Gam-ı Dilsûz-i Aşkdan Puhtegânız Zârımız Yokdur

1 Şubat 2018 tarihinde yayınlanmıştır.

Vahdet
NUTK-İ ŞERÎF
ve
ÎZÂHI

Gam-ı dilsûz-i 'aşkdan puhtegânız zârımız yokdur
Gönüldür gonca-i vahdet o gülde hârımız yokdur

Allah dostları Allah aşkı ile yanar, tutuşur fakat aşk ateşinden katiyyen şikâyet etmez zîrâ bunun misâli çiğ bir gıdâyı pişiren ateş gibidir. Hakk dostlarının gönlünde mütecellî olan vahdet nûru dikensiz bir gül gibidir zîrâ Hakk'ın rahmeti ve cemâli oradan zuhûr eder.

Ezelden tahtgâh-ı dilde verdik bir şehe ikrâr
O hüsne âşıkız bir başka yâr-i hünkârımız yokdur

Allah dostları, ezel bezminde verdikleri ahde uyarak Hakk'ı tevhîd ederler,  hep zikrullah ile meşgûl olurlar zîrâ onlar Hakk'a âşıkdır, hep O'na kavuşmayı arzu ederler. Tek arzuları bu olduğu için dünyâya da ukbâya da iltifât etmezler.

Şühûd ettik kıyâm-ı zıll u nûr-i âfitâb ile
Anınçün bezm-i vuslatda rakîb ağyârımız yokdur

Allah dostları her şeyde Hakk'ın esmâ ve sıfatını görürler. Mâdem ki bütün mükevvenât Hakk'ın nûrundan yaradılmışdır, öyleyse hiç bir şey yokdur ki Hakk'ın esmâ ve sıfatını aksettirmesin. Âriflerin bu dünyâda Hakk'ı müşâhedesi böyle olur. Bundan haberi olmayan câhiller Allah'ı gökde ararlar, gâfiller ise rü'yetullahı inkâr ederler.

Olunca bahr-i vahdet lücce-i 'aşkında müstağrak
Nihân olduk ism-i resm ile kayd-ı vârımız yokdur

Hakk dostları vahdet denizindeki aşk dalgalarının arasında yok olmuşlardır. Yani Allah aşkı onları öyle bir cezbeye kaptırmışdır ki Allah ile aralarındaki bütün perdeler kalkmış ve tecelliyât-ı ilâhînin şiddeti onları tamâmen mahv etmişdir. Böylece bütün beşerî ve nefsânî sıfatlardan yani bütün benliklerinden ve varlıklarından tamâmen geçmişlerdir. Onlardan geriye ne bir isim, ne de sûret kalmışdır. İşte bu fenâ makâmıdır.

Bu bâzâr-ı fenâda eyleyüp hüviyyeti taklîb
Bekâ ender bekâdan başka türlü kârımız yokdur

Bütün sıfatlardan kurtuldukdan yani "fenâfillah"a erdikden sonra Hakk'ın sıfatlarıyla boyanan ve âdetâ yeniden dirilen Allah dostları artık Hakk ile kâim olmuşlardır. İşte bu bekâ makâmıdır.

Ezel evvelde Hû âhirde Hû zâhirle bâtın Hû
Sivâya fi’l-i dilde âid ü izmârımız yokdur

Bu meretebeye eren kimse Hû ism-i şerîfinin hakîkatine ermiş demekdir. "Hüve'l-evvelü ve'l-âhiru ve'z-zâhiru ve'l-bâtın" âyet-i kerîmesi ile beyân olunduğu gibi Evvel de O'dur, Âhir de O'dur, Zâhir de O'dur, Bâtın da O'dur. Ehlullah katında O'ndan gayrı bir şeye varlık isnâd etmek muhaldir.

Hakîkat bezmine mahviyvet ile ma'nevî erdik
Anınçün sûret ü elvân ile bâzârımız yokdur

Ehlullah hakîkat mertebesine fenâ yoluyla yani kendilerini mahvederek ererler. Vahdete eren kişiler için sûretlerin, değişimlerin, zıdlıkların, farklılıkların hiçbir kıymeti yokdur.

Cânı cânâna bezl ettik hayât-ı câvidân içün
Derûn-i cândan ayrı gayrı bir yârımız yokdur

Ehlullah Allah yolunda cân fedâ ederek "bekâbillah"a ererler. Onların Hakk'dan gayrı bir arzuları olmadığı için vuslat yolunda kendilerini fedâ etmek onlara hoş gelir, dışarıdan bakanlar için ise bu hâl delilik gibi görünür.

Burâk-ı 'aşk ile seyyâr-ı kûy-i lâ-mekânız biz
Ne dünyâda ne 'ukbâda bizim efkârımız yokdur

Ehlullahı Hakk'a vuslat ettiren aşkdır. Aşk öyle bir burâkdır ki insanı Allah'a mi'râc ettirir. Hakk'a urûc eden kişi, öyle bir saltanata erişmişdir ki, artık dünyâya da bakmaz, ukbâyâ da.

Hüviyyet kenzini Sâmî bulup milk-i derûnunda
Erişdik sermedî ikbâle kim idbârımız yokdur

Allah, gökde, Kudüs'de, Mekke'de ya da Haccda değildir. Allah'ı arayan kendinde aramalıdır zîrâ kâinâta sığmayan Allah zü'l-Celâl insanın kalbine tecellî eder. İnsan Hakk'ı bulduğunda da öyle bir devlete erer ki artık onun zevâli yokdur. 

Abdurrahmân Sâmî Saruhânî
Kuddise Sırruh
Listeye geri dön