına kızmakda hiç beis görmez, buna hakkı olduğunu düşünür. Yine kibirli insanlar kendilerine hürmet edilmesini isterler, en ufak bir hürmetsizlik, onlar için kızgınlık sebebidir. En ufak bir tenkid, en ufak bir ayıplama, kibirli insanda kızgınlık meydana getirir. Enâniyeti, hatâsını kabûle mânidir çünkü. Kibirli bir insan, en ufak bir hakârete uğrasa, yâhud alaya alınsa derhal hiddetlenir ve karşısındakinden intikam almak ister. Çünkü karşılık vermemek, kendisi için acz alâmetidir, sabredip oturmayı, gurûruna yediremez. Hasmından intikam almayı, merdlik zanneder, kahramanlık addeder. "Şöyle vurdum, böyle kırdım, şöyle öldürdüm" filan diyerek nefs-i emmâresiyle övünür. Hâsılı, kibir gadabın köküdür, onu kırmadıkça gadabdan kurtulmak mümkün değildir.
Bir de şuna bakalım. Niçin kızıyoruz? Neden sinirleniyoruz? Nelere öfkeleniyoruz?
Öfkelenmemizin sebebi, karşılaşdığımız bir hâdisenin, işittiğimiz bir sözün, muhâtab olduğumuz bir davranışın, hoşumuza gitmemesidir. Dikkat buyurun, bizim hoşumuza gitmemesidir dedim, hâdisenin, sözün yâhud da davranışın bizâtihî hoş olmaması değil. Çünkü herkesin meşrebi farklı, anlayışı farklı, bilgisi farklıdır. Yine herkesin inancı, dîni, dünyâ görüşü, yaşayışı aynı değildir. Böyle olduğu içindir ki, bir kimsenin bir şeyi beğenmemesi, hattâ ondan nefret etmesi, o şeyin kötü olduğunu, yanlış olduğunu göstermez. Bunu bilirsek, gadabın önünü büyük ölçüde kesmiş oluruz. Hemen bir misâl verelim. Yolda yürürken yâhud bir yerde otururken üstümüze kuş pislese, kuşun bunda bir kabahati var mıdır? Bizi rahatsız eden ve öfkelenmemize sebeb olan şeylerin çoğu bu kabîldendir.
Diğer tarafdan, başımıza gelen şeyler kötü dahi olsa, meselâ iftirâya uğrasak, zulme uğrasak, bize hakâretler yağdırılsa filan, bunlara da kızmaya lüzûm yokdur. Neden? Çünkü bu kızgınlıkda Hakk'a itiraz vardır. Mâdem ki hayır da şer de Allah'dandır, öyleyse bunları da hoşnudlukla karşılamak lâzımdır. Mâdem ki "lâ fâile illallah"dır, yani Allah'dan başka fâil yokdur, bütün fiilleri yaradan O'dur, öyleyse kızmak abesdir. Her şeyi Allah'dan bilen, hiç bir şeye kızmaz. Bilir ki, beğenmediği o işi de yapdıran Allah'dır. "Ben kötülük yapana kızıyorum, Allah'a itirazım yok benim" diyen kişiye şu misali veririz. Kendisine silah atılan kişi, "Ben silaha kızıyorum, tetiği çekenle bir işim yok benim" der mi? İnsanlar ve diğer bütün mahlûkât, vâsıtadır, fâil-i hakîkî Allah'dır. Tıpkı silahın bir vâsıta, tetiği çeken kişinin fâil olması gibi. Bazen tetiği çeken kişi de vâsıta olabilir. O vakit, ona vur emrini verene bakmak lâzım.
Bu iki husûsa dikkat ederek, nefsimizi nâhoşluklara alıştırırsak, herkesi olduğu gibi kabûl edersek, hatâları, kusurları, ayıpları görmemeye gayret edersek, gadab illetinden tamâmen kurtuluruz.