Gecede ve Gündüzde Zikir

7 Haziran 2024 tarihinde yayınlanmıştır.

Zikrullah

Büyük mürşidlerimizden İsmâil Hakkı Bursevî, dervîşlerin işrak vaktindeki Tevhîd-i Şerîf zikri esnâsında kendilerine vârid olan "يَدْعُونَ رَبَّهُمْ بِالْغَدٰوةِ وَالْعَشِيِّ" âyet-i celîlesini îzâh ederken buyuruyorlar ki :

Bunda meşâyih-i tarîkatin hüsn-i sülûk ve 'akd-i halaka-i zikr etmelerinde isâbetlerine ve hak olduğuna işâret vardır. Zîrâ duâ ve zikr birdir ki ikisi dahi med'uvv ve mezkûra de'avât ve ezkâr ile teveccühdür. Belki 'ârif yanında cemî'-i kelimât zikirdir. Zîrâ Hakk ile mütekellimdir.

Ve bunda yakaza ve menâm hâline işâret vardır. Yani gadât ki vakt-i yakazadır, zamân-ı zikr-i lisânîdir. Ve 'aşiyy ki vakt-i menâmdır, vakt-i zikr-i kalbîdir ki çeşm-i 'ârif nâim ise dahi basîreti müteyakkızdır. Bu cihetden hâli devâm-ı duâ ve zikirdir. Ve bir dahi budur ki 'ârif olan kimsenin menâmı, 'ibâdet ve nefesi, tesbîhdir. Zîrâ nefes, Hû'dur ve Hû isimdir ve isim zikirdir ve zikir tesbîh ve gayrıya şâmildir.

Ve "Sâirin enfâsı dahi böyle değil midir?" dersen, cevâb budur ki, sûretde bir ve ma'nâda mugâyirdir. Zîrâ 'ârifin nefesi tesbîh olmak bi'l-fi'ldir ki 'ârif onun sırrına yakazada nâil olmuşdur. Gayrının ise bi'l-kuvvedir ki sırrı fi'le gelmemişdir. Ve 'âlim ile câhil ve mükâşif ile mahcûb bir değildir. Ve illâ efrâd-ı 'âlem, mertebede berâber olmak lâzım gelir. Bu ise vüs'at-i zât ve kesret-i sıfâta muhâlifdir.

Ve âyet-i mezkûrede bir işâret dahi budur ki gadât, nehâr-ı tecellî ve 'aşiyy leyl-i istitârdır. Ve zikir, iki hâle dahi sârîdir. Velâkin nehâr-ı tecellîde zâkir, Hakk ve leyl-i istitârda 'abddir. Ve bir dahi nehâr-ı tecellîde zikir, sıfat-i kalb ve leyl-i istitârda sıfat-i lisândır. Ve bir dahi nehâr-ı tecellîde zikir Kelime-i Tevhîd'dir ki nefy ile 'âlem-i lâ-te'ayyünü ve isbât ile 'âlem-i te'ayyünü câmi'dir. Tecellî-i vücûdda ise bu iki sırr mündericdir. Kâlallahu Teâlâ : "إِنَّ اللَّهَ لَغَنِيٌّ عَنِ الْعَالَمِينَ"Kâlallahu Teâlâ : "فَاعْلَمْ اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ"Fa'lem zâlik.

Ve leyl-i istitârda zikir, esmâ-i müfrededir. "Yâ Allâh, Yâ Allâh", "Yâ Hû, Yâ Hû” ve emsâli gibi. Zîrâ leyl, kabz-ı zâtdır. Ve kabzda terkîb olmaz, belki besâtat ve tecerrüd olur. Onun için zifâf leylde vâkı' olur. Zîrâ nehâr vakti libâsdır ve libâs ile muvâkaa olmaz. Leyl ise vakt-i tecerrüddür.

Ve bundan fehm olunur ki hicâb-ı zulmânî nûrânîden mukaddemdir, yani 'urûc i'tibâriyle. Zîrâ leyl, nehârdan mukaddemdir. Şol cihetden ki asl olan leyldir. Nehâr onun üzere hudûs-i şems ile 'ârız olmuşdur. Ve leylin gâyeti fecrdir ki mertebe-i tecellî-i ervâhdır. Ve onun dahi nihâyeti işrâk-ı şemsdir ki derece-i tecellî-i ervâhdır. Ve onun dahi nihâyeti zevâl-i şemsdir ki derece-i tecellî-i ecsâmdır. Fe-emmâ nüzûl i'tibâriyle nûr zulmetden mukaddemdir. Onun için 'âlem-i emrden olan mertebe-i ervâha ervâh-ı nûriyye derler ve 'âlem-i halkdan olan mertebe-i ecsâma ecsâm-ı zulmâniyye derler.

Pes, nûr sıfat-i rûh ve zulmet sıfat-i cismdir. Ve rûh nehâr ve cisim zulmetdir. Ve zulmet hicâb-ı nûrdur. Ve nûr dahi hicâb-ı Nûri'l-envâr'dır. Zîrâ 'âlem-i Nûri'l-envâr, nûr-i hakîkî ve zıll-i hakîkîdir ki orada niseb ve izâfât yokdur. İşte ol netîceye erince hark-ı hucüb etmeğe muhtâcdır. Ve bundan ahz olunur ki her şekilde mukaddimât sûret ve netîce onun zımnında sırrıdır. Fefhem. Hedâkallahe ila âlemi'l-esrâr.

Listeye geri dön