Geçim Sıkıntısı Neden Olur?

8 Şubat 2025 tarihinde yayınlanmıştır.

Zikrullah

Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri buyurdular ki :

Sûre-i Tâhâ'da, este'îzübillah, "وَمَنْ أَعْرَضَ عَن ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنكًا وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَعْمَى قَالَ رَبِّ لِمَ حَشَرْتَنِي أَعْمَى وَقَدْ كُنتُ بَصِيرًا ve men a’rada an zikrî fe inne lehû ma'îşeten dankâ ve nahşuruhû yevmel kıyâmeti a’mâ. Kâle rabbi lime haşertenî a'mâ  ve kad küntü basîrâ". Sadakallahü'l-azîm. Ma'nâ-yı münîfi, kim ki doğrudan, güzelden, hakdan, Allah'ın Resûlü'nden, Allah'ın esmâsından, Allah'ın sıfatından, Allah'ın rahmetinden, Allah'ın lutfundan, Allah'ın nimetinden yüz çevirir, biz onun dünyâ yüzünde maîşetini dar kılarız diyor. Geçimini diyor, geçimini!
Bu geçim meselesi çok mühim. Senin benim anlayacağım gibi işlerden değil. Yani paranın çokluğu mühim değil. Milyonlara mâlik oluyor, ağzının tadı yok. Milyonlara mâlikdir, bir lokma ekmeği ağzına almaya müsaade etmiyor doktor. Bir parça şekeri ağzına alamıyor, şeker hastalığına uğramış herif. Doktor, "Aman hâ! Sakın hâ! Şeker filan yiyeyim deme! Nalları dikersin" diyor, onun da ödü patlıyor. Yani dünyâ dirliği yok, hiç dünyâ dirliği yok, dünyâda hiç bir zevki, şevki, safâsı yok. Çünkü dünyânın da zevki, şevki, safâsı Allah'lı gönülledir. Kim inandı, kim dînlendi, o dinlendi. Yani kim dîn sâhibi oldu, o dinlendi. Kim inandı, o kimse pâyidâr oldu. 

Haydi yeri gelmişken konuşalım, bilmiyorum daha evvel anlatmış mıydım bunu?

Demiş ki Behlûl Dânâ Hârûn Reşîd'e...

Hârûn Reşid, Abbâsî hükümdarlarından bir hükümdar. Yani debdebe, dârât sâhibi, Abbâsî Devletinin en parlak devrini yaşatan bir adam. Emîrü'l-mü'minîn. Hârûn Reşîd, ne söyle ne işit.  

Behlûl Dânâ, kendisini meczûb gibi gösteriyor fakat bir feylesof. Çok büyük bir feylesof. İnsanları irşâd eden, insanları Hakk'a götüren, insanları Hakk'a vuslat etdiren bir zât Behlûl. Ama görünüşde herkes onu meczûb zannediyor. Yani insanlar kendi terâzîlerinde tartdı mı öyle görüyorlar. 

Demiş ki Hârûn Reşid'e, bir bardak su almış, "Yâ emîre'l-mü'minîn, senin bütün servet ü sâmânın, bütün devletin, bütün orduların, her şeyin bir bardak su mukâbili değildir".  "Ne diyorsun sen!" demiş, "benim emrimde bu kadar denizler, deryâlar, nehirler var. Yalnız Dicle, Fırat, Şattü'l-Arab kâfî gelir. Sen neden bahsediyorsun!". "Öyle değil. Bana doğru cevâb ver. Çölde kaldın, ne yiyecek var, ne içecek. Susadın, ölüm hâlindesin. Eğer suyu içmezsen öleceksin. Bir zât çıkdı, meselâ karşına ben çıkdım, dedim ki, "Yâ emîre'l-mü'minîn, sana bir bardak su vereceğim ama mâlik olduğun mülkün yarısını bana vereceksin. Bunu sen kabûl eder misin, etmez misin? Bana doğru konuş ama. Elini vicdânına koy öyle konuş". Hârûn Reşîd, düşündü ve dedi ki, "Evet, yarısını verip hayâtımı kurtarırım, çünkü yarı mülk bana kâfî gelir" dedi. "Verdin ve içdin, kurtuldun. İçdiğin suyu çıkaramadın, içeride kaldı. Diğer bir zât geldi dedi ki, içeride kalan suyu çıkaracağım, mülkünün diğer yarısını bana verir misin? Verir misin vermez misin?". "Veririm". "Doğru söyledin. Gördün mü işte senin mâlik olduğun bunca devlet ü dârât, debdebe, saltanat, bir bardak sudur" dedi. 
Onun için Cenâb-ı Allah'a bir nefesde iki defa şükretmek lâzım gelir. Birini veririz, birini veremiyoruz. 
Şimdi, suyu içip çıkaran mı zengin, hiç parası yok, suyu içip çıkarıyor, o mu zengin, milyonlara mâlik, dolarları var, suyu içip çıkaramıyor, hangisi zengin?Hangisi? (Dinleyenlerden biri "Suyu içip çıkaran fakîr" deyince) Yaaa, değil mi ya? İstersen bir pazarlığa girişelim, sonra geçelim derse. Kolunun birini kaça satar? Bütün a'zâları satılığa çıkaralım bakalım. Yani kim fukarâyım diyorsa sıhhati yerindeyse zengin olan odur. 
Âyet-i kerîmede, kim ki Cenâb-ı Hakk'a îmân etmez, îmânı yokdur, zikrullahdan kim yüz çevirirse, zikr-i ilâhîden, iyilikden, güzellikden, Nebî aleyhi's-salâtü ve's-selâmdan, Allah'ın esmâsından, Allah'ın zâtından, Allah'ın rızâsından, bu âlemde bütün mülk onun olsa dahi onun râhatı yokdur, onu söyledik. 
Görüyoruz ki bir çok zenginler, bizim memleketimizde fazla olmaz, Türkiye'de, ama garbda çok var. Zengin adam, her şeyi var, her zevki almış filan ve zevk bitmiş. En nihâyet intihar ediyor. Hani bir fakîr, fakîrim diye intihar etse dersin ki, "Fakîrlikden yanmış canı, intihar etdi". Bu öyle değil bu. Bu, her şeye mâlik olduğu hâlde, artık zevk alamıyor ve intihara ediyor. Demek ki saâdet yalnız parayla değil, maddeyle değil yani. Deminden beri söylemek istediğim şu. Bir çok nimetlere mâlik olduğumuz hâlde ve çok büyük manevî zenginliklere mâlik olduğumuz hâlde, bu zenginliklerin farkında değiliz. Onları izhâr etmek için konuşdum bu sözleri. Ne zenginlik saâdeti temin ediyor, ne fakîrlik saâdete mâni oluyor.
www.muzafferozak.com

Listeye geri dön