11 Ağustos 2017 tarihinde yayınlanmıştır.
Arapçada "Gayb ﻏﻴﺐ", “gizli kalmak, gizlenmek, görünmemek, uzaklaşmak, gözden kaybolmak” anlamında masdar, “gizlenen, hazırda olmayan, bulunmayan şey” anlamında isim veya sıfat olarak kullanılır. Cenâb-ı Hakk, Kur`ân-ı Kerîm'de birçok âyet-i kerîmelerde gaybdan bahseder ve kendisini "Âlimu'l-Gayb/Gaybı bilen", Âlimu'l Gaybi ve'ş-Şehadet/Gizliyi de açığı da bilen" "Allâmu'l-Guyûb/Gizli olan her şeyi en iyi bilen" sıfatlarıyla tavsîf eder. Bu âyetlerden bazılarını teberrüken yazalım :
أَلَمْ يَعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ يَعْلَمُ سِرَّهُمْ وَنَجْوَاهُمْ وَأَنَّ اللّهَ عَلاَّمُ الْغُيُوبِ
E lem ya’lemû ennallâhe ya’lemu sırrahum ve necvâhum ve ennallâhe allâmul guyûb
Onlar bilmiyorlar mı ki, elbette Allah, onların gizli tuttuklarını da, fısıldaştıklarını da biliyor. Gerçekten Allah, gizli olan her şeyi bilir.
Sûre-i Tevbe, Âyet 78
إِنَّكَ أَنتَ عَلاَّمُ الْغُيُوبِ
inneke ente allemul guyûb
Bütün gaybleri hakkıyla bilen ancak Sen’sin.
Sure-i Mâide, Âyet 116
عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
Âlimul gaybi veş şehâdetil azîzul hakîm.
Allah gizliyi de aşikâr olanı da bilir, Azîz'dir, Hakîm'dir.
Pek, her şeyi yaradan Allah olduğuna göre, Allah için hiç gayb sözkonusu olabilir mi? Elbette olamaz. Gayb ancak kullar için sözkonusu olabilir. Peki Cenâb-ı Hakk'ın kendisini bu sıfatlarla tavsîf etmesindeki hikmet nedir?...Bu âyet-i kerîmeler, bir önceki yazımızda îzâha çalıştığımız tenzîh mes'elesi ile ilgilidir yani Cenâb-ı Hakk'ı bilmeyen ve/veya O'na noksan sıfatlar nisbet eden müşriklere, kâfirlere ve câhillere reddiye içindir. Nitekim Sûre-i Mü'minûn'daki "عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَتَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ/ Âlimil gaybi veş şehâdeti fe teâlâ ammâ yuşrikûn" âyeti buna işâretdir.
Gayb hakkındaki en muğlak mes'ele, bazı âyetlerde gaybı yalnız Allah'ın bildiğinin beyân edilmesidir...Meselâ, "عَالِمُ الْغَيْبِ فَلَا يُظْهِرُ عَلَى غَيْبِهِ أَحَدًا" ve "وَعِندَهُ مَفَاتِحُ الْغَيْبِ لاَ يَعْلَمُهَا إِلاَّ هُوَ" âyetlerinde olduğu gibi...Bu âyeteleri gören bir çokları kulların gayba aslâ vâkıf olamayacağını iddiâ etmişler ve büyük bir hatâya düşmüşlerdir. Bir diğer âyetde Hazret-i Peygamber'in müşriklere hitâb ederken "لاَ أَعْلَمُ الْغَيْبَ /Ben gaybı biliyorum demem" ve "اللّهُ وَلَوْ كُنتُ أَعْلَمُ الْغَيْبَ /Eğer gaybı biliyor olsaydım" demesini de delîl olarak gösterirler. Halbuki başka bazı âyetlerde Allah'ın gaybı dilediklerine bildirdiğini beyân ettiğini görürüz. Meselâ," ذَلِكَ مِنْ أَنبَاء الْغَيْبِ نُوحِيهِ إِلَيكَ / Bunlar sana gaybdan verdiğimiz haberlerdir" âyetinde olduğu gibi...
Muzaffer Efendi Hazretleri bu mes'ele hakkında buyurdular ki :
Evet, gaybı ancak Allah azîmü'ş-şân bilir. Fakat Allah'ın bildirdiği bazı kullar da gaybı bilebilirler. Nitekim peygamberlerin mu'cizeleri ve evliyâullahın kerâmetleri Allah'ın bildirmesiyledir...
Hazret-i İbrâhim'e yer ve göklerin melekûtunun gösterilmesi (En’âm Sûresi, 75), Hazret-i Yûsuf’a verilen rüyâ tabiri ilmi ile kavminin yiyeceği yemekleri önceden bilmesi (Yûsuf Sûresi, 21 ve 37), Hazret-i Îsâ’nın, İsrâiloğullan’nın evlerinde ne yiyip neleri biriktirdiklerine vâkıf olup bunları kendilerine haber vermesi (Sûre-i Âl-i İmrân, 49) hep bu cümledendir.
Gaybdan bizim anladığımız ise şudur. Mutlak ma'nâda tek bir gayb vardır o da Cenâb-ı Hakk'ın zâtıdır. Diğer bütün gayblar, izâfîdir. Bunlar yerine göre, zamanına göre, kişiye göre, gayb olmakdan çıkar, bilinir ve görünür hâle gelir. Meselâ bize göre gayb olan başkasına göre değildir. Bugün gaybda olan yarın âşikâr olur. Burada gâib olup görünmeyen güneş, dünyânın başka bir yerinde görünür. Misâller istenildiği kadar çoğaltılabilir...
Bu mes'eledeki asıl incelik ise şuradadır. Kur`ân'daki bir çok âyetde gayb, aslında Cenâb-ı Hakk'ın zâtına da işâret eder. Meselâ "الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ" âyetindeki gayb gibi. Bu kabîl diğer âyetlerde de "gayb"ı Cenâb-ı Hakk'ın zâtı olarak tefsîr edersek herşey yerli yerine oturur. Meselâ en başda zikrettiğimiz "Âlimu'l-Gayb", "Âlimu'l Gaybi ve'ş-Şehadet" "Allâmu'l-Guyûb" sıfatları da anlaşılır hâle gelir. Zîrâ Allah'ı ancak Allah bilir. Yine daha önce zikrettiğimiz, "عَالِمُ الْغَيْبِ فَلَا يُظْهِرُ عَلَى غَيْبِهِ أَحَدًا" ve "وَعِندَهُ مَفَاتِحُ الْغَيْبِ لاَ يَعْلَمُهَا إِلاَّ هُوَ" âyetlerindeki gayb da eğer zâtullah olarak düşünülürse mes'ele vuzûh kazanır. Çünkü Allah'ın zâtını kimse bilemez, bilenler ancak sıfatlarını bilirler...
Ey vücûdu gayb-i mutlak kenz-i mahfî-i 'amâ
Künh-i zât-ı kudsine yok ibtidâ vü intihâ