13 Nisan 2020 tarihinde yayınlanmıştır.
Büyük mürşidlerimizden Şemseddîn Sıvâsî Hazretleri, Mir'âtü'l-Ahlâk Adlı eserindeki bu manzûmesinde, Hakk'dan gâfil bir adamın, ölümü ve âhireti unutup, hevâsına uyarak, dünyâ zevklerine dalarak, uzun emeller besleyerek, helal-haram gözetmeden, ibâdesiz-tâatsiz, hayır-hasenatsız, nasıl büyük bir gaflet ve dalâlet içinde yaşadığını ve nihâyet kendisine ecel erişince de nasıl büyük bir pişmanlık içine düşdüğünü beyân ederek bizlere büyük bir ders veriyorlar.
Vâr idi bir zamân bir merd-i câhil
Me'âd u mebde'inden hayli zâhil
Umûr-ı dünyâya meşgûl idi ol
Bekâ emrinde hoş ma'zûl idi ol
Tezekkür kapısın ol eyleyip sed
Emel bâbını açmışdı müebbed
Ona iklîm-i küfrün armağanı
Amânîden gelirdi şâdumânı
Gelirdi ol kapıdan mevc-ber-mevc
Şeyâtîn leşker ile fevc-ber-fevc
Edüpdü kalbini kârbân-sarây ol
Bulupdu cünd-i şeytânî ona yol
Konup göçmekde idi cünd-i şeytân
Yolun kesmişdi ondan cünd-i Rahmân
Bu hâl ile ederdi kesb-i dünyâ
Dilinden dûr olupdu yâd-ı 'ukbâ
Meges gibi demezdi pâk ü nâ-pâk
Konar her cîfeye gördükde bî-bâk
Seg-i nefsin salup bâzâr-ı hırsa
Olupdu mübtelâ âzâr-ı hırsa
Ciğer cenginde pür-kavgâ idi ol
Bu bâzâr içre bir rüsvâ idi ol
Bu kesb ile çoğaldı çünki mâlı
Dimâğı buldu ondan ihtilâli
Ki seçmez oldu hîç hıll ü harâmı
Olup bâzâr içinde bir harâmî
Göçüp kalbinden onun nûr-ı îmân
Konupdu yerine zulmât-ı şeytân
Emel bâbında açılmışdı çün yol
Denî sevdâya düşdü onda mahzûl
Seg-i bâzâr olup ol merd-i bî-hûş
Hemân kuyruk salar dünyâ dese üş
Dimâğından uçup lezzât-ı tâ'at
Ne cum'a meyli kaldı ne cemâ'at
Çü islâm göçdü hâlî kaldı meydân
Konar yerine ol dem cünd-i şeytân
Harîm-i dilde çünki kondu gaddâr
Metâ'-ı dîni gâret etti yek bâr
Takup zencîr-i şehvâtı kuvâya
Esîr oldu bu dem nefs-i hevâya
Çü fırsat buldu ol İblîs-i hannâs
Eder kalbini vesvâs ile is pas

Nasîhat sûretinde dedi bâtıl
Ki ey ırgâd-ı vâris olma gâfil
Bu zahmetlerle cem' etdin çü mâlı
Ecel erse n'olur anla meâli
Onu tâlân eder ol dem akârib
Olur her birisi sana akârib
Yürü var 'ıyş u nûş eyle müdâmî
Bu kesbinden alagör bâri kâmı
Değil bâkî çü hengâm-ı civânî
Ganîmet bil elindeyken sen onu
Geçirme fırsatın vaktini nâgâh
Ki tâ etmeyesin feryâd ile âh
Vefâ etmezse mâlın olma ma'lûl
Yine kesb edesin âsân durur ol
Bu nev'a türrehâtı etdi ilkâ
Kabûl etdi onu ol nefs-i eşkâ
Bunu fehm etmedi işbu fütâde
Ki dünyâ zuhr ola dârü'l-bekâda
Bu niyyetle alır pes nice gılmân
Ki dîn yağma eder her biri fettân
Tetebbu eyleyip dâr u diyârı
Alır hasnâlarından çok cevâri
Kimin sâzende etti kimi rakkâs
Nukûd-ı dînine her biri nakkâs
Katına cem' olup bir nice füssâk
Mülevvesler kamusu ehl-i gassâk
Tutup bu nushunu şeytânın ol gûl
Bu dem fısk u fücûra oldu meşgûl
Gehî gılmân ile lu'b u hevâda
Savurdu hırmen-i ömrünü bâda
Cevâr ile gehî zevk u neşâtı
Sürerdi unutup râh-ı sedâdı
Olurdu rûz u şebde bâde-peymâ
Dökerdi kanını hayfâ ve hayfâ
Gehî sekrân olurdu gâhî hayrân
Hevâsından değildi hâlî bir ân
Kaçan ayık ola ol merd-i meftûn
Olurdu nerd ü şatranc ile mağbûn
Hevâ ile geçip subh u mesâsı
Cenâb-ı Hakk'a etmezdi misâsı
Boyanup cümleten reng-i fücûra
Olupdu zümre-i şeytâna suhre
Necâset çâhına düşmüşdü ma'yûb
Televvüsle tamâm olmuşdu mekrûb
Bu hâlât üzre bir gün halvetinde
Safâ ve zevk ederdi sıhhatinde
Hemân dem işbu demdir diye nâdân
Edüpdü sînesin şevk ile 'uryân

Safâdan sığmaz idi cânı cisme
Şetâretler ederdi işbu resme
Ecel peyki erişip onda nâgâh
Girîbânın tutar pes hâh u nâ-hâh
Dedi bildin mi ben kimem beyân et
Dedi hîç bilmedim lutf et ayân et
Dedi Azrâilem ey merd-i gâfil
Hudâ ve hidmetinden şöyle zâhil
Çü geldim kabz edem ruh-ı habîsin
Bu levhden hakkedem şahs-ı hasîsin
Hevâ nat'ında sürdün nice gün at
Demidir kim edem bu lu'bla şah mat
Bu lezzâtından eyleyem seni dûr
Ola şehvât-ı fânî sana pür-şûr
İşitti nâm-ı Azrâîl'i ol merd
Ödü sındı fezâdan oldu rû zerd
Düşüp endâmına lerze tamâmet
O sâat kopdu başına kıyâmet
Hemândem dar olur tâc u metâ'ı
Safâsı ref' olup geldi sudâ'ı
Şarâbı şerr olup sükr-i memâtı
Gözüne hâb eder rûz-ı hayâtı
Ona hâr oldu ol dem hâl-i gılmân
Sinân-ı ta'n olup çeşminde müjgân
Dehânı telh olup şîrîn şarâbı
Verir zehr-i helâhilden cevâbı
Ona şîven olup âvâz-ı sâzı
Musîbetden açar perde hicâzî
Terâne yerine feryâda başlar
Koyup kârın yeni bünyâda başlar
Olur hande yerine girye ceyhûn
Safâ yerine kalbi gamla meşhûn
Bırakup nâzı envâ'-ı niyâza
Düşer almaz velî kimse piyâza
Tevâzû' rûyunu kor hâk-i 'acze
Tezelzül birle der merd-i 'azîze
Ki ey kudsîler içre pür-mehâbet
Keremden bana ver bir hafta mühlet
Müşevveş işlerim tashîh edem tâ
Koyam Hakk yoluna ben dahi bir pâ
Tutam takvâ yolunu hemçü ebrâr
Katıma gelmeye bir dahi eşrâr
Yakîni fehm edüp gitdi gümânım
Henüz fehm eyledim sûd u ziyânım
Uyandım hâb-ı gafletden uyandım
Velî nâr-ı nedâmet birle yandım
Bu minvâl üzre gerçi etdi lâbe
Velî Azrâîl almadı hesâba
Der ey nâdân u ahmak bülh-i nâkâm
Bu a'zârın yeri yok geçdi hengâm
Müfîd olmaz bu esnâda nedâmet
Demidir veresin şimdi emânet
Ki ben kâdir miyim te'hîre heyhât
Sana mühlet verilmez fât-mâ-fât
Tutupdun nush-ı şeytânî derûnu
Olup bir merd-i mel'ûnun zebûnu
İşitmedindi hîç pend-i Hudâ'yı
Ki Kur`ân içre etmişdi edâyı
اِنَّمَٓا اَمْوَالُكُمْ وَاَوْلَادُكُمْ فِتْنَةٌۜ
Muhakkak ki mallarınız ve çocuklarınız sizin için bir imtihandır.
Sûre-i Tegâbün, 15
وَابْتَغِ ف۪يمَٓا اٰتٰيكَ اللّٰهُ الدَّارَ الْاٰخِرَةَ وَلَا تَنْسَ نَص۪يبَكَ مِنَ الدُّنْيَا وَاَحْسِنْ كَمَٓا اَحْسَنَ اللّٰهُ اِلَيْكَ وَلَا تَبْغِ الْفَسَادَ فِي الْاَرْضِۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ الْمُفْسِد۪ينَ
Allah'ın sana verdiğinden O'nun yolunda harcayarak âhiret yurdunu gözet, dünyâdan da nasîbini unutma. Allah sana nasıl ihsânda bulunduysa, sen de başkalarına ihsânda bulun. Yeryüzünde fesad çıkarma. Muhakkak ki Allah, müfsidleri sevmez.
Sûre-i Kasas, 77
Kulak hem tutmadın nush-ı Resûl'e
Edinmedin onu ol dem vesîle
Bu dem kim dinleye beyhûde özrü
Ki sen sana edüpsün işbu gadri
İşitdi çün hitâb-ı pür-'itâbı
Perîşân oldu hâli gitdi tâbı
Vücûdu hırmenine düşdü âteş
Telehhüs etti miskîn onda segveş
Yine dedi tazarru'la o nâdân
Doludur sîm ü zerle nice himyân
Dahi esb ile ester sad tavîle
Nefâis emti'a hem böyle böyle
Sana bu cümleyi edem teberru
Eğer bir gün kabûl etsen tazarru'
Bu beyhûde söze etmeyip ısgâ
Yapışdı unf ile teng oldu dünyâ
Tenezzül eyleyüp bu merd-i mihnet
Dedi bir sâ'at için bâri mühlet
Bu def'a vermeyüp hergiz amânı
Yapışdı kahr ile almağa cânı
Dedi hasretle ol miskîn-i pür-zâr
Ne kem kâlâ imiş dünyâ-yı gaddâr
Ki verdim vermedi mahsûl-i 'ömrü
Kesâda düşdü hîç olmadı kadri
Ne kıymetli imiş enfâs-ı insân
Ki 'âlem kıymet olmaz ger ola ân
Dirîgâ hasretâ 'ömr-i 'azîzi
Hevâya verenin var mı temîzi
Ki 'ömrüm Yûsuf'un esmân-ı bahse
Satup erdim bu dem hüsrân-ı bahse
Cehâlet destiyle 'ömr-i girânı
Bu nâr-ı şehvete yakmışım anı
Dahi mahsûl-i cânı bu fütâde
Savurmuşum yele râh-ı fenâda
Kilîm-i dînimi hayfâ vü heyhât
Aparmış bilmedim bu seyl-i şehvât
Deyüp cânını teslîm etdi nâkâm
Budur gâfillere mahsûl-i encâm
Hâr-ı lengîne tahmîl etti evzâr
Yüzü kara tehî-dest ü işi zâr
Yöneldi Hazret-i Kahhâr'a cebrî
Metâ'ı bunda kaldı gitdi cimri
Şemseddîn Sıvâsî
Kuddise Sırruh